50 yıl önce ki kuruluşundan bu yana ilk kez, bu yıl 22 Nisan’daki Dünya Günü, şimdiye kadar gördüğü en hızlı ekonomik yavaşlamayla ve iş yerleri ve ulaşımın kapalı olmasından dolayı daha düşük bir ekolojik ayak izi beklentisi ile karşı karşıya.( Ekolojik ayak izi, insanın doğaya olan talebini, yani insanları veya ekonomiyi desteklemek için gereken doğa miktarını ölçer. Bu talebi ekolojik bir muhasebe sistemi aracılığıyla izler.)
Bazılarının da dediği gibi ‘ Yeni Normal’çok büyük sosyal ve ekonomik maliyete sahip. Tüm Dünya’da 180.00’den fazla kişi hayatını kaybetti ve bu sayı giderek artıyor. Dünya çapında on milyonlarca insan işsiz kaldı. Şimdilik, hükümetler haklı olarak sağlık sistemlerinin çalışmasını sağlamak, artan refah maliyetlerini ödemek ve şirketlerde daha fazla işçinin işini kaybetmesini önlemek için trilyonlarca dolar harcamaya odaklanıyor.

Ancak, aynı zamanda kömür, petrol ve gaz sektöründeki yoğun karbon endüstrilerin çoğu iflastan kurtulmak için sırasını bekliyor. Ama bu noktada hükümetlerin direnmesi gerekiyor. Salgından önce, momentum karbondan arındırma yönünde gelişiyordu – net sıfır emisyonlarla ilgili taahhütler ve yeşil yeni anlaşmalar yoluyla-. Bu konuda geri adım atılmamalıdır.
Özellikle fakir ve gelişmekte olan ülkelerde olanlar için yoğun karbon kaynakları pahasına, pandemi sonrası daha yeşil bir gelecek gelemez. Birleşmiş Milletler, yüksek gelirli ülkelerden gelen talepteki bir düşüşün, düşük ve orta gelirli ülkelerin 2020’te ihracat kazançlarında yüz milyarlarca dolar kaybedeceği anlamına geldiğini düşünüyor. Acil araştırma ve herhangi bir eylem olmaksızın, bu ülkelerin çoğunda çok sayıda işsiz kalan insanları göreceğiz.
Kirleten öder
Neyse ki, gelecek zorlukların bir kısmını hafifletmeye ve aynı zamanda kalkınmanın sürdürülebilir bir yolda devam etmesini sağlamaya katkıda bulunabilecek bir eylem var. 1992 Rio Dünya Zirvesi’nden sonra, gelişmiş ülkeler araştırma ve geliştirme ve yeşil finansman ile gelişmekte olan ülkelere yardım sözü verdi.
Bu, ‘kirleten öder’ ilkesinin bir uygulaması olarak pek yardımcı olmadı. Zengin ülkelerin çoğu, eylemlerinin iklim değişikliğine neden olduğunu kabul etmişti. Hem daha az gelişmiş ülkelere hem de bu ulusların küresel ısınmanın etkilerine karşı daha dirençli olmalarına yardımcı olmak ve bu ülkelerin daha yeşil yollarla da olsa gelişmeye devam edebilmeleri için mali sorumlulukları olduğunu kabul ettiler.
On yıl önce, gelişmiş ülkeler 2020 yılına kadar iklim finansmanı alanındaki gelişmekte olan ülkelere yılda 100 milyar dolar finansman sözü verdiler. Ancak 2017’de sadece 71 milyar dolar varış noktasına ulaştı ve bu çoğunlukla kredilerdi, hibeler değil. Bugünün kurtarmaları bağlamında, bunlar yüksek meblağlar değildir.

Dünya genelinde, küresel sıcaklıkların endüstriyel öncesi seviyelerin 1,5°C’yi aşmasını önlemek amacıyla dönüştürülecek enerji sistemleri için önümüzdeki 15 yıl için yılda yaklaşık 2,4 trilyon dolar gerekecektir. Ekonomik kriz derinleştikçe, çok taraflı kredi kuruluşları tarafından daha fazla kredi sunulmaktadır. Ancak krediler geçmiş vaatleri yerine getirememenin yerini tutmaz.
BM’nin iklim Sözleşmesi‘nin görüşüleceği sonraki konferansın ertelenmesi talihsiz bir durumdur, çünkü gelişmiş ülkelerin yükümlülüklerinin hatırlatıldığı tek yer burasıdır. Bununla birlikte, mevcut çalışma düzeni ayarlamaları ruhu içinde, bu toplantı – ya da en azından bunun için hazırlıklar – hala gerçekleşebilir. Önümüzdeki ekonomik teşvik paketleri, yeşil kalkınma için daha fazla finansman içermelidir. Ve gelişmekte olan ülkeler için uzun vaat edilen finansman da iyi yapılmalıdır.
Salgın, hızlı bir ekonomik şok olduğunda dünyaya keskin bir ders verdi. İktisatçıların uzun süredir uyardığı gibi, iklim değişikliğini engellemek için önlem alınmazsa benzer bir şok daha yaşanabilir. IMF, karantina durumu çok fazla devam etmezse çoğu ülkede büyümenin 2021’de yeniden kurtarılma olasılığının yüksek olduğunu tahmin ediyor. Ancak, aşırı iklim olaylarından veya yükselen deniz seviyelerinden kaynaklanan bu tür bir şokun ortaya çıkması durumunda dünya o kadar dayanıklı olmayabilir.
Bu yüzden yeşil büyüme biçimleri bir öncelik olarak kalmalıdır. Ancak kalkınma da eşit olmalıdır.
Berk Keskin / Kaynak: Nature