Bilinç, anlam bakımından insanın farkında olması ve deneyimleyebildiği şeylerdir. Bilinç insanda farkındalık, his, algı ve özellikle bilgi merkezi olarak kabul edilir. Bilinç kadar karmaşık olan bir şeyin kafadaki gri, jöle benzeri bir doku yığınından nasıl ortaya çıktığını açıklamak, zamanımızın en büyük bilimsel sorunudur.
Beyin, her biri 10.000 hücreye bağlanan ve yaklaşık 10 trilyon sinir bağlantısı sağlayan, neredeyse 100 milyar hücreden oluşan (nöronlar olarak bilinen) olağanüstü karmaşık bir organdır.
Beyin aktivitesini ve bunun insan davranışına nasıl katkıda bulunduğunu anlamada büyük ilerleme kaydettik. Ama şimdiye kadar kimsenin açıklayamadığı şey, tüm bunların nasıl hisler, duygular ve deneyimlerle sonuçlandığı.
Nöronlar arasındaki elektriksel ve kimyasal sinyallerin etrafından geçmesi acı hissi veya kırmızı duygusu ile nasıl sonuçlanır? Geleneksel bilimsel yöntemlerin bu soruları asla cevaplayamayacağına dair artan bir şüphe var. Neyse ki, sonuçta gizemi kırabilecek alternatif bir yaklaşım var.

Bilinç sorunu ciddi bir bilimsel sorun!
20. yüzyılın büyük bir bölümünde, bilincin gizemli iç dünyasını sorgulamaya karşı büyük bir tabu vardı, “ciddi bilim” için uygun bir konu olarak alınmadı. Şimdi ise bilinç sorununun ciddi bir bilimsel sorun olduğu konusunda geniş bir anlaşma var.
Fakat birçok bilinç araştırmacısı, beynin fiziksel yapılarını incelemeye devam etmemiz gerektiğine inandığımızı,ve bilincin nasıl üretildiğini anlamak için beynin fiziksel yapılarını incelemeye devam etmemiz gerektiğini düşünüyordu.
Bununla birlikte, bilinç sorunu, başka hiçbir bilimsel problemden tamamen farklı değildir. Bunun bir nedeni, bilincin gözlemlenemez olmasıdır. Birisinin kafasının içine bakamaz, onların duygularını ve deneyimlerini göremezsiniz. Eğer üçüncü şahıs bakış açısıyla gözlemleyebiliyor olsaydık, bilinci varsaymak için hiçbir nedenimiz olmazdı.
Elbette, bilim insanları gözlemlenemeyenlerle uğraşıyorlar. Elektronlar, örneğin, görülemeyecek kadar küçüktür. Ancak bilim insanları, bulut odalarındaki şimşek veya buhar izleri gibi, gözlemlenen varlıkları açıklamak için, gözlemleyemediklerimizin varlığını kabul ediyorlar.
Ancak, benzersiz bilinç durumunda açıklanacak şey gözlemlenemez. Bilincin deneylerle değil, duygularımız ve deneyimlerimiz hakkındaki farkındalığımızla var olduğunu biliyoruz.
Peki, bilim bunu nasıl açıklayabilir?

Gözlem verileriyle uğraşırken, gözlemlediğimiz şeyin teorinin öngördüğü ile eşleşip eşleşmediğini test etmek için deneyler yapabiliriz. Fakat gözlemlenemeyen bir bilinç verisi ile uğraşırken, bu metodoloji bozuluyor.
Bilim insanları, insanların beyinlerini tarayarak ve özel bilinç deneyimler ile ilgili raporlama yaparak, gözlemlenebilir süreçler ile gözlemlenemeyen deneyimler arasında ilişkilendirme yapıyor. Bu yöntemle, örneğin, görünmez açlık hissinin beynin hipotalamustaki görünür aktivite ile ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu tür korelasyonların birikmesi bir bilinç teorisi anlamına gelmez. Nihayetinde istediğimiz şey, bilinçli deneyimlerin neden beyin aktivitesi ile ilişkili olduğunu açıklamaktır.
Neden hipotalamustaki böyle bir aktivite açlık hissi ile birlikte geliyor?
Aslında, standart bilimsel yöntemimizin bilinçle başa çıkmakta zorlandığına şaşmamalıyız. Yeni bir kitap olan, Galileo’nun Hatası Kitabı: Yeni Bir Bilinç Biliminin Temelleri’ni araştırırken, modern bilimin açıkça bilinci dışlamak için tasarlandığı ortaya çıktı. “Modern bilimin babası” Galileo Galilei ‘den önce, bilim insanları fiziksel dünyanın renk ve koku gibi niteliklerle dolu olduğuna inanıyorlardı.
Fakat Galileo, fiziksel dünyanın tamamen niceliksel bir bilimini istedi ve bu nedenle, bu niteliklerin gerçekten fiziksel dünyada olmadığını, ancak onun öngördüğü bilincin bilim alanının dışında olduğunu ileri sürdü.
Bu dünya görüşü, bugünün biliminin zeminini oluşturdu. Ve içinde çalıştığımız sürece, yapabileceğimizin en iyisi, neden birlikte olduklarını açıklamanın hiçbir yolu olmadan, görebildiğimiz nicel beyin süreçleri ile yapabileceğimiz nitel deneyimler arasında ilişki kurmaktır.
Zihin önemlidir
1920 ‘lerden filozof Bertrand Russell ve bilim insanı Arthur Eddington tarafından yapılan köklü çalışmalarda ortaya çıkan ileri düzey bir yaklaşım vardı. Onların başlangıç noktası, fiziksel bilimlerin bize gerçekte bilincin ne olduğunu söylememesiydi. Bu tuhaf görünebilir, ancak fiziğin bize maddenin davranışını anlatmakla sınırlı olduğu ortaya çıktı. Örneğin, madde, çekicilik, itme ve hızlanmaya karşı direnç anlamında tamamen karakterize edilmiş özelliklere sahip olan kütle ve yüke sahiptir.
Fizik bize, filozofların “maddenin özünü doğa” olarak adlandırmaktan hoşlandıklarını, ama maddenin kendisi ve içinde ne olduğu hakkında hiçbir şey söylemez. Öyleyse, bilimsel dünya görüşümüzde çok büyük bir delik olduğu ortaya çıktı, fizik bizi gerçekte ne olduğu konusunda tamamen karanlıkta bırakıyor. Russell ve Eddington’un önerisi o boşluğu bilinçle doldurmaktı.
‘Ben’ Nedir? İşte Bütün Olasılıklar
Sonuç, bir tür “panpsişizm” – bilincin fiziksel dünyanın temel ve her yerde bulunan bir özelliği olduğu eski bir görüş. Ancak, panpsişizmin “yeni dalgası”, önceki görüş biçimlerinin mistik çağrışımlarından yoksundur. Sadece madde var – manevi veya doğaüstü bir şey yok – ancak konu iki açıdan tanımlanabilir.
Fiziksel bilim, “dışardan” maddeyi davranışları açısından tanımlar, fakat “içten” maddeyi bilinç biçimlerinden oluşur şeklinde tanımlar. Bu, aklın önemli olduğu ve temel parçacıkların bile inanılmaz derecede temel bilinç biçimleri sergilediği anlamına gelir.
Bilinç karmaşıklığı değişebilir. Bir atın bilinçli deneyimlerinin bir insanınkinden daha az karmaşık olduğunu ve bir tavşanın bilinçli deneyimlerinin bir atınkinden daha az karmaşık olduğunu düşünmek için iyi bir nedenimiz var.
Organizmalar daha basitleştikçe, bilincin aniden kapandığı bir nokta olabilir – ama aynı zamanda sadece kaybolması ancak tamamen kaybolmaması da mümkündür, yani bir elektronun bile küçük bir bilinç ögesi unsuru vardır. Panpsişizmin bize sunduğu şey, bilinci bilimsel dünya görüşümüze entegre etmenin basit ve zarif bir yoludur.
Açıkçası, test edilemez; bilincin gözlemlenemeyen doğası, sadece korelasyonların ötesine geçen herhangi bir bilinç teorisinin kesin olarak test edilebilir olmadığını ifade eder. Ancak en iyi açıklamanın bir çıkarım biçimiyle haklı çıkarılabileceğine inanıyorum: panpsişizm, bilincin bilimsel hikayemize nasıl uyduğunun en basit teorisidir.
Mevcut bilimsel yaklaşımımız hiçbir teori sunmamakla birlikte – sadece korelasyonlar – bilincin ruhun içinde olduğunu iddia etmenin geleneksel alternatifi, zihin ve bedenin farklı olduğu doğanın bilinçli bir resmine yol açar.
Panpsişizm, bu uç noktaların her ikisinden de kaçınır ve bu yüzden bazı önde gelen nörobilimcilerimiz şimdi onu bir bilinç bilimi oluşturmak için en iyi çerçeve olarak kabul ediyorlar. Bir gün bilinç bilimine sahip olacağımız konusunda iyimserim, ancak bugün bildiğimiz gibi bilim olmayacak.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
- Beyninin çoğunu kaybeden adam bilinç hakkında bildiğimiz her şeye meydan okuyor
- İnsan Kafası Kesildikten Sonra Ne Kadar Süre Bilinçli Kalabilir ?
- Sinirbilimciler, Bilincin Eşsiz Kalıplarını Belirledi!
Çeviri: Gözde İMDAT
bilincin keşfinin ölümsüzlüğün keşfi olacağını düşünüyorum…
güzel yazı için teşekkür ederim.
Bugunki bilim bilincin ne oldugunu bugunki evren ışık bilgisini yegane sahip oldugu isik bilgisi (elektromanyetizma) ile aciklayamaz.Cunki kainat kara delikler agi ile elektromanyetik radyasyon disinda Gravitik rafyasyon Zaman radyasyonlarinida uzay zaman/ mutlak sifir bosluga yayar.Bu 3 isik harmonigine 4 guc bilinc yada dinlerdeki ismi ike hafiza /ruh/bilinc eklenerek dusunen canlilar olusur. Kainat 4 icinde 3 tur.3 madde yi yaratan isik olup bu isik dusunce/ hafiza dedigimiz görünmez boyut kara delikler aginda yer alan tum canliligin bilinci olup ölumsuz dur daima ilk 3 isik girisimi maddeye akarak yeni canli formlar yaratir.Ref Beyond The Light Barrier…Akon..