Araştırmacılar, deniz yatağının görünüşte cansız bir bölgesinde, 100 milyon yıldan uzun süredir uykuda kalan küçük mikropları başarıyla hayata döndürdüler.
Japonya ve Amerika’dan bir takım bilim insanları, Pasifik Okyanusu’nun deniz tabanının altındaki yaşamaya daha az elverişli şartlarda mikroskobik yaşamın sağ kalıp kalmayacağına bakıyorlardı.
Japonya Deniz-Toprak Bilimi ve Teknoloji Ajansı’nda araştırmayı yürüten mikrobiyoloji uzmanı Yuki Morono, “Besin kıtlığına yakın bir yerde mikropların yaşamlarını ne kadar sürdürebileceğini öğrenmek istedik.” dedi.

100 milyon yıl önce biriken deniz tabanı çökeltilerinde hapsolmuş mikropların, doğru yiyecek ve biraz oksijen ilavesiyle hayata döndürülebilir olmasıyla cevaplarını aldılar.
İlginizi çekebilir: Mikroplar nasıl enerji üretirler ve ürettikleri enerjiyi gelişirken nasıl kullanırlar?
Etkileyici olan şu ki; basınç, deniz tabanındaki mikroplar için harikadır, tüm bu su deniz tabanının üzerinde yığılmıştır. Oksijen eksikliğinden, az sayıdaki gerekli besinden ve ölçülü enerji kaynaklarından bahsedilmiyor bile.
Yaşam, diğer yüksek basınç alanları altında kaldığında -fosiller genelde milyonlarca veya daha fazla sürede verilen formlardır- fakat bu muazzam mikroplar oldukça canlıydı.
Rhode Island Üniversitesi’nden ve ayrıca Morono’nun meslektaşı olan jeomikrobiyoloji uzmanı Steven D’Hondt:
“Birçok gömülü organik maddenin bulunduğu kıtaların yakınındaki derin çökeltilerde yaşam olduğunu biliyorduk.”
“Ancak, bizim bulduğumuz; yaşamın, deniz tabanından bütün kayalık yeraltı boyunca okyanus dibinde devam etmesiydi.” dedi.
Araştırmacılar orijinal mikrobiyal topluluğu canlandırmayı Başardı
Mikropların hapsolduğu toprak, Avustralya’nın doğusundaki dönen okyanus akıntılarının merkezinde, besinin en çok kısıtlı olduğu ve yaşamın zayıf olduğu okyanus kısımlarından biri olarak bilinen ve ayrıca yüzeyinde toplanan bütün plastik kirliliğiyle bir çöp girdabı olan Güney Pasifik Döngüsü’ne yapılan bir 2010 keşfinden alınmıştı.
JOIDES Resolution sondaj gemisi 2010 keşfinin bir parçası olarak takım, okyanus yüzeyinden neredeyse 6 kilometre aşağısından, deniz tabanının 75 metre kadar derininden çökelti çekirdeği çıkardı.
Okyanusun en derin ve en uzak kısımlarında biriken antik pelajik kilinden ve daha genç olan ve 4.3 ila 13 milyon yaşları arasında olan kireçli nannofossil balçığından örnekler aldılar.
Baştan aşağı doğruca çekirdeğin her katmanı boyunca oksijen tüketen mikroplar ve çözülmüş oksijen buldular. Ve Güney Pasifik Döngüsü’nde her konumdan örnek aldılar. Fakat mikroplar düşük sayılarda saklanıyordu.
Gemide, enerjisiz kalmış mikropların “metabolik potansiyellerini” sürdürüp sürdürmediklerini ve iyi beslenip çoğalabildiklerini görmek için tortu çekirdeklerinden örnekler alındı.
Eski mikroplara oksijeni artırmak ve izlenebilir karbon ve nitrojen içeren alt tabakalar, onların besin seçimleri, cam şişeler mühürlenmeden önce kuluçkalandı. Ve sadece 21 gün, 6 hafta veya 18 ay sonra açıldı.
En eski çökelti örneklerinde bile, araştırmacılar orijinal mikrobiyal topluluğun %99’unu canlandırmayı başardı.

Morono, “Başta şüpheliydim fakat 101.5 milyon yıl önce tortulaşmış çökeltiler içerisindeki mikropların %99.1’inin hala canlı olduğunu ve yemek için hazır olduğunu bulduk.” dedi.
Uzun kuluçka dönemlerinin ardından, mikrobiyal topluluklar genlerine göre sıralandılar. Araştırmacılar, deniz tabanı toprağının bakteriler tarafından hakim olunduğunu rapor etti, fakat sporla üreme formunda olmayarak yani bu demek oluyor ki; doğru besin verilir verilmez büyümeye hazırdılar.
Bazı mikroplar, 10.000 kat arttı ve 68 gün kuluçka dönemleri boyunca mevcut karbonu ve nitrojeni tükettiler.
D’Hondt, “Bu dünya okyanuslarının çökeltilerinde hayat için bir sınır olmadığını gösterdi.” dedi. “Çıkardığımız en eski tortulda bile az miktarda besin ile hala yaşayan organizmalar vardı ve onlar; uyanıyor, büyüyor ve çoğalabiliyorlardı.” diye ekledi.
Mikropların ne kadar dayanıklı olabileceğini gösteren tek şey derin okyanuslar değildir. Bilim insanları, en kuru çöllerin yanı sıra, Antarktika’da zorlu koşullarda yaşayan mikroplar da bulmuştur.
EMEL KETECİ