Albert Einstein, bu dünyanın gördüğü en parlak zihin olarak kabul edilir çünkü bilimsel alandaki başarıları dünyayı ve hayata bakış açımızı değiştirdi. Kariyeri boyunca birçok biyolog, onu bu kadar zeki yapan şeyin anatomik düzeyde diğer insanlardan ne gibi farklılıkları olduğunu anlamaya çalıştı.
Kulağa ne kadar üzücü gelse de bu sırrın ne olduğunu keşfetmeye ilgi duyanların çoğu, incelemek için onun ölümünü bekliyordu. Einstein, beyninin büyük ilgi gördüğünü zaten biliyordu ve ailesine beyni üzerinde çalışma yapılmasını istemediğini söylemişti. Son arzusu ise bedeninin yakılması ve hiçbir hayranı onları alamasın diye küllerinin etrafa gizlice saçılmasıydı.
Einstein, 1955 yılı Nisan ayı civarında hastalanmaya başladı. Brian Burrel, 2005 yılında yayınladığı “Beyin Müzesinden Kartpostallar” adlı kitapta, Einstein’ın kendi ölümünün yaklaştığını önceden hissettiğinden bahsediyor. 18 Nisan 1955’te Einstein, 76 yaşındayken Princeton Hastanesi’ne kaldırıldıktan birkaç saat sonra öldü.
Dünyanın En Harika Beynini Çalmak
Sağlık görevlileri kesin ölüm nedeninin ne olduğundan emin değildiler, bu yüzden patolog Thomas Harvey tarafından yönetilen bir otopsi yapmayı tercih ettiler. Harvey, Einstein’ın dileklerinin çok iyi farkındaydı ancak ona olan hayranlığı beynini çalmasını engellemedi. Günler sonra Harvey beyin hakkında sorgulandı.
İşte o zaman, Hans Albert’e (Einstein’ın oğlu) gitti ve bilimin yararına olan beyni incelemek için onayını istedi.
Hans Albert, Harvey’i onaylamasına rağmen Princeton Hastanesi’ndeki patolog görevinden kovuldu. Harvey, analiz etmeye başladığı beyni, Einstein’ın zengin zekasının sırrını bulmak için Philadelphia’ya götürdü. Beyin, 240 parçaya ayrılmış bir şekilde seloidin adı verilen bir sιvι içinde saklanıyordu. Parçalar iki ayrı kavanoza yerleştirilmişti ve tıpkı turşu gibi bodruma bırakılmıştı.
Beyni bu kadar çok parçaya ayırmasının nedeni dünya çapında kendisi kadar ilgilenen diğer araştırmacılarla Einstein’ın beynini paylaşabilmekti. Kulağa ne kadar tuhaf gelse de Einstein’ın beyninin bir kısmı, sanki gıpta edilen bir nesneymiş gibi bir pakette dünyanın dört bir yanına gönderilmişti.
Harvey’nin karısı, onu korkuttuğu için beyni kişisel olarak elden çıkarmakla tehdit ediyordu. Yazar Burrell kitabında, Harvey’in daha sonra beyne ne yaptığından şu şekilde bahsediyor:
“Bir süre Kansas Wichita’daki bir biyolojik test laboratuvarında tıbbi süpervizör olarak çalıştı ve beyni bir bira soğutucusunun altına saklanmış bir elma şarabı kutusunda tuttu. Tekrar Missouri Weston’a taşındı ve boş zamanlarında beyni incelemeye çalışırken tıp pratiği yaptı, ancak 1988’de üç günlük bir yeterlilik sınavında başarısız olduktan sonra tıp lisansını kaybetti.
Daha sonra Kansas Lawrence’a yerleşti, bir plastik ekstrüzyon fabrikasında montaj hattı işine girdi. İkinci kattaki bir benzin istasyonunun yanındaki daireye taşındı ve komşusu, ünlü şair William Burroughs ile arkadaş oldu.
İki adam rutin olarak Burroughs’un ön verandasında içki içmek için buluşuyorlardı. Harvey, dünyanın dört bir yanındaki araştırmacılara göndermek için parçalara ayırdığı beyin hakkında hikayeler anlatırdı. Burroughs ise ziyaretçilerine istediği zaman Einstein’dan bir parça alabileceğiyle övünecekti.”
Einstein’ın beyninin kaç parçasının gönderildiğini gösteren bir kayıt yok. Bazı parçalar ilk resimde gösterildiği gibi büyük parçalar halinde bırakılırken, diğer parçalar mikroskop altında yakından incelenebilmesi için ikinci resimde gösterildiği gibi ince bir şekilde kesilmiştir.
Einstein’ın Beyni Gerçekten Özel miydi?
Günün sonunda, Harvey’in beyni çalıp kendisi gibi diğer hayranlarıyla paylaşmasının tek nedeni, Einstein’ın zekasının arkasında bir sır olup olmadığını görmekti. 1985’te Harvey ve onun beyin analizlerindeki diğer işbirlikçileri, “Einstein’ın beyninin ortalama beyinden önemli ölçüde farklı olmadığı” sonucuna varan ilk çalışmayı yayınladılar. Bunu, Einstein’ın beyninin ek hücrelere sahip olması nedeniyle küçük farklılıklar gösteren diğer çalışmalar izledi.
Ancak bu çalışmalar, zekanın beynin anatomisi ile hiçbir ilgisi olmadığını belirten alanında uzman bilim adamları tarafından oldukça eleştirilmiştir. Ayrıca Einstein’ın beyni, o zamanlar 30 yıldan fazla bir süredir salamura edilmiş olduğundan, analiz edilecek en taze beyin değildi. Diğer bilim adamları, Einstein’ın beyin parçalarının, beynin hangi bölümünün zekâyı geliştirdiğini keşfetmelerine yardımcı olabileceğini söylüyor.
1996’da Harvey, başka bir çalışma yapmak için Alabama’dan Britt Anderson adlı bilim adamıyla ortak oldu. Bu çalışmada, ikisi beynin prefrontal korteksinde bulunan nöronları saydı. Einstein’ın beyninin bir kez daha kontrol grubundan farklı olmadığı ve bu nedenle onu özel kılmadığı ortaya çıktı.
Başka bir yazı, 1999’da Harvey’in, Einstein’ın kesilmeden önceki sağlam beyninin nadir bir fotoğrafını paylaştığı bir dergide yazıldı. Bu yazıda, Einstein’ın parietal lobunun bir kısmının, matematiksel yetenekle bağlantılı bir bölge olan anormal bir katlanma düzenine sahip olduğundan bahsediyordu. Ayrıca Einstein’ın parietal loblarının, diğer beyinlerden yüzde 15 daha geniş ve simetrik olduğunu bildirdiler.
Bu çalışmalar bir kez daha çok fazla eleştiriye maruz kaldı fakat bu seferki beyin çalındığı için değil, anatomik bir bakış açısına göre Einstein’ın beyni özel olmaktan uzak olduğu içindi. 2014 yılında bir avuç nöroloji uzmanı tarafından başka bir çalışma yürütülmüştü.
Çalışma, yalnızca daha gelişmiş ekipman ve yeni teori kullanarak önceki çalışmaların sonuçlarını tekrarladığı için bir kez daha eleştiriden payını aldı. Belki zekanın beynimizden ziyade zihnimizin bilinciyle bir bağlantısı vardır?
Thomas Harvey 2007’de vefat etti. Ölümünden önce Einstein’ın beyninin geri kalanını Ulusal Sağlık ve Tıp Müzesi’ne bağışladı. Örneklerden bazıları bugün Philadelphia’daki Mütter Müzesi’nde sergileniyor. Daha da ilginç olan şey ise, Einstein’ın bazı beyin parçalarının hala bulunamamış ve dünyanın dört bir yanına dağılmış olmasıdır.
Çeviri-Sezin Aliye Bozdoğan