Buz ve Ateş’in Şarkısı George R. R. Martin tarafından yazılan ve dünya çapında 90 milyondan fazla kopya satan popüler fantastik kitap serisidir. Serinin ilk kitabı olan Taht Oyunları, son derece başarılı TV dizisine de adını vermiştir.
Eser genellikle hikâye anlatma sanatının güzel bir örneğidir. Destansı bir ölçeği, karmaşık bir anlatısı ve birbiriyle etkileşime giren geniş bir karakter yelpazesi vardır. Önemli karakterler, genellikle şaşırtıcı ve öngörülemeyen anlarda öldürülür. Ancak hikâye karmaşık olsa da sıradan okuyucuların takip etmesi de hâlâ mümkündür.
Seri ilginç bir bilmeceyi ortaya çıkarıyor. Çok sayıda karakter (2000’den fazla) göz önüne alındığında okuyucular hepsini nasıl takip ediyor? Ve bu yayılan masalın yazarı, onun umutsuzca karmaşık ve kafa karıştırıcı hale gelmesini nasıl engelliyor?
İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’ndeki Thomas Gessey-Jones’un ve bir dizi meslektaşının çalışmaları sayesinde bir yanıt alıyoruz. Bu ekip, tüm serideki sosyal ağın haritasını çıkardı ve temel özelliklerini ölçtü.
Ekip; ağın, insanların birlikte evrimleştikleri gerçek dünyadaki ilişkilere oldukça benzer olduğunu söyledi. Gessey-Jones ve takım arkadaşları, “Buz ve Ateş’te açıklanan toplumun ağ özelliklerinin gerçek sosyal ilişkilerde beklediğimize yakın olduğunu gösterdik,” dedi.
Ağ Hileleri
Ekip; bu ağ üzerinde çalışmanın, George R. R. Martin’in okuyucuları meşgul edip hikâyeyi yönetilebilir tutmak için kullandığı bazı kilit noktalarını ortaya çıkardığını söyledi.
Bilim insanları, sosyal ağların belirli özelliklere sahip olduğunu uzun zamandır biliyor. Örneğin; insanların anlamlı etkileşime girebileceği insan sayısı, isimlerini ve ilişkilerimizin ayrıntılarını hatırlama konusundaki bilişsel yeteneğimizle sınırlıdır. Yaklaşık 150 olan bu sınır, onu ilk öneren (ve Gessey-Jones ile takım arkadaşı olan) davranışsal biyologdan adını alarak Dunbar’ın Sayısı olarak bilinir.
Gessey-Jones ve takım arkadaşları, Buz ve Ateş’in Şarkısı serisinde 2.000’den fazla karakter olduğunu söylüyor. Ancak hikâye, her biri tek bir karakter tarafından anlatılan bölümlere ayrılmıştır. Bunlar tabii ki en önemli olan 14 karakterdir.
Araştırmacılar, her karakteri ağdaki bir düğüm haline getirdiler. Ve hikâyede karakterler tanışıyorsa ya da zaten birbirlerini tanıdıkları belliyse, yaptıkları düğümleri birleştirerek hikayedeki sosyal ağın bir haritasını çıkardı.
Ekip, yeni karakterler ortaya çıkıp diğerleri öldükçe bu ağın nasıl değiştiğini de inceliyor.
Ağ teorisi, ağları, temsil ettiklerinden bağımsız olarak karakterize etmek için çeşitli yollar sunar. Özelliklerinden birine ağın “derecesi” (her düğümün bağlı olduğu diğer karakterlerin sayısıdır) denir. Bu durumda 14 ana karakterin ortalama derecesi 154’tür. Bu, Dunbar’ın Sayısı’na oldukça yakın. Ve hikâyeyi inandırıcı kılan özelliklerden biridir.
Bu, Martin’in ana karakterler açısından hikâye anlatma tekniğinin neden bu kadar etkili olduğunu gösteriyor. Gessey-Jones ve takım arkadaşları: “Yazar, hikâyeyi farklı karakterlerin bakış açısıyla ilişkilendirerek herhangi bir aşamadaki toplam etkileşim sayısının ortalama okuyucunun bilişsel sınırı içinde kalmasını sağlar. Ve bu da ilişkileri takip etmeyi mümkün kılar.” dedi.
Bir düğümün derecesi aynı zamanda ağdaki öneminin bir ölçüsüdür. Sonuç olarak bu, karakterlerin önemini nesnel olarak ölçmenin bir yolunu sağlar. Araştırmacılar bunu yaptığında, ilk on karakterden dokuzunun aynı zamanda kendi bakış açısı bölümlerine sahip olduğunu görmüştür. Dereceye göre en üst sıradaki karakter, muhtemelen serideki en önemli karakter olan Jon Snow’dur.
Ekip ayrıca ölümlerin zaman içindeki dağılımını da inceledi.
Kitapların özelliklerinden biri, en önemli karakterlerden bazılarının beklenmedik ve rastgele gibi görünen ölümleridir. Ekip, ölümlerin örüntüsünü incelemek için “öykü zamanı” dedikleri kurgusal dünyadaki olayların sıralaması ile okuyucunun bunları “söylem zamanı” dedikleri kitapta deneyimleme biçimi arasında önemli bir ayrım yapıyor.
Okuyucunun söylem zamanında yaşadığı ölümler arasındaki zamanın basit bir geometrik dağılım izlediği ortaya çıktı. Bununla birlikte, hikâye zamanında ölümler, insanlarla ilgili olayların kelimeyle dağıtılmasına oldukça benzeyen bir güç yasasını izler. Yazarlar, bunun Buz ve Ateş’in kurgusal dünyasının gerçek sosyal dünyaya niceliksel benzerlikler taşıdığı anlamına geldiğini söylüyor.
Bu, Martin’in bu fantezi dünyasında bir gerçekçilik duygusu yaratma şekline ilişkin içgörü sağlayan ilginç bir çalışmadır. Kurgunun okuyucunun takip edemeyeceği kadar karmaşık hale gelemeyeceğini gösterir.
Araştırmacılar: “Hikâyenin çok karmaşık olmasına izin verilirse ortalama bir okuyucunun bilişsel olarak bunalması ve hikâyenin kaotik ve anlaşılmaz hale gelmesi tehlikesi vardır.” diyor. “Buz ve Ateş bundan kaçınıyor; 2000’den fazla karakter görünmesine rağmen okuyucular ve TV izleyicileri aynı şekilde heyecanla izleyip okumaya devam ediyor.”.
Ölümlerin Modeli
Anahtar teknikler, hikâyeyi, az sayıda karakterin bakış açısından anlatmayı ve ölüm modellerinin gerçek dünyada meydana gelen özgül güç yasasını takip etmesini sağlamaktır.
Bu, kurgu ve hikâye anlatmanın doğasını inceleyen diğer araştırmalarla da tutarlıdır. Örneğin; Dunbar ve diğerleri, okuyucuların, hikayelerden en çok karmaşıklık kendi bilişsel yetenekleriyle eşleştiğinde hoşlandıklarını göstermiştir. Bu da genellikle her bir sahnedeki karakter sayısına göre belirlenir.
“George R. R. Martin, bu şekilde okuyucularının aşırı yüklenmemesini sağlıyor,” diyor Gessey-Jones ve takım arkadaşları. “Buz ve Ateş’in Şarkısı’nın büyük çaptaki ölçeğine rağmen geniş bir okuyucu kitlesinin doğal bilişsel kapasitelerini aşmamak için çok dikkatli bir şekilde yapılandırıldığını gösteriyoruz,” diye ekliyor.
Editör: Aksel Deniz Günal