Kuzey kutup bölgesinde besin zincirini etkileyecek büyük oranda bir değişim yaşandı. Bu bölgedeki karanlık sularda yetişen algler (su yosunları), güneş ışınlarının buz tabakalarıyla kaplı boşlukları doldurmasıyla canlanıyor.
ABD, Kaliforniya eyaleti, Stanford Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının yaptığı incelemeler sonucunda, geçtiğimiz 20 yılı aşkın süre içinde, Arktik bölgedeki bitkisel plankton (fitoplankton) oluşumunda %57’lik bir artış meydana geldiğini ortaya çıktı.
(Fitoplanktonlar, plankton topluluğunun ototrof bileşenleri ve okyanus, deniz ile tatlı su ekosistemlerinin anahtar faktörlerinden biridir. Adı Grekçe “bitki” anlamına gelen φυτόν kelimesi ile “gezici” anlamına gelen πλαγκτός kelimelerinden gelir. fitoplanktonların çoğu çıplak göz ile görülemeyecek kadar küçüktür. Wikipedi)

Bu durumun, bilim insanlarının beklentilerinin üzerinde etkileri oldu. Ekosistemin geri kalanı için gerekli kaynaklarıntükenmesinin yanı sıra okyanus, bir karbon yığınına dönüşüyor. Bunun ne anlama geldiğini henüz kimse tam olarak çözebilmiş değil.
Dünyaca ünlü bilimci Kevin Arrigo’ya göre, “Ekosistemin geri kalanı için ne kadar besin kaldığına dikkat çekecek olursak, bu oranların gerçekten son derece önemli olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda bu durum, karbondioksitin atmosferden çekilip, okyanusa girmesinin en temel yolunu oluşturmaktadır.”
Ancak besin zincirinde bulunan ve fotosentez yapan canlı oluşumunun bu kadar genişlemesinin tamamen beklenmedik olduğunu söylenemez. Yıllar içinde Küresel ısınmayla birlikte Arktik bölgedeki buz kalıpları eriyerek, fitoplanktonların gelişip büyümesi için yeni fırsatlara yer açtı.
Ancak araştırmacılara göre, 2009 yılı içerisindeki bu oranın önemli ölçüde düşük olduğuna dikkat çekti.
Elde edilen tüm verilere göre, yeşil alanlarda da benzer bir azalmanın görülmüş olması gerekiyor. Bununla birlikte, güneş ne kadar parlasa da mevcut azot ve diğer temel elementlerin miktarı giderek tükendiğinden nüfus sayıları gitgide azalıyor olmalı.
Ancak hiçbir değişiklik olmadan, besin piramidinin tabanındaki bu genişleme hâlâ devam ediyor.
Temel Toplam Verimlilik

“Geçtiğimiz 10 yılı aşkın süredir Temel Toplam Verimlilik’deki¹ [1] artış, neredeyse özellikle fitoplanktonların yaşam alanlarındaki yoğunluğunun sebebidir” diye ekledi Arrigo.
Telaş mı etmeli yoksa teşekkür mü, buna karar vermek zor. Nihayetinde daha fazla yeşil demek, otoburlar için daha fazla yiyecek anlamına gelir; bu da etobur hayvanlar için daha fazla et demek.
Organik Moleküllerin iskeletini oluşturan karbonun önemini göz ardı edemeyiz. Ancak Arktik Okyanusu, batık karbon karşısında o kadar iyi bir mücadele çıkartamaz. Özellikle buz kalıplarının eriyip ortadan kaybolması, daha çok deniz trafiği oluşumuna yol açacaktır.
Arktik’teki yaşamın iyi uyarlanmasının, etrafındaki buzun bolluğuna bağlı olduğuna inanan Arrigo, “Bu yolda kazananlar ve kaybedenler olacak” dedi.
Daha da önemlisi, araştırma ekibi tarafından gözlemlenen Temel Toplam Verimlilik’deki genişleme, araştırmacıları daha önceden getirilmiş açıklamalara ve yorumlara tekrar göz atmaya mecbur bıraktı. Gözden kaçırdıkları bir durumun olup olmadığından şüpheleniyorlar.
Arktik’teki verimlilik geçen birkaç yılda daha da arttı
İlerleyen çalışmaların baş koordinatörü ve çevre bilimci Kate Lewis, “Arktik’teki verimliliğin geçen birkaç yılda daha da arttığını biliyoruz, ancak gözlemlerimize göre sistemin aynı besin depolarını geri dönüştürdüğünü söylemek de yanlış olmayacaktır. Çalışmalarımız sonucunda bunun bir vaka olmadığını tespit ettik. Fitoplanktonlar, okyanusa yeni besinlerin girmesiyle, yıldan yıla daha çok karbon emiyorlar. Bu beklenmedik bir bulgu olduğu gibi ekoloji üzerindeki etkisi de büyük” dedi.
Besin akışına hâkim olmak, söylemekten daha zor çünkü bu,su sütunları aracılığıyla farklı materyallerin karışımlarını yayan ve değişen küresel iklimin eğilimlerini takip eden okyanus akıntısının çetrefilliğine çok bağlıdır.
Fitoplanktonların değişimlerin haritalanmasında gelinen bu nokta, Temel Toplam Verimlilik’i analiz etmede yardımcı olan ve geleneksel olarak kullanılan renk tonlarının nasıl ölçüleceğine dair kapsamlı olarak yeniden düşünmeyi gerektiriyor.
“Dünya’nın her bir bölgesinde işleyen algoritmalar, Arktik bölgede asla işe yaramıyor” diye ekledi Arrigo.
Gezegenimizi çevreleyen engin atmosfer ağı ve okyanus akımları üzerindeki çalışmalar, muazzam miktarda üreyen bu deniz yosunlarının bize ne getireceğini ve Arktik bölgenin geleceği için ne anlama geldiği konusunu açıklığa kavuşturmada bize yardımcı olabilir.
[1] Enerjimizi güneş ışınlarından alıyoruz. Yeşil bitkiler veya diğer yaşayan organizmalar, enerjisini güneş ışınlarından alırlar ve bu enerjiyi biyokütle için kullanırlar. Bu organizmalar,“üreticiler” olarak da bilinirler. Biyokütle belirli bir boşlukta yaşayan canlılığın yoğunluğunu ölçer. Biyokütle, bir enerji kaynağıdır; bileşenlerinin içerisindeki su ve karbondioksit doğada bulunur.
Güneş ışınları, hayatta kalmak açısından üreticiler (organizmalar) için faydalı bir yoldur. Buna da fotosentez denir. Gezegenimize düşen güneş ışınlarının %1’i fotosentez için kullanılır, diğer %99’u ise toprak tarafından emilir veya uzaya geri yansıtılır.
Hayvanlar bitkileri yiyerek bu yolla enerji elde ederler. Örneğin, bir otçul, bitki (üretici veya organizma) yer ve bitkideki biyokütle enerjisini alır, hayatını bu şekilde sürdürür, bit etçil de otçulu yiyerek bu şekilde enerji elde eder. Temel Toplam Verimlilik, bize enerji veya biyokütle miktarını söylemekle kalmıyor aynı zamanda besin zincirinin temel yerini oluşturuyor. Aynı zamanda bir bölgedeki biyo-çeşitliliği gösterir.
Halil İbrahim ÖZAYDIN