Dünya’ya en yakın kara delik: 6 Mayıs 2020 tarihinde Astronomy & Astrophysics dergisinde yayınlanan bir makaleye göre yıldız sistemimize 1.000 ışık yılı uzaklığında bulunan ve 4 güneş kütlesine sahip bir kara delik tespit edildi.
Binlerce yıldır yeryüzünü ve gökyüzünü gözlemliyoruz , sorguluyoruz ve öğreniyoruz. Bazen bilinmezlikleri olağanüstü güçlere mal ediyoruz. Ancak zamanla bu “ bilinmezliklerin de “ mantıklı bir açıklamasının olduğunu görüyoruz.
Yıldızların Büyüsü
Sakin bir yaz akşamı yürürken , deniz kenarında sevdikleriniz ile birlikte otururken veyahut uçsuz bucaksız gökyüzünü görebileceğiniz herhangi bir anda , bir kez bile olsa yıldızların büyüsüne kapılmışsınızdır. “ Çok güzel , çok fazlalar “ … gibi cümlelerle de bu durumu süslendirmişsinizdir , tahminimce.
İmkanınız olduğunda ufak bir gözlem yapın . Büyük ihtimalle ilk olarak şunu fark edeceksiniz ; “ Bazıları kırmızımsı(K) bir renge sahip iken , bazıları da mavimsi(M) bir renge sahiptir.
Bunun sebebi basittir ve herhangi bir ekipmana ihtiyaç duymadan ikisini bir konuda kıyaslayabilirsiniz ;yıldızların bize olan uzaklığı. “K” yıldızı, “M” yıldızına göre daha uzak konumdadır. Bu sebeple K yıldızından yola çıkan ‘ ışık demetleri ‘ daha çok yol alacak , dolayısıyla dalga boyu artacak ( ve frekansı ve enerjisi azalacaktır. E= h×f ) ve bize elektromanyetik spektrumun en solunda bulunan kırmızı renginde gözükecektir , bu duruma doppler etkisi diyoruz. “ M “ yıldızı için de tam tersi durum geçerlidir. İki yıldızı baz alarak bunun farkına varabilirsiniz.

Zıtlıklar
Bazı şeyleri tanımlamak için genelde iki farklı olguyu karşılaştırma ihtiyacı duyarız. Bilimsel açıdan bunu değerlendirmek gerekirse , örneğin: Kütle çekim arttıkça zaman olgusunun yavaşlayacağını biliriz ama bunu anlatabilmek için iki farklı olguyu karşılaştırmamız gerekir. Örneğin, Merkür ve bizim gezegenimiz için , hatta bir gökdelenin en üst katında yaşayan biri ile en alt katında yaşayan biri için zaman kavramı farklılık gösterecektir.
Hayattan örnek vermek gerekirse de ; bir görüşün ya da bir öngörünün doğru olduğunu söyleyebilmek için “yanlışın” ne olduğunu bilmemiz gerekir. ( Bu biraz felsefik ve %100 uyuşma payı olan bir analoji olmasa da bence yeterli bir örnek.) Ancak her zaman bu durum böyle değildir, böyle olması gerekmez. İki farklı yıldızın bize olan uzaklığını renklerinden anlayabileceğimizi artık biliyoruz.
Değişken Yıldızlar
Şimdi tek bir yıldızı ele alalım. Ancak bu yıldız biraz özel olsun , hem mavi hem de kırmızı gözüken bir yıldız. Bu tarz yıldızlara “ değişken yıldız “ diyoruz. Bu durumu ekipmanınız olmadan ve yeterli gözlem yapmadan fark etmeniz güçtür. Ama şimdilik bu tarz bir gözlem yaptığınızı farz edelim , bu yıldız için ortada iki olasılık vardır.
İlk ihtimal, bu gözlemlediğiniz yıldızın “cepheid” olarak sınıflandırılan bir grupta yer alması : Bu tarz yıldızlar, ömrünün son aşamasında olan ve şişip – büzüşen yıldızlardır. Cepheid yıldızlarında , yıldızın çekirdeğinin çevresinde birikmiş olan helyum katmanı zaman zaman nükleer reaksiyona girerek yıldızın parlaklığında bir artışa neden olur.
Fakat bu reaksiyon kısa sürelidir. Nükleer reaksiyon sonucu oluşan basınç , yıldızı genişlemeye zorladığı için, helyum katmanındaki basınç zamanla azalır ve yıldız büzüşmeye başlar. Bu durumda yıldız eski parlaklığına geri döner ve bu bir döngü şeklinde devam eder. İkinci olasılık ise , aslında gözlemlediğiniz yıldızın tek başına olmamasıdır.
Gözlemlediğiniz aslında bir yıldız çifti olabilir. İki farklı parlaklık seviyesinde bulunan yıldızları “ sönük “ ve “ parlak “ olan olarak düşünmek gerekirse , bu yıldızlar yer değiştirdikçe , yani birbirleri etrafında döndükçe biz bunu “ renk değiştiren tek bir yıldız “ olarak algılarız. İkinci olasılıkta bahsettiğim “ yıldız çifti “ terimi kulağa yabancı bir terim olarak geliyor olabilir. Ancak evren hayal gücümüzün ötesinde geniş ve ilginçtir.
Görünmeyenler
Peki doğrudan gözlemleyemediklerimiz ?
Mesela kara delikler ne olacak ?
Doğrudan gözlemleyemiyorsak “dolaylı” yoldan gözlem yapabiliriz. Kara delik kavramının popüler olduğu bir dönemde yaşıyoruz ve bu kavramın kökeni fizik dünyasında yarım yüzyıl öncesine dayanmaktadır. Bu kadar yeni bir olgu olmasına rağmen, geliştirilen teoriler ve teknolojiler sayesinde bu gizemli olguları çözmeye git gide yaklaşıyoruz ve artık şunu net bir şekilde biliyoruz :
“Eğer gözlemlediğimiz cisimlerde bir terslik var ise gözümüzü diktiğimiz noktada kara delik bulunuyor olabilir .” Terslik durumu, genelde yıldızın ya da yıldız çiftlerinin yörüngelerindeki anormallik ve renk değişimi olarak görünmektedir.
Ayrıca , yapılan hesaplamalar doğrultusunda yüzbinlerce kara deliğin galaksimizde bulunduğunu tahmin ediyoruz. Bu durumda şunu tahmin edebilirsiniz : Homojen bir dağılım olduğunu varsayarsak , güneş sistemimize yakın bir yerlerde bir ya da daha fazla kara delik bulunuyor olabilir.
Dünya’ya en yakın kara delik “Şimdilik” En Yakın !
6 Mayıs 2020 tarihinde Astronomy & Astrophysics dergisinde yayınlanan bir makaleye göre yıldız sistemimize 1.000 ışık yılı uzaklığında bulunan ve 4 güneş kütlesine sahip bir kara delik tespit edildi. Bu gözlem La Silla gözlemevindeki astronomlar tarafından yapıldı.
Aylardır HR 6819 adı verilen ikili yıldız sistemindeki anormallikleri inceleyen astronomlar sonunda – veriler doğrultusunda – ortada bir kara delik olduğunu anladılar.
Kozmolojide 1.000 ışık yılı uzaklık , oturma odanızla mutfağınız arasındaki mesafeden daha kısa bir mesafeyi betimlese de bu uzaklık, kara deliğin bizi etkilemesine izin vermeyecek kadar uzundur. Bu kara delik , şu ana kadar keşfedilmiş olan, bize en yakın kara delik olma unvanını elinde bulunduruyor.
Bizimle kalın , BİLİMLE kalın.
Alper Kirlioğlu