Bilim insanları, 20 yıl aradan sonra sonunda dünyanın gerçek iç çekirdeğini buldular.
Dünya’nın iç kısımlarına ilişkin yeni bir analiz, iç çekirdeğin içinde başka bir çekirdeğin gezegenimizin tam merkezinde yoğun bir demir topunun varlığını öne sürüyor.

Bu bilgi, Dünya’nın oluşum ve evrim tarihi hakkında daha önce bilinmeyen bazı ayrıntıları ortaya çıkarabilir ve gezegenimizin tarihinin başlarında önemli bir küresel olayı gözden geçirmeye itebilir.
Dünyanın iç yapısı, kabuktan çekirdeğe kadar bir dizi eş merkezli katmandan oluşur. Tam merkezde, yaklaşık 1.227 kilometrelik (762 mil) bir yarıçapa sahip, gezegenimizin en yoğun kısmı olan, çoğunlukla demir ve nikelden oluşan ve Dünya hacminin yüzde 1’inden daha azını oluşturan katı bir iç çekirdek yer alır.
Bu iç çekirdek, Dünya tarihinin bir zaman kapsülü gibidir.

İç çekirdek büyüdükçe, dış sıvı çekirdekte konveksiyonu yönlendiren ısı ve ışığı serbest bırakan katılaşma süreci, bu manyetik alanın zararlı radyasyonu dışarıda, atmosferi ise içeride tutarak hayatın gelişmesini sağladığı düşünülüyor.
Böylece iç çekirdekteki değişiklikler, dinamodaki değişiklikleri tetikleyebilir ve bunun da zamanla Dünya’nın yaşanabilirliği üzerinde sonuçları olabilir.
Ancak iç çekirdeği incelemek kolay değildir. Oraya öylece inip sondaj yapamayız; bunun yerine gezegenin içinde sıçrayan ve değişen yoğunluktaki hacimlerle karşılaştıkça değişen sismik dalgalara güvenmek zorundayız.

20 yılı aşkın bir süre önce bilim adamları iç çekirdeğin içinde, başka bir çekirdeğin varlığını belirlediler. Onu en içteki iç çekirdek olarak adlandırdılar ve bu çekirdeğin varlığını destekleyen başka çalışmalar da vardı. Ancak biraz diğer katmanlar tarafından gizlendiği için ve biraz da sismik istasyonları doğru noktalara yerleştirmenin zorluğundan, bu çekirdek hakkında daha fazla bilgi edinmek pek de kolay olmuyor.
Bununla birlikte, dünya çapındaki küresel sismik izleme istasyonlarının sayısı artmaya devam ediyor ve sürekli olarak ayaklarımızın altındaki algılanamaz titremeleri kaydediyor.
Avustralya’daki sismologlar, bu kayıtlardan en içteki iç çekirdeğe ilişkin veriler elde etmenin bir yolunu buldular.
Makalelerinde, “Bu çalışma, bazı önemli sismik olaylar için ayrı ayrı küresel yığınlar oluşturmak için sürekli büyüyen küresel sismograf ağdan faydalanıyor” diye yazıyorlar.
Dev bir deprem Dünya’yı sarstığında bu olay gezegende dalgalanan, içindeki yapılardan geçen ve onları sektiren dalgalar üretir. Bilim insanları, Dünya’nın içinde ne olduğuna dair bu kadar ayrıntılı bir haritayı bu şekilde elde ediyorlar.
Ancak sismik dalgalar bir sınıra çarptığında, seken dalga- deprem “yankısı” gibi bir yankılanma- çok daha zayıftır. Daha önce, bilim insanlarına gezegen boyunca bir sismik olayın ikiden fazla geçişi rapor edilmemişti.

Araştırmacılar, verileri bir araya getirerek sismik sinyallerden oluşan bir koleksiyonu tek bir ize ekleyerek, birkaç büyük sismik olaydan gelen sinyali güçlendirmeyi başardı ve böylece bu rekoru kırdı. İlk kez, üç, dört ve beş katlı sismik yankılanmalar belirlediler, bu da iç çekirdeğin daha önce elde edilenden daha ayrıntılı bir şekilde araştırılmasına olanak sağladı.
Dalga çiftlerinin farklı seyahat süreleri, yoğun demirden yapılmış, çapı 650 kilometreden (404 mil) fazla olmayan en içteki çekirdeğin varlığını ortaya çıkardı. Bu yapı, Dünya’nın geçmişinde bir noktada iç çekirdeğin büyümesinde meydana gelen temel bir değişikliğin sonucu olabilir.
araştırmacılara göre bu araştırma, artık en içteki çekirdeğin varlığına dair yeterli kanıta sahip olduğumuz ve gelecekteki çabaların en içteki çekirdeği, dış iç çekirdeği ve ikisi arasındaki sınırı karakterize etmeye odaklanması gerektiği anlamına geliyor. Ayrıca aradığımız cevapların, elde edilen verilerin içinde birisi tarafından ortaya çıkarılmayı bekliyor olabileceğini gösteriyor.
“Burada bildirilen bulgular, eşi görülmemiş bir şekilde artan dijital dalga formu verilerinin bir sonucudur ve umarım, Dünya’nın derin iç kısmına ışık tutan gizli sinyalleri ortaya çıkarmak için mevcut sismik kayıtların daha fazla incelenmesine ilham verecektir” diye yazıyorlar.
Bulgular Nature Communications‘da bildirildi.
Çevirmen: Barış ARICAN