Maneviyat genellikle çevreyi koruma çabalarında bir faktör olarak kabul edilmez. Ancak yabani hayata ibadet eden yerli halklar, nesli tükenmekte olan türlerin korunmasına yardımcı oluyor. Hindistan’ın Batı Ghats’taki Soligas kabilesi Bengal Kaplanına tapıyor. Shadi Atallah onların Kaplan Koruma Alanı’nda bir arada yaşamaları, kaplan nüfusunun artmasında yardımcı olduğunu söylüyor.
Atallah, ilk önce Soligas hakkında, kabile atalarının topraklarının arazi haklarını elde ettikten sonra 2010’dan 2014’e kadar kaplan nüfusunun nasıl iki katına çıktığını ele alan BBC makalesinden öğrendi.
Atallah: “BBC makalesi, yerel kabilenin kaplanı kutsal saydığını ve bu ibadet ilişkisinin onları en iyi doğal çevre koruyucuları haline getirdiğini belirtti. Koruma ekonomisi literatüründe bu iddiayı destekleyen hiçbir şey bulamadık. Manevi ekosistem vazife değerlerini hesaba katan başka hiçbir şey yoktu.” diyor. O ve Adrian Lopes kabilenin manevi inançlarının onları nasıl etkili doğal çevreyi koruma görevlileri yapabileceğini araştırmak istedi.
Araştırmacılar, Soligas kabilesi için Bengal kaplanının dini önemini değerlendirmek ve böylesine değerlerin sürdürülebilir vahşi doğanın korunmasını ilerletmesi yönünden ekonomik bir araç olarak nasıl kontrol altına alınabileceğini göstermek için örnek olay çalışması yürüttü.
Atallah ve Lopes dört farklı yönetim senaryosunu tahmin etmek için biyoekonomik modellemeyi kullandı. Soligas kabilesinin toprak üzerinde mülkiyet haklarına sahip olup olmadığı ve yasa dışı olarak toplanması için kaçak avlanma cezalarının uygulanıp uygulanmadığı.
Sonuçları netti: Kabile mülkiyet hakları kaplanları korumak için açık ara en iyi tedbirdi.
Atallah: “Kaçak avlanma cezasını kaldırırsak, tehlike altındaki türlerin 49 yıl içinde yok olacağını gözlemledik. Kaçak avlanma cezalarının tek başına uygulanması, neslin tükenmesini dokuz yıl geciktiriyor ancak bu durumu önlemiyor.’’ diyor.
Kabilenin kaplana duyduğu saygının, onları yasa dışı kaçak avlanmanın azaltacağını öne sürüyor. Atallah, ekonomik modellerde manevi değerleri kapsayan çok az örnek durum olduğunu belirtiyor. ‘‘Dini bir değere bir dolar değer biçmek ihtilaflıdır.’’ diyor. ‘‘Ancak onu ekonomik hesaplamaların dışında tutarak sıfır değerinde olduğunu varsayıyoruz.’’
Biyoekonomik modeller, biyolojik bilgileri ve ekonomik politikaları kapsıyor. Hatta vahşi yaşam ekoturizminden hasıl edilen değerleri de kapsıyor. Ancak Atallah, şu ana kadar vahşi yaşamın manevi değerleri dahil edilmediğini belirtiyor. ‘‘Ekoturizm için devletler tedbir kararlarını verdiklerinde bu görevleri yok saymayız.’’ diye belirtiyor.
Çevre koruma çabaları sıklıkla vahşi tabiat ile insanları ayırarak muhafaza edilmiş bölgeler kurarak oluşur. Böylesine önlemler yerli halkları bölgelerinden azletmeyi kapsar. Ahlaki ve insani anlamda tartışmaya sebep olur. Ancak Atallah ve Lopes’in araştırması yerli kabileleri göstererek ekonomik bir argüman da sağlıyor. Hindistan Orman Hakları yasası, yerli kabilelere atalarının topraklarına mülkiyet hakkı tanır. Kabileler toprak üzerindeki talepleri için belgeler sunmaları gerekmektedir. Ve kanıt yetersizliği bazı davalarda sınır dışı edilmelerine neden olmaktadır.
Atallah: “Araştırmamız, bir devlet hangi politika aracını kullanacağına karar vermek durumunda kalırsa, yerel kabilelerin mülkiyet haklarını güvence altına almak için mahkemelerde para harcamak, kaçak avcıları yakalamak ve cezalandırmak için para harcamaktan çok daha etkili olduğunu gösteriyor.” diyor. ‘‘Nesli tükenmekte olan türlerin hayatta kalmasını önemsiyorsanız, onları kutsal sayan kabilelerin mülkiyet haklarını güvence altına almalısınız. Sahip olabileceğiniz en iyi araç budur.’’ diye bitiriyor.