Yaşamın yapı taşlarından biri, uzayda ortaya çıkabilirdi. Gökbilimciler, kozmosta yıldızlar arasında yayılan gaz ve toz bulutlarını simüle ettiler.
Ve kimyasal reaksiyonlarının nükleobazlar ürettiklerini keşfettiler: DNA’nın yapıtaşları. Fakat bu deney, bu yapı taşlarının gerçekte nasıl oluştuğunu gösteriyorsa, tam olarak Dünya’ya nasıl ulaştı?

Hayat Nerede Başladı?
Yaşamın, okyanusun derinliklerindeki hidrotermal deliklerden belirli uzay aracı temiz odalarına (biliyorsunuz, bakterilerden arındırılmış olması gerekenler) kadar, dünyanın hemen her yerinde olduğunu biliyoruz.
Ancak, Dünya’da yaşamın bu kadar yaygın hale gelmesi, hala bilim insanlarını engelleyen bir şeydir. Ne de olsa, Dünya’nın her yerinde hayat varsa, onu diğer gezegenlerde veya uydularda da kolayca görmemeli miydik?
Bazı insanlar hayatın başka yerlerden geldiğini öne sürüyorlar – gezegenimize hayat taşıyan kuyruklu yıldızlar veya asteroitlerden geldiğini ve ardından hayatın yayıldığını. Diğerleri, kendi dünyamızın kimyasının, bir şekilde yaşam haline gelmek için bir araya gelen, canlandırıcı bileşenlerin belirli bir karışımına sahip olduğunu düşünüyor.
Bilmiyoruz, bu yüzden daha fazla bilgi edinmek için güneş sisteminin her tarafındaki gezegenleri ve uyduları inceliyoruz. Özellikle, bilim insanları organik moleküller peşinde. Bu, kompozisyonlarına bağlı olarak bazen hayatı gösterebilen moleküller sınıfıdır. Örneğin, Mars’ta organik moleküller bulduk, fakat henüz hayattan gelip gelmediklerini bilmiyoruz.
Bunu belirlemek için, bilim insanları kiralite veya moleküllerin geometrik şekli gibi daha karmaşık araçlara ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü bazı şekiller yaşamda diğerlerinden daha sık kullanılmaktadır.
(Kiralite, bazı molekül ve iyonların geometrik bir özelliğidir.)
Nükleotidler! İçinde! Uzayda!

Bu da bizi DNA’nın temel birimleri olan nükleotidlere getiriyor. DNA, insan vücudunun (ve diğer organizmaların) genetik materyallerini depoladığı yerdir. Ebeveynlerin göz rengi ve benzeri özellikler DNA ile çocuklarına geçebilir. Nükleotitler, ünlü spiral merdiven şeklini veya DNA molekülündeki “çift sarmal” ı oluşturmak için bağlanan maddelerdir.
Nature Communications dergisinde yayınlanan bir makalede , Yahuiro Oba liderliğindeki Japon bilim insanları bir grup vakum odasını kullananarak bir yıldızlararası bulutu taklit ettikten sonra nükleotidleri buldu. Oda, uzay koşullarını simüle eder- yani hava, soğuk sıcaklık ve sert radyasyon ortamı yok.
Grup, kozmik toz için bir analog gibi davranan bir maddeyi su, karbon monoksit, amonyak ve metanolle besledi ve sonuçlar ultra- eksi 263 santigrat derece olarak gözlemledi- mutlak sıfırın biraz üstünde veya mümkün olan en düşük sıcaklıkta olduğu ortaya çıktı.
Daha sonra, bilim insanları yıldızların düzenli olarak yıldızlararası bulutlara yaydıkları ultraviyole ışığını taklit etmek için döteryum deşarj lambalarını kullandılar. Uzayda bulacağınız aynı kimyasal reaksiyonları tetiklemek için tasarlandı.
Sonunda reaksiyonlar, tozu kaplayan buzlu bir film oluşturdu. Tozu oda sıcaklığına getirdikten ve içindekileri analiz ettikten sonra, bilim insanları çeşitli nükleobaz türlerinin yanı sıra amino asitleri (proteinlerin yapı taşları, yaşam için önemli bir bileşen olan) tespit ettiler.
Bu karışım muhtemelen başka deneylerde ortaya çıktı. Ancak bilim insanları bunun ilk defa tespit edildiğini çünkü daha önce olduğundan daha gelişmiş araçlar kullandıklarını düşünüyorlar.
“Bulgularımız bizi yeniden hayatın moleküler öncülerinin oluşumuna yol açabileceğini düşündürmektedir,” dedi Oba.
“Sonuçlar, uzayda kimyasal evrimin erken aşamalarındaki anlayışımızı artırabilir.”
Bunlar da ilginizi çekebilir:
- DNA ‘mız hepimizi eşsiz mi yoksa aynı mı yapıyor?
- Stephen Hawking; “Süper İnsanlar Irkımızın Sonunu Getirecek”
- Bilim insanları, İlk Kez Olarak Dört Harfli Sentetik DNA Üretti
- Güneş sistemimizdeki gezegenler ve gezegenler sıralaması
Çeviri: Ülkü Güngör