İpek Yolu; dinlerin, yeni teknolojilerin ve ideolojilerin Avrasya boyunca yayılmasını sağladığı için oldukça önemlidir. Çoğu Batılıya İpek Yolu, ekzotik bir görüntü çağrıştırır. Baharat ve ipek kervanları, parlak giyimli tüccarlarla dolu açık hava marketleri, istiflenmiş halılar, sarıklı gezginler …
Antik Doğulu birine göre, iki medeniyeti birbirine bağlayan ticaret yolu tersten başlasaydı da aynı olurdu. Şövalyeler ve Roma lejyonerleri gibi yabancı kavramlar, tüccarlar tarafından esrarengiz topraklardan Avrasya bozkırına taşındı.
Bugün, İpek Yolu’ndan geriye kalan miras taşıdığı ürünlerden ziyade onlarla birlikte yayılan felsefeler ve teknolojilerdir. İlk defa iki farklı dünya birbirine karıştı; Batı ve Doğu arasında fikir, dil ve sanat alışverişi yapıldı. Hristiyanlık doğuya yayılırken Budizm de Hindistan’ın dışına yayıldı. Barut ve kağıt Batı’ya, Roma camı ise Doğu’ya tanıtıldı. Ortada ise insanların ve düşüncelerin karışması, yeni kültürlerin gelişmesini sağladı.
Meşakkatli Bir Yol
İpek Yolu kavramı, Alman kaşif Baron Ferdinand von Richthofen tarafından 19. yy.da yaygınlaştırılıncaya dek yoktu. Bunun öncesinde ise Asya’dan Avrupa’ya yayılan ticaret yollarının belirli isimleri bulunmamaktaydı. Aslında İpek Yolu Çin’den Arap Yarımadası’na mal taşımak için birkaç farklı ticaret yolunun birleşmesinden oluşuyordu. Aslında pek az tüccar 6000km uzunluğundaki İpek Yolunun tamamını kat etti. Marco Polo ve Rabban Bar Sauma gibi sayılı tüccar İpek Yolu hakkında değerli bilgiler toplayabildi. Onlar da istisnaydı.

Bugün İpek Yolu olarak adlandırdığımız şey, M.Ö. 2. yy.da Çin Han Hanedanı zamanlarında oluşmaya başladı. Göçebe Xiongnu kabilelerini kuzeyde ve batıda etkisi altına aldıktan sonra Han, yeni bölgeleri kolonileştirmeye ve dış medeniyetlerle olan ilişkilerini genişletmeye başladı.
Bu genişleme, Zhang Qian gibi Han elçilerini gönderilmesiyle diplomatik ilişkilerin genişletilmesine ve yeni topraklar hakkında bilgi toplanmasına yaradı. Qian’ın seyahatleri daha sonra batı yönünde genişlemelere, yeni ve değerli ticaret ağlarının oluşmasına altyapı sağladı. Han, hem kervanları eşkiyalardan korumak, hem de Çin’e yapılan mal akışını desteklemek için Çin Seddi’ni genişletti. İşin aslı, Han ordusunu güçlendirmek için kuvvetli atlar arıyordu. Bunu da ipek ve çeşitli ürünlerle takas ederek yapmayı amaçlıyordu.
İpek, yeşim, baharat, mücevher ve ne gariptir ki, ravent/ışgın (tıbbi özellikleri sayesnide değerliydi) gibi mallar, tehlikeli çöller, sıradağlar ve engin bozkırlar boyunca tüccarlar tarafından batıya doğru taşınmaya başladı. Her biri 150 kilograma kadar yük taşıyan develerden oluşan uzun kervanlar, eşkiyalardan veya kum fırtınalarından etkilenmemeyi umarak Belh, Semerkand, Turfan ve Kucha gibi vaha şehirleri arasında yol aldı.
En sonunda da mallar, ipek başta olmak üzere çeşitli egzotik güzelliğe ilgi duymaya başlamış yükselen Roma’nın varlıklı halkına ulaşıyordu. Bununla birlikte Roma’dan da yayılan ürünler oldu. Daha sonrasında yapılan arkeolojik çalışmalarda Roma züccaciyeleri Japon mezarlarında, Roma’da üretilmiş cam boncuklar da Çin’de bulundu.

İpek Yolu’nun yanı sıra, filizlenmekte olan ve Doğu’yu Batı’ya bağlayan bir de denizyolu vardı.
Çin limanlarından başlayıp, Sri Lanka ve Hindistan’da durup, Mısır’daki Kızıl Deniz’e çıkıyordu. Ve baharat ticaretinin büyük bir kısmından sorumluydu.
Xi’an kentinden başlayıp Çin Seddi’ne doğu ilerliyor. Taklamakan çölünü kuzeyden ve güneyden çevreleyerek, Semekerkand’a, ordan ise günümüz Türkiye topraklarına ve doğu Akdeniz ülkelerine devam ediyordu. Çin’li Budistlerin antik yazıtlara ulaşmak için gittiği Hindistan’da kervan bölünmüştü. Ordan kuzey Afrika’ya, Konstantinopolis’e ve Yunanistan’a ilerliyordu.
Geçtiği topraklar el değiştirdikçe büyüyüp küçülen İpek Yolu yaklaşık iki bin yıl varlığını sürdürdü. Tıpkı Moğol İmparatorluğu’nda olduğu gibi, Tang Hanedanı’nda da ticaret oldukça kuvvetliydi. Ancak Moğol İmparatorluğu’nun dağılmasıyla çökmeye başladı. Fakat Doğu ve Batı arasındaki ticaret yüzyıllarca devam etti.
İpek Yolu Hala Yaşıyor
İpek Yolu’ndaki mallar yolun iki sonundan geliyordu. Fakat ticaretin büyük bir kısmı aslında yolun orta taraflarında yaşayan insanlar tarafından gerçekleşiyordu. Bunların arasında da en belirgin olanı bir merkezi Asya uygarlığı olan ve oldukça canlı bir ticaret rotasının ortasında bulunacak kadar talihli olan: Soğdlulardı. Soğd yalı kervan tüccarları İpek Yolu’nu dört bucak gezdiler ve görünüşe göre Soğdyalı dili dev ticaret yolunda ortak dildi..
Soğdlular Dinlerin Yayılmasına Yardımcı Oldular
Mallarının yanı sıra, Soğdlular yüksek ihtimalle gittikleri yerlere farklı dinlerin yayılmasına yardımcı oldular. Çin’e Budizm ve Hristiyanlık’ın bir çeşitini, Türklere de İslam’ı tanıttılar. Bugün İpek Yolu, diğer özelliklerinin yanı sıra farklı bölgelerdeki fikirleri ve felsefeleri harmanlamasıyla tanınmıştır. Bu durum Budizm’in Çin’e tanıtıldığında olduğu gibi temel kültürel değişikliklerin yanı sıra dinlerde de Nestûrîlik gibi yeni varyasyonlara yol açtı.

İpek Yolu, aynı zamanda gittiği her yerde kültürel ufukların genişlmesinden de sorumluydu. Marco Polo’nun Geziler’i gibi kaynaklar Avrupalı kitlelere (tamamen doğru olmasa da) Çin’in mucizelerini tanıttı. Rabban Bar Sauma’nın yazıları da bir yabancının gözünden ortaçağ Avrupasını en ince ayrıntısına kadar belgeledi.
Günümüzde İpek Yolu’nun mirasını insan DNA’sında da görebiliyoruz. Günümüz insanı üzerinde yapılan araştırmalar, İpek Yolu’nun merkezî bölgelerinde, merkezî Asya’da, Avrupalı ve Asyalı genlerinin karıştığına dair kanıt buldu. İpek Yolu’nun insanları evlerinden çok uzaklara, yabancı bölgelere kültürleriyle birlikte taşımış olduğu da açıkça görülebiliyor. Medeniyetlerin içinde ortaya çıkan yeni gelenekler ve insanlar da çok uluslu ülkelerin oluşmasına yol açtı.
Alp Ganuz