Lozan Antlaşması’ndaki ‘gizli maddelerin’ neden bu yıl açıklanacağına inanılıyor?

Ülkedeki Birçok Kişi, Neden 1923 Lozan Antlaşmasının ‘Gizli Maddelerinin’ Bu Yıl Açığa Çıkacağına İnanıyor?

Modern Türkiye’nin ‘doğum belgesi’ olarak kabul edilen 1923 Lozan Antlaşması, 1.Dünya savaşı sonrası imzalanan barış antlaşmalarının sonuncusuydu.

Bu yıl antlaşmanın yüzüncü yılını tamamlaması, komplo teorilerine olan yaygın inanış nedeniyle halkın ve medya organlarının tahmin edilenden daha fazla beklentiye girmesine sebep oldu.

lozan antlaşması gizli maddeleri
lozan antlaşması gizli maddeleri

Lozan Antlaşması, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk Cumhurbaşkanı olduğu ve günümüzdeki sınırlarının büyük oranda çizildiği Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturdu.

Yapılan son anketlere göre Türkiye’de yaşayanların neredeyse yarısı ve üniversite mezunlarının %43’ü, bu yıl 1923 yılında imzalanan antlaşmanın geçerliliğini yitireceğini ve sözde ‘gizli maddelerin’ ortaya çıkacağına inanıyor.

Bu asılsız hikâyelere inananlara göre Lozan’ın ‘gizli maddeleri’ tarafından Türkiye’nin ilerlemesi ve gelişmesi önleniyor. Anlaşmanın 100.yılına girmesi sebebiyle “geçerliliğini yitirmesi” ile en nihayetinde Türkiye batı kontrolünden kurtularak zengin bor ve petrol kaynaklarından faydalanabileceğine ve kısıtlamalarından kurtulan Türkiye’nin, Osmanlı’nın parlak zamanlarında olduğu gibi bir süper güç olacağına inanıyorlar.

Tabii ki bu iddiaların hiçbir tarihsel dayanağı yok. O halde nereden geliyor bu iddialar ve daha da önemlisi bunca insanı bunlara inanmaya iten şey ne?

lozan antlaşması

Araştırmalara göre komplo teorileri basit psikolojik faktörlerin bir sonucu olarak meydana geliyor. Örneğin güçlü bir grup kimliğini ve gücünü desteklemek için başka bir grubu düşman(tehdit) ilan ederek ayrıştırıyor ve kendini düşman ilan ettiği gruptan koruması gerektiğine inandırıyor.

Asılsız Lozan komplo teorilerinin ortaya çıkışı bu bilgileri doğrular niteliktedir.

Tarih bilimci Gökhan Çetinsaya’ya göre Lozan komplo teorileri Nazi yandaşı bir yazar ve politikacı olan Cevat Rıfat Atilhan ve Necip Fazıl Kısakürek gibi Antisemitizm ve İslamcı kişiliği ile öne çıkan kişilerin yazıları ve demeçleri ile başlıyor.

1950’lerde Atilhan ve Kısakürek, Lozan Antlaşması’nın, Lozan’daki Türk delegeliğinde bir danışman olan Rabbi Haim Nahum tarafından tasarlanmış bir Yahudi entrikası olduğunu öne sürdüler. Bu komplo teorisine göre 1923 antlaşması Türkiye için büyük bir yenilgi demekti. Çünkü anlaşmanın bilinen ve bilinmeyen gizli maddeleri nedeniyle Türkiye’yi bölgesel ve ekonomik zarara uğratmakla kalmayıp İslam inanışı için ciddi sorunlara neden olduğuna inanıyorlardı

Neden Bu Komplo Teorileri Yaygın

lozan antlaşması
lozan antlaşması belgesi

Lozan gibi komplo teorileri sadece toplumların tarihsel gerçeklere olan duyarsızlığı veya okullarda tarih derslerinin eleştirel düşünmeyi engelleyen bir eğitim sistemi ile öğretilmesi nedeniyle değildir. Bu durumun arkasında yapısal başka sebeplerde bulunmaktadır.

Sosyal psikoloji der ki toplumsal kriz anlarında komplo teorileri güçlenir ve bu Türkiye’de eksikliği hissedilmeyen bir durumdur. Ancak ülkenin şu anda maruz kaldığı ekonomik ve politik sorunlar tek başına bu komplo teorilerinin yaygınlığının sebebi değil. Bunun sebebi daha çok Türkiye’nin geçmiş birkaç yüzyıldır yaşadığı olaylardan kaynaklı toplumsal bir sendromdur. Öyle bir sendrom ki önce Osmanlı döneminde yaşayan insanları ve sonrası yetişen jenerasyondaki insanları etkiyerek günümüzdeki Türkiye’de yaşan insanları bile böylesine garip komplo teorilerine meyilli insanlar haline getirdi.

Özellikle Rusya önce Kırım’ı sonrasında ise Osmanlı İmparatorluğunun bir kısmını işgal edip ardından 1780’lerde o toprakları ilhak edince Türk tarihinde böylece sendromlu bir devir ortaya çıktı. Böylelikle Osmanlı İmparatorluğunun ne Romanov’lara ne de Avrupalı kuvvetlere karşı teknolojik ya da askeri güç bakımından denk olamayacağı toplum ve devlet yönetimi nezdinde inkâr edilemez hale geldi.

Bu göreceli zayıflık sonrasında ‘doğu sorunu(Şark Meselesi)’ olarak adlandırılacak terimi oluşturdu. Doğu Sorunu veya Şark Meselesi, 18. yüzyıl sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar süren Osmanlı’nın istikrarsızlık döneminde Avrupa devletlerinin stratejik ve politik rekabetlerini ifade eden tarihi bir terimdir

O dönem Avrupalı devletlere göre ciddi manada geri kalmış Osmanlı İmparatorluğu bölüşülmeli mi yoksa dokunulmamalı mı?

Avrupalı güçler bu imparatorluğun sahip olduklarını elde etmek için savaşmalı mı yoksa aralarında paylaştırmak için anlaşmaya mı varmalı?

Osmanlı perspektifinden bakıldığında ‘Şark Meselesi’ bir çelişki içeriyordu. Çünkü imparatorluğun varlığını sürdürebilmesi için ihtiyacını duyduğu desteği sadece Osmanlının topraksal bütünlüğüne en büyük tehdidi oluşturan Avrupalı güçler sağlayabilirdi.

Somut bir örnek vermek gerekirse; 1790’larda Üçüncü Sultan Selim Fransa’nın desteği ile Kırımı tekrar ele geçirip Rusya tehdidini engellemek istedi. Ancak o süreç içerisinde Fransa, Osmanlıya ait Mısır topraklarını işgal etmesi ve hiç beklenmeyecek şekilde Britanya, Rusya ve Osmanlının bir ittifak oluşturmasına neden oldu.

1801’de Osmanlı ve Britanya orduları Fransa’yı Mısırdan attı. Ancak Sultan Selim bu sefer de Britanya’nın İskenderiye’deki istilasını sonlandırmak için Napolyon Bonapart’tan yardım istedi.

Bunun gibi tarihsel olaylar yüzyıl boyunca devam etti. İstanbul’a sürekli olarak Avrupalı güçlerin “çoğunlukla Fransa ya da Rusya bazen ikisi birden” Osmanlı İmparatorluğunu parçalamaya ya da bölüşmeye dair planlarının istihbaratı geliyordu. Bunun gibi tahrip edici yıkıcı süreçler toplum üzerinde komple teorilerine olan yatkınlığı arttıran sendromu tetikledi.

Lozan Antlaşması Gizli Maddelerinin Tarihi

lozan antlaşması
Türkler Neden 1923 Lozan Antlaşması’ndaki ‘gizli maddelerin’ bu yıl açıklanacağına inanıyor?

Osmanlı ve Avrupalılar arasında yapılan antlaşmalarda gizli maddeler alışılmadık bir şey değildi. Haliyle Türk politikasında komplo teorilerinin yeri oldukça belirginleşmeye başladı.

1920 Sevr Antlaşması ile fark edildi ki Türklerin en büyük korkusu Anadolu’da küçücük bir toprak parçasıyla kalmaktı. Ancak Lozan Antlaşması ile işler tersine döndü ve kaybedilen toprakların bir kısmı geri kazanıldı.

Laik Milliyetçi toplum Lozan Antlaşmasını büyük bir zafer olarak görürken siyasal islam destekçileri ise tam tersini düşünmeye devam ediyor.

Her şeye rağmen Türkiye’deki Laik Milliyetçi ve Siyasal İslamcı toplum, yabancı güçler tarafından ‘Türk ulusuna karşı büyük bir komplo’ hazırlandığı düşüncesi konusunda ortak görüşü paylaşmaya devam ediyor.

Osmanlının çöküşü ve ardından küllerinden yeniden doğan Türkiye Cumhuriyeti ile Şark Meselesi tarihe gömülmüş gibi görünebilir. Ancak Avrupalı ülkelerinin Türkiye üzerinde sürdürdüğü negatif ve baskıcı politikalar hala devam ettiği için bir zamanlar harekete geçirdiği komplo teorilerinin ve sendromunun hayaletleri yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sine bela olmaya devam ediyor.

 Çevirmen: Barış ARICAN

Bir cevap yazın

Avatar photo

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Bir yorum

çocuklarda marshmallow testi

Marshmallow Testi ‘Tembel’ Y Kuşağının Araştırma Sonuçları

Şimşek Neden Zikzak Çizer?