Dünyanın dört bir yanındaki insanların genomları boyunca dağılmış Neandertal soyunun kalıntılarını bulabiliriz. Bazılarına ise, bu hastalığa bağışıklık veya eşsiz bir kafa şekli kazandırır. Öyle görünüyor ki sadece bir azınlık Neandertallerin hassas kısmını kalıtsal olarak almıştır.
Evrim genetikçileri, daha fazla acı hissetmelerine yatkın olan bu belirli gen formları da dahil bazı sinirlerde dürtü üretmekte rol oynamasıyla bilinen Neandertallerin DNA’sındaki genetik çeşitliliğe yakından bakmışlardır.
İlginizi çekebilir: Neandertal Nedir? Neandertal Hakkında Tüm Bilinmeyenler

Bir araştırma, yarım milyon modern İngiliz genomlarının veritabanı boyunca bu mutasyona uğramış versiyonunun bir kopyasının yaklaşık %0.4 oranında insanın hala taşıyor olabileceğini açığa çıkardı. Şu kesin ki, geni taşıyan insanlar, ortalama bir İngiliz’den daha fazla acı semptomu hissetmeye meyilliler.
Son yıllarda geliştirilmiş dizilim teknolojisi olarak yürütebildiğimiz bu iş türü, Neandertal kalıntılardan uzaklaştırılmış DNA’nın eşi görülmemiş detaylarını açığa çıkardı.
Stockholm’da Karolinska Enstitüsü’nden Hugo Zeberg ile birlikte, Almanya Leipzig’de Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’den Svante Pääbo tarafından yürütülen çalışmada protein üretmekle görevli Nav1.7 denilen gen, dizilim arasında deşifre edilmiştir.
İlginizi çekebilir: Bağışıklık Sistemimizi Neandertallere Borçluyuz
Nav1.7 Geni Kronik Acı Verir
Bir sinir hücresinin çeperine sokulmuş olan Nav1.7 sodyum için bir geçit görevi görür ve sonuçta acı olarak nitelendirdiğimiz dürtüyü tetiklemede belirleyici olarak önemli bir rol oynar. Bu kanal olmadan, rahatsızlığı hiç hissetmezdik. Fakat Nav1.7’nin bazı varyasyonları diğer noktalarda hassasiyeti etkiler, daha kolay açılır ve kronik acı verir.
Zeberg, Nature dergisinden Ewen Callaway’e “ İnsanlar bunu, sinir liflerine acı vermeye ayarlanmış bir ses kontrol düğmesi olarak nitelendirmişlerdir.” diye açıkladı.
Araştırmacıların keşfettiği Neandertal genomlarda bulunan bu genin bir versiyonu, proteindeki üç aminoasiti değiştiren mutasyonlara sahiptir. Nav1.7’nin özelliklerinde birtakım değişimler yapacak mı diye karar vermek için, dizilimi kurbağa yumurtalarına ve insan böbrek dokusuna yerleştirdiler.
Şu belliydi ki aminoasitlerden herhangi birinin değiştirilmesi çok da önemli değildi.
Ancak bu üç değişim Nav1.7’yi, acı veren dürtüyü mutasyona uğramamış formlardan çok daha erken başlatan mutluluk tetikleyici bir kanala dönüştürdü.

Modern insanlarda acıyı artırmasıyla ilişkilendirilen Nav1.7’nin Neandertal formunun belirtilerinin aksine, neden başta bu dizilimin evrildiği şöyle dursun sonuçlar Neandertallerin ne hissettiğini bile söyleyemiyor.
Acı, bazı insanlarda ince farklılıklarla duyarlılığı artıran ve hepsinin başkalarında herhangi bir rahatsızlığı ortadan kaldırması dışında, çeşitli süreçlerden sorumlu bütün gen takımlarını içeren karışık bir olgudur.
Diş kirlerinde saklanmış halde bulunan ağrı kesici kanıtlarını göz önünde bulundurursak , Neandertallerin de rahatsızlığı hissettiğine eminiz. Neandertaller arasında sakatlığın sağlığa kavuşturulması için alınan büyük özen göstergeleri ile beraber yaralanma belirtileri de yaygındı.
Bu nedenle, biraz tahminde bulunmak için özgürlüğü ele alsaydık, oldukça acımasız ortamlarda travma ile uğraşan kısa boylu hominin kuzenlerimiz için ses kontrol düğmesinin kullanışlı hale gelmesini hayal etmek zor değil.
Yaralı bir uzvun üzerinde yürütülmesi veya enfeksiyonlu bir dişi daha da iltihaplanması sonuçlarıyla ilgilenmek yerine Neandertaller daha çabuk dinlenmeye, belki de hızlı bir şekilde iyileşmelerine yardımcı olması için sağlam bir aile ağına güvenmiş olabilirler.
Genomlarının geri kalanında ipucu aramak, bize hayatlarını nasıl yaşadıkları hakkında daha fazla bilgi verebilir.
Soy ağacımızın iki dalının nasıl ürediği göz önüne alındığında, genlerinin iç yüzü de kendi tarihimizi daha iyi anlamamızı sağlar.
Bu araştırma Current Biology ‘de yayınlandı .
Emel Keteci