Hava kirliliği dünya çapında sessiz ve sinsi bir katil. Günümüzde 10 kişiden 9’u yüksek seviyede kirletici maddeler içeren havayı solumakta ve bu durumun sonuçları savaştan, şiddetten ve birçok hastalıktan bile daha ölümcül.
2010 – 2016 yılları arasında küresel hava kalitesi üzerine yapılan bir çalışmada dünya nüfusunun yarısının havadaki ince parçacıklı maddelere maruz kalma oranının arttığı, bu parçacıkların akciğerlerin derinlerine ve kan dolaşımına nüfuz ederek birçok sağlık ve gelişim sorunlarına yol açtığı saptandı.

Üstelik bu kirliliğin dağılımı da eşit değil. Araştırma süresince, Kuzey Amerika’da ve Avrupa’da yaşayan ortalama bir insan daha az hava kirliliğine maruz kalırken, Orta ve Güneydoğu Asya’da yaşayan insanların bu ince parçacıklı maddelerle kirletilmiş havaya en yüksek seviyede maruz kaldığı görüldü.
Daha varlıklı bölgelerde temiz havaya yönelik çalışmaların mesafe kaydettiğini görsek de, bu ilerleme büyük resimde ancak bir incir çekirdeğini dolduracak seviyede.
Exeter Üniversitesi’nden Gavin Shaddick
“Avrupa ve Amerika Birleşik Devlerleri’nde uzun vadeli politikalar hava kirliliğini azaltmakta etkili olurken, hâlihazırda hala tehlikeli derecede yüksek hava kirliliği olan alanlar var.
Hatta bu alanların bazılarının hava kirliliği seviyeleri Dünya Sağlık Örgütü’nün koyduğu kriterlerden beş kat daha fazla, buna ek olarak bazı ülkelerde ise hava kirliliği hala yükselmekte.”.
Çoğu zaman hava kirliliğini düşündüğümüzde is ve duman kaplı bir şehir silueti hayal ederiz. Fakat yeni bulgular şehirlere ek olarak, kırsal kesimlerin havasının da güvenli olmayan derecelerde incepartiküller barındırdığını ortaya koydu.
Partiküllere maruz kalma oranının yaklaşık yüzde 11 yükseldiği görüldü
Bu çalışma, ulusal ve bölgesel hava kalitesi açısından küresel eğilimleri, uydu ve yer kaynaklı veriyi kullanarak yedi yıl boyunca, temiz hava çabaları ve inisiyatifleri çerçevesinde inceledi.
Orta ve Güneydoğu Asya’nın kırsal kesimlerinde, kırsal nüfus ağırlığına göre, kişi başına düşen partiküllere maruz kalma oranının yaklaşık yüzde 11 yükseldiği görüldü. Nüfusunun neredeyse yüzde 70’ini kırsal alanda barındıran Hindistan’da ise bu durum, hızla bir sağlık krizi haline geliyor.
Yazarlar “Bu sorun ve bu sorunlara olan çözüm ihtiyacı sadece şehirlerle sınırlı değil…” diyor ve devam ediyor,
“dünyanın çoğu yerinde insanlar havanın tavsiye edilen düzeylerden çok daha yüksek kirliliğe sahip olduğu kırsal alanlarda yaşıyor.”.
Aynısı, Kuzey ve Sahra altı Afrika için de dile getirilebilir. Daha az yoğun nüfuslu topluluklar aslında daha büyük bir risk altında olabilirler. Bu durum, büyük çoğunlukla hızlı değişen iklimle tetiklenen toz ve kum fırtınalarından kaynaklanıyor. Bu da sadece son zamanlarda dikkatimizi vermeye başladığımız bir tehlike.

Buna ek olarak, havadaki yüksek partikül yoğunluğun Orta Doğu, Asya’nın bazı bölümleri ve Sahra altı bölgelerinde kum ve çöl tozuyla ilişkilendirildiğini de belirtiyorlar. Yazarlar bununla ilgili olarak çöl tozunun, içerdiği yoğunluğun büyüklüğüyle ve dünyanın belli bölgelerine çok uzun mesafelerde taşınabilme kapasitesiyle oldukça dikkat çekmeye başladığını da ifade ediyorlar.
Bu yüzden, hava kirliliğini azaltma teşebbüsleri sadece şehir odaklı değil, küresel bazda olmalıdır.
Sonuç olarak hava kirliliği, sadece şehirlerle, devletlerle, milli sınırlar içinde kalan bölgelerle, yüksek gelirli ülkelerle sınırlı değil. Bu durum başta düşük gelirli toplumlarda, yaşlı ve çocuklarda olmak üzere çok yaygın ve tehlikeli bir olgu.
Hava kirliliğinin giderek kötü bir hale geliyor
Örnek olarak, geçen sene yapılan bir araştırmada; Amerika Birleşik Devletleri’nde 2017 ve 2018 yılları arasında hava kirliliğinin giderek kötü bir hale geldiği, binlerce ölüme yol açtığı saptandı.
Shaddick’e göre hava kirliliğine doğrudan etki edebilecek bir politikanın düşünülmesi oldukça zorlu bir çaba. Fakat yılda 4 milyondan fazla insanın sadece açık havadaki kirlilikten dolayı öldüğü düşünüldüğünde bu girişim, gösterildiğine değecek bir çaba olmaktadır.
Araştırmacılar, “Hava kirliliğinin etkilerinin düşürülmesine yönelik teşebbüsler kaynağa ve yerel koşullara göre değişim göstermektedir. Fakat her durumda gerek şehirsel, gerek bölgesel, gerekse uluslararası olmak üzere, her seviyeden sektörler arası işbirliği çok büyük önem arz etmektedir” diyerek son notlarını paylaşmaktadırlar.
Bugünlerde olan COVID-19 pandemisi şüphesiz ki hava kirliliğini düşürmekte ve hava kirliliği kaynaklı ölümleri engellemektedir. Ama unutmamak gerekir ki hava kirliliği de COVID-19 kaynaklı ölüm riskini yukarıya taşımaktadır.
İlginizi çekebilir: Hava Kirliliği Neden Sadece Bazı Şehirlerde Düşüyor Bazılarında Düşmüyor
Bu olgu, sırf solumakta oldukları hava yüzünden hâlihazırda korunmasız toplulukları daha fazla risk altına koymakta. Mutlak birtakım değişimler gerçekleşmek zorunda, yoksa hava kirliliğinin sessiz pandemisi katlanarak artan rakamlarla bizi öldürmeye devam edecek, virüsün yol açtığı COVID-19 pandemisi bitse bile.
Bu çalışma Climate and Atmospheric Science dergisinde yayınlanmıştır.
Deniz Özdemir
Yorumlar 1