Birçoğumuz faydalı alışkanlıklar kazanmak için “yeni yıl kararları” verir ve bunları uygulamaya çalışırız. Kimileri daha doğa dostu olmak isterken bir başkası sağlıklı beslenmek, sigara içmeyi bırakmak veya (benim gibiyseniz) daha fazla koşuya çıkmak isteyebilir.
Bu kararları vermenin temeli alışkanlıklarımızı değiştirebileceğimize inanmamızda yatmaktadır.
Bu kararlar, 2022’de veya daha sonrasında ne olacağının kesin olmamasına dayanır: Sonuçta bir paket sigara mı bir çift yeni koşu ayakkabısı alacağımız bize kalmış değil mi?
Geleceğin taşa kazınmadığına inanıyoruz ama her şeyin önceden yazılmış olması mümkün mü? Bu fikir, Orta Çağ teolojisinden modern fiziğe kadar birçok yönden araştırılmıştır.
Ortada “Evrensel An” Diye Bir Şey Yok
Hepimiz zamanı geçmiş, şimdi ve gelecek olarak üçe bölünmüş olarak algılıyoruz. Ancak bu anlayış, 20. yüzyılda Albert Einstein’ın ünlü görelilik teorisini ortaya atmasıyla sarsıldı.
Einstein’dan önce “içinde bulunulan an” evrendeki herkes tarafından paylaşılıyordu. Ortada bir “Evrensel An” vardı. Einstein’ın öncesinde, saatin 12 olduğunu görüp birçok şeyin bizden çok uzaktaki insanlar için de “şimdi” gerçekleştiğini söyleyebilirdik.
Örneğin, ben ofisimdeki bir saate bakarken Belfast (Kuzey İrlanda’nın başkenti) şehir merkezinde öğlen zilleri çalmakta, Londra’daki biri gökte uçan bir kuşa bakmakta ve bizden yüzlerce ışık yılı uzaklıktaki bir galakside gezegenler çarpışmaktadır. İşte tüm bunların olduğu sadece bir “Evrensel Şimdi”yi paylaşmaktaydık.
Bütün bunlar Einstein’ın keşfinden sonra doğruluğunu kaybetti. “İçinde bulunulan an” hakkında sadece evrendeki kendi bakış açımdan, kendi “referans çerçeve”mden konuşabilirdim.
Artık tüm evren boyunca uzanan bir “Evrensel Şimdi” kavramı yoktu. “Şimdi” olduğunu gözlemlediğim bir olay bir başka bakış açısından tamamen farklı bir şekilde görülebilirdi.
Örneğin Dünya’nın yakınlarından inanılmaz yüksek hızlarda seyreden uzay gemisindeki bir Marslı, kendi bakış açısıyla şimdi saatin öğlen 12’yi gösterdiğini görebilirken Belfast’ta saat 12 çanlarının çaldığını göremeyebilir.
Benim “içinde bulunduğum an” Marslı’nın “içinde bulunduğu andan” farklıdır ve “içinde bulunulan an” kavramı her birimizin bireysel bakış açısına bağlıdır.
Bu durumu bir benzeşim ile açıklamak gerekirse “içinde bulunulan an” veya “şimdi”, “burası” (İngilizcesi: here) kavramı gibidir. “Burası” harita üzerinde bulabileceğiniz sabit bir konum değildir – sadece çevrenize göre konumunuzu ifade eder.
Şu an bana göre “burası” Belfast şehridir fakat size göre “burası” – tıpkı benim “içinde bulunduğum anın” Marslı’ya göre farklı olması gibi – büyük ihtimalle başka bir yer olacaktır.
Einstein’ın keşfinin şaşırtıcı bir sonucu vardır: Benim “şimdim”, bir Marslı’nınkinden veya herhangi bir başkasından daha özel değildir.
Eğer “içinde bulunulan an” sadece bir perspektif meselesi ise tüm zamanlar birbirine eşit olmalıdır. Ve tüm zamanlar birbirine eşitse (Birleşik Krallık’taki bütün şehirlerin “burası”nın gözlemciden gözlemciye göre değişmesine rağmen var olması gibi) hepsi de var olmalıdır. Belfast’ta gözlem yaptığım için sadece Belfast perspektifinin var olduğunu savunmak saçma olurdu.
Ancak şüphesiz ki zamansal görelilik “değişebilir bir gelecek” inancımıza meydan okumaktadır. Eğer zamandaki her an varsa bu, 2022’de her sabah koşuya çıkmak yerine yatakta kalmamın da var olduğu anlamına mı geliyor? Gelecek olaylar, onları değiştirme şansımız olmadan zaten “orada” mı?
Dağın Tepesindeki Tanrı
Bunu düşünmenin bir başka yolu da Tanrı’nın geçmişi, şimdiyi ve geleceği bildiği fikridir. Ama Tanrı geleceği nasıl biliyor? Tanrı’nın Ocak 2022’de koşuya çıkıp çıkmayacağımı bilmesinin temelinde ne yatıyor?
Filozof Boethius, bu sorulara bin yıldan uzun bir süre geçerli sayılacak bir cevap önermiştir. Geçmiş, şimdi ve gelecekteki her şeyin Tanrı için var olduğunu söyledi. Buna ithafen insanları bir vadide yolculuk eden gezginlere, Tanrı’yı vadiyi gören bir dağın tepesinde duran bir gözlemciye benzetmiştir.
Biz, önümüzdeki yolun ufak parçalarını görmekteyken dağın tepesindeki Tanrı yolun tamamını görmektedir. Yolun bütün parçaları onun için vardır. Benzer şekilde Tanrı; doğumumu, bu makaleyi yazdığım şimdiki hâlimi ve Ocak 2022’den sonra neler yapacağımı görmektedir.
Bu, bizi Einstein’ın görelilik teorisini ima ettiği, Aquinas ve Scotus gibi Orta Çağ filozoflarının da farkında olduğu benzer bir problemle baş başa bırakmaktadır: Tanrı’nın bilgisi mutlak olduğu için Tanrı bir olayın gerçekleşeceğini biliyorsa o olay gerçekleşmelidir.
Eğer Tanrı bir gezginin hangi yolu kullanacağını biliyorsa gezginin tüm yolculuğuna önceden karar verilmiş midir? Ocak 2022’de koşuya gitmek yerine yatakta kalmam zaten Tanrı için varsa bu, öğleden sonra koşu ayakkabısı almak için zahmet etmemem gerektiği anlamına mı geliyor?
Gelecek Bize Kalmış
Eğer tanrı geleceği görüyorsa ve tüm zamanlar zaten varsa değişmeyi denemenin ya da kararlar vermenin ne anlamı vardır?
Orta Çağ düşünce yapısıyla ilgilenenler ve Einstein’ın göreliliğiyle boğuşan modern filozoflar, bu sorunun asıl sebebinin dil olduğunun farkındadırlar. Örneğin, az önce geleceğin “zaten” var olduğunu belirttik. Fakat “zaten” kelimesinin “şimdi” ve “burası” kavramları gibi göreceli olduğunun da farkında olmak gerekmektedir.
Fizikte bütün zamanlar var olabilir ancak “içinde bulunduğumuz anda” nelerin olacağı hâlâ bize bağlıdır. Evrende büyük bir olaylar zinciri var olabilir ama bizler yine de bu zincirin oluşumunda etkili faktörleriz: Hepsi “bir anda” veya “önceden” oluşmuş değildirler. Bu olaylar zinciri sadece vardır ve hâlâ şu anda – bana göre şu anda – nasıl davrandığıma bağlıdır.
Benzer şekilde Orta Çağ teologlarına göre Tanrı, beni 1 Ocak sabahı kalkıp koşuya giderken görebilir ama aynı şekilde beni 31 Aralık’ta alarm kurarken, 20 Aralık’ta arkadaşıma koşmaya başlayacağımıza söz verirken ve şu anda bir koşu ayakkabısı almak için yola çıkarken görebilir.
Geleceğin Tanrı için var olup olmadığına bakılmaksızın, gelecekte olacaklar hâlâ bana bağlıdır.
Çelişkili bir biçimde gelecek var olmasına rağmen “zaten” var değildir. Ve gelecekte ne olacağı tam burada ve şu anda ne yaptığıma bağlıdır.
Çeviren: Efe Özbal