Canınız birşey çektiğinde vücudunuza ne olur? Bu konuda bilim ne diyor?

Öğlen yemeğinizin son lokmasını yiyip hemen arkasından çalışma masanızın yolunu tutuyorsunuz. Sizi bekleyen bir yığın evrak var, çalışma moduna girmeye uğraşıyorsunuz ve aniden anlaşılamaz bir patates cipsi yeme arzusu tarafından pusuya düşürülüyorsunuz. Kafanızdaki her türden üretkenlik sıvışıp yerini cipslere, tuzlu atıştırmalara anlaşılmaz bir şekilde sabitlenmeye bırakıyor.  Ama daha yeni bişeyler yediniz… hemen acıkmış olamazsınız, değil mi?

(Alıntı Yapılan Yer:  Nick Fewings/Unsplash)

Onlarca yıl o hepimizin bildiği “vücudun zekası” anlatıcısı yukarıda bahsettiğimiz mide kazınmalarının (yeme arzularının) gerçekte vücudumuzda olan besin eksikliklerimizin dengelenmesini sağlamak adına vücudumuzun kendiliğinden verdiği sinyaller olarak kabul etmiştir. Ama şimdilerde bir çok bilimsel kanıt bu düşünceyi büyük ölçüde yıkmış durumdadır – bu arada, çift çikolatalı brownie besin değeri denir? Bir kaç istisna ile (fark edilebilir ölçüdeki sodyum eksikliği deniz suyunu bile iştah açıcı görmenize neden olabilir), arzularımız beynimiz tarafından yönetilir.

Beyinde Gıda

Belli gıdalara duyulan ani ihtiyaçlar evrensel bir sorundur. Araştırmalar insanların çoğunun mide kazınmasını deneyimlediğini göstermektedir. Ve bilim insanları da arzuları daha esaslı bir şekilde anlamaya başladılar. 2004 yılında yapılan bir araştırma, araştırma katılımcılarının sevdikleri yemekleri düşündüklerinde beyinlerinin belli kısımlarının aktifleştiğini tespit etmiştir.

Hususiyetle hipokampüs, insula, kaudat çekirdeği, ve dopamin ödüllendirme mekanizmasının kilit öneme sahip tüm diğer oyuncuları da diğer türden tüm arzulama anlarına müdahil olmuştur.

Canınız birşey çektiğinde vücudunuza ne olur? Bu konuda bilim ne diyor?

Araştırma yayınlandığında Baş Yazar konumundaki MARCİA LEVİN PELCHAT şöyle demiştir: ” Bu, ister gıda, ister uyuşturucu ya da isterse  tasarımcıların elinden çıkmış ayakkabılara duyulan arzular olsun, her türden arzulama sürecinin benzer mekanizmalara sahip olduğu fikri ile örtüşmektedir.”

Olaya evrim penceresinden bakacak olursak, seçilmiş gıdalarda çam fıstığına duyulan yatkınlık (yalayıp yutma mesafesinde olduklarında aşırı düşkünlük gösteriyor olmamız) pek de sürpriz sayılmaz. Michigan Üniversitesi Psikoloji ve Sinir Bilimi Alanında Profesör olan KENT BRIDE  şöyle demektedir: “Çiğ havucu pek fazla insan arzulamazken birçok insan tatlı ve yağlı şeyleri arzulamaktadır.”

Bu gıdalar tipik olarak kalori anlamında yüksek değerlere sahiptir; ve atalarımız vaktiyle en yakındaki manava ya da fast food lokantasına gitme lüksüne sahip olmadıklarından erişilebilir olmaları halinde enerji bakımından yüksek yoğunluktaki besinlerden faydalanma yoluna gittiler. Her öğünün şüpheli olduğu zamanlarda, ortaya ne zaman çok doyurucu bir öğün çıkıverse, işte o öğünü kısmazsınız.

Canınız birşey çektiğinde vücudunuza ne olur? Bu konuda bilim ne diyor?

İşte bu tam da arzulama sürecinin nasıl işlediğini göstermektedir: tercih etmek üzere evrimleştiğimiz süper lezzetli tat ve dokulara doğru” demektedir BERRIDGE. “Bu gayet mantıklı, doğada fırsatımız olduğunda yemek üzere evrildik.”

Gene de, modern toplumlardaki bu fırsatçı tıkınma yatkınlığının olumsuz etkileri daha belirgin hale gelmiştir; araştırmalar en temelinde bu güdülerin kendi içimizde olduğu yönündedir. Dünya genelinde bebeklerin tuzlu ve tatlıya duydukları arzu bilindik bir husus olmakla birlikte bu arzular daha rahimdeyken başlayabilir. Tatlı şeylerin tercih ediliyor olması meme sütü ile bağlantılı olabilir bile.

Çetin bir Savaş

Gıdaya duyulan arzunun temelinin bu kadar derinlerde olması ne yapılması gerektiğini bilmeyi daha da zor bir hale getiriyor. Bir tarafta çalışmalar bu arzuları tamamen bastırmanın işi bitik bir strateji olduğunu göstermiştir ki bu durum pes etmemeyi daha da zor hale getirmektedir. Diğer tarafta, ne sıklıkla pes ederseniz fazla yemek yemek noktasında sağlıksız bir alışanlık oluşturmanız o kadar olası hale gelir.

Ve yine, o başından beri var olan reklam sektörü ve 21 ‘inci yüzyılın öğün seçeneklerine erişilebilirlik imkanı sorunu çözmeye yardımcı olmamktadır. Hastalık Kontrol Merkezinden edinilen bilgilere göre Amerikan halkının sarsıcı bir çoğunluğu yani %40 ‘ı obez; ve bunda asıl kabahatlerden bir tanesi lezzetli yiyeceklerin modern zamanda her yerde aynı anda bulunmasıdır.  Zihindeki stres ve endişe benzeri belli haller de arzuları tetikleyebilir.

BERRIDGE ‘e göre ister çevresel, ister duygusal, “Beyindeki dopamin sistemi alınan işaretlerle aktif hale gelmektedir.” “Gıdaların erişilebilir olması başlı başına majör bir faktördür. Ona her zaman erişebilirsiniz, ya derin dondurucunuzda ya da bir alt sokakta. Biz bu şekilde evrilmedik ki; işte bu yüzden fazla yüklemeye maruz kalıyoruz.”

Bazı bilim insanları obezite salgını ile mücadelede gıda seçiminin hazsal yönlerinin daha iyi anlaşılmasının yardımcı olabileceğini ummaktadır. Bu süre zarfında, bizler büyük ölçüde kendi yolumuza bırakıldık. BERRIDGE porsiyonların sınırlanmasının ve en başından tatlıdan vazgeçilmesine karar verilmesinin yardımcı olabileceğini söylemektedir. Tek başına kişinin kendi kendini kontrol etmesinin bu durum karşısında pek de şansı yok.

“Bu tür arzulama mekanizmaları” diye söze başlayan BERRIDGE şöyle devam etmektedir: “gerçekten de mantık ile ilişkilendirilemez.”

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Çeviri: Selim TEPE

Bir cevap yazın

Avatar photo

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

    Rahimdeki Bebekler Düşündüğümüzden Fazlasını Görüyor Olabilirler!

    Beyin Hakkında Bilinen 10 Yanlış