Kadın Sağlığı: “Erkekler daha erken ölür, kadınlar daha hasta” tıp uzmanları arasında kullanılan bir atasözü. Fakat kadın sağlığı gerçekten erkeklerden daha mı kötü? Gabrielle Jackson, bu alıntıda okuduğunuzu Pain and Prejudice (Ağrı ve önyargı) adlı kitabında açıklamaya çalışmış. Hemen hemen bütün kültürlerde kadınlar erkeklerden daha uzun yaşar.
Bir zamanlar erkeklerin risk taşıyan işler yapmasından, iş kazalarından ve savaşlardan dolayı daha genç öldüğü varsayılıyordu. Ancak araştırmacılar bunun yaşam süresindeki eşitsizliği tam olarak açıklamadığını gördüler. Şok edici gerçek şu ki, kimse kadınların neden erkeklerden daha uzun yaşadığını bilmiyor.
Kimi bilim insanına göre bu işte kadınların bağışıklık sistemi rol oynuyor. Bildiğiniz gibi kadıların bağışıklık sistemi erkeklerinkine göre daha güçlü ve esnek. Yaşamı en erken dönemde dahi koruduğundan, kadın premature (erken doğum)bebeklerde hayatta kalma oranı erkek bebeklere göre daha fazla.
Daha zayıf olduğu düşünülen cinsiyet için bu biraz fazla değil mi?

Ama bu esneklik bir şeyler daha sık yanlış gidebilir demek ve kadınlar bunun bedeli olarak daha sık bağışıklık sistemi rahatsızlıkları yaşıyor “Erkekler daha çabuk ölür, kadınlar daha hasta” bu nedenle tıp uzmanları arasında yaygın bir atasözü.
Otoimmün rahatsızlıkları olan hastaların dörtte üçünü kadınlar oluşturuyor. Küresel olarak baktığımızda en çok ağrı şikayeti olanlar da kadınlar. Kronik ağrıdan şikayetçi olan kadın sayısı erkeklerden daha fazla. Örneğin 2008 yılında yapılan çok uluslu bir çalışmada kronik ağrı prevalansı (görülme oranı) kadınlarda % 45, erkeklerde ise % 31 olarak tespit edilmiş.
Tüm kronik ağrı şikayetlerine bakıldığında prevalans kadınlarda azımsanmayacak sayıda. Bu elbette erkekler hiç kronik ağrıdan şikayetçi olmuyor anlamına gelmiyor. Ancak erkeklerde şikayetler yaşla beraber artarken, kadınlar en üretken oldukları yıllarda erkeklere oranla daha fazla kronik ağrı yaşıyorlar, bu da onların yaşam kalitelerine ve ellerine geçen fırsatları değerlendirmelerine çok olumsuz etki ediyor.
Maya Dusenbery’nin bilim ve tıp dünyasının kadınlara tanı koyarken ve tedavi ederken onları ne kadar düşündüğü ve ne oranda hasta bıraktığı ile ilgili bilimsel ve sosyolojik araştırmaları içeren “Zarar Vermek/Doing Harm” adlı kitabında belirttiği gibi, “günlük işlerinizi bile yapmanıza engel olan sağlık sorunları yaşamadığınız yıllar dediğimiz Aktif yaşam süresi söz konusu olduğunda erkekler son otuz yılda kadınları geride bırakmış durumda. Evet kadınlar hala erkeklerden daha uzun yaşıyor, fakat erkekler uzun yaşarken sağlık açısından kaliteli de yaşıyor. ”
Kadınların doktora erkeklerden daha sık gitmesi
Ne yazık ki kadınları erkeklerden daha fazla etkileyen sağlık sorunları en az araştırılan konular arasında yer alıyor. Bu da kadınların sağlık profesyonelleri tarafından nasıl algılandığını ve nasıl tedavi edildiğini gösteren “tıp anlayışı”nda ciddi bir boşluk yaratıyor.
Muhtemelen sadece bu bile kadınların doktora erkeklerden daha sık gitmesi demek. Ancak şunu da eklemekte fayda var; kadınlar sadece hasta olduklarında doktora gitmiyor, başka nedenlerle de gitmek zorunda kalıyorlar. Doktorlarla kadınlar arasındaki bu karşılıklı etkileşimin bir kısmı tıbbi müdahale gerektiren ciddi sağlık sorunları. Ama, örneğin doğum kontrol hapı kullanmak uzun yıllar boyunca sürekli doktora görünmeyi gerektiren bir durum değil.
Yeni Zelanda 2017 yılında yapılan ilk pratisyen hekimlik değerlendirmesınden sonra doğum kontrol haplarını eczanelerde reçetesiz satmayı serbest bıraktığında Kraliyet Avustralyası Yeni Zellanda Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanları Okulu bu hamleyi destekledi.
Aynı hamle 2018 yılında Avustralya’da eyalet seçimleri sırasında kadın üreme sağlığı konusunda faliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu olan Plan International ve Marie Stopes yetkilileri tarafından öneriye açıldı. Ne var ki Avustralyalı doktorların en önde gelen meslek örgütü Avustralya Tabip Odası, bu öneriye “RPT (Tekrar reçetesi) için doktora gitmeyi de kapsayan koruyucu sağlık uygulamaları ve sağlık taramalarının doğru yapılmasına izin vermeyecek”bir adım olacağını savunarak karşı çıktı.
Şimdi biraz duralım ve erkekleri muayene metodu olarak prezervatif reçetesi için bile doktora gitmeye zorlayan bir tıp örgütü hayal etmeye çalışalım…
Sizce erkekler söz konusu olduğunda bir tıp örgütü aynı karşı duruşu sergiler miydi?

Tecrübeli bir erkek doktor arkadaşım bana doktorların neden ertesi gün hapı dağıtılmasını desteklemeleri gerektiği üzerinde durmamı söyledi. Arkadaşım “Parasetamoldan daha güvenli bir ilaç” diyor. “Ertesi gün hapı için reçete zorunluluğu getirmek ilaca erişimi engellemekten başka hiçbir işe yaramaz”. Rahim içi araç (sprial) ve cilt altı implantları gibi hormonal kontraseptifler, yerleştirme işlemi için tıbbi beceri gerektirir. Doğru, ama bir kere yerleştirildikten sonra aylarca ya da yıllarca doktora gitmenize gerek kalmaz. Peki bu neden haplar içinde geçerli olmasın? Doğum kontrol hapları ve ertesi gün hapı, bir iki denetim önlemi alınarak pekala lisanslı eczacılar tarafından da dağıtılabilir.
Doktor arkadaşım beni Avustralya kamu hastanelerinde kürtajın neden rutin olarak yapılmadığını araştırmam konusunda da cesaretlendirdi “Eğer bu yasal bir hak ise, kamu düzeninde gerçekleştirilmelidir” diyor. Madem kürtaj doktorlar tarafından yapılmak zorunda – ilaçla düşük denilen zorunlu tıbbi tahliye (teratojen madde alımı sonucu zorunlu düşük) bile sağlık riski nedeniyle tıbbi izlem gerektirir ve doktor tarafından yapılır. – O halde daha fazla doktor tarafından yapılması gerekiyor.”diyor.
Başka bir deyişle, kadınları sağlıkları için gerekmediği halde doktora gitmeye zorlamakla, doktorları sağlıkları için gerektiğinde kadınlara bakmaya zorlamak arasında ciddi bir fark ve dengesizlik var.
Kadından yana olmayan kültürel geçmişimiz
Kadınlar hayatları boyunca sağlık uzmanlarıyla bitmeyen bir ilişki içindedirler demek, aralarındaki ilişki çok önemlidir demek. Ne varki bu ilişkiler tamda bu etkileşime olumsuz etki eden cinsiyetçi bir toplumda yaşanıyor. Jinekologi ve algoloji (ağrı) uzmanı Dr.Sanan Evans, sağlık hizmetlerinin cinsiyetçi olduğuna inanıyor. Dr. Evansa’a göre bunun nedeni doktorların kadınlardan nefret etmesi değil, daha ziyade bir sürü ‘küçük şey”in birikiminin sonucu.
Dr. Evans bu “küçük şeyler” için “Herşey bizim kadından yana olmayan kültürel geçmişimizle alakalı; kadınların acısını acı olarak göremediğimiz gerçeğiyle, kadınları dinlemeyen bir toplum olmamız gerçeğiyle,kadınların acılarını ve ağrılarını anlatış şeklinin erkeklerimiz tarafından dikkate alınmadığı gerçeğiyle, kadınları önemseyen konuların önceliğinin olmaması ve jinekolojinin diğer uzmanlık alanlarına göre daha değersiz olması gerçeğiyle alakalı” diyor.
“Yani sebep kadınları tedavi eden tıbbi becerilerin değersizleştirilmesi, kadınları dinlemenin değersizleştirilmesi, yeterli hizmetin sağlanamaması…; Sebep kadınların karar alma mekanizmasında yeterince rol alamaması… sebep kadınların “oralarında “ bir şeyler olduğunu cinsel çağrışımlara neden olacak diye söyleyememesi… sebep kadınların giderek azalan ekonomik özgürlükleri… Elbette bu hiçkimsenin özellikle kadınlara karşı kaba veya iğrenç davrandığı anlamına gelmiyor. Bahsettiğimiz şey, her adımda giderek kadınlarla ilgili konuların önceliğinin azaltılması.”