1980’lerin yaz akşamlarında; California, Sausalito’daki bir tekne evinin sakinleri çoğunlukla uyumakta zorluk çekerdi. Israrla devam eden tuhaf bir uğultu onları uyanık tutarak rahatsızlık verse de araştırmalarına rağmen, ne bölge sakinleri ne de yerel yetkililer sorunun kaynağını tespit edemedi.
Jeneratörden gelebilecek gürültüyü olasılıklardan çıkarttıklarında yakınlarda bir yerlerde gizli askeri testlerin yapıldığı ihtimalini bile düşünmeye başladılar.
Sonunda suçluyu enseleyen yakındaki Steinhart Akvaryumu’nun araştırmacılarıydı.
Bu tuhaf gürültü erkek kurbağa balığının dişilerini su altı aşk yuvalarına çekmek için tüm hünerlerini sergileyerek söylediği kur şarkısından başka bir şey değildi.

O zamanlar biyoakustik alanı – hayvan seslerinin üretimi, iletimi ve algılanmasının bilimsel çalışması – hem fazlasıyla özelleşmişti hem de nispeten uzak bir araştırma alanıydı. Sualtı biyoakustiği, sudaki ses frekanslarını kaydetmek ve deşifre etmek için gereken pahalı donanıma ve teknik bilgi birikimine erişimi olan yalnızca bir avuç laboratuvarla daha da kenarda köşede kalmıştı.
Daha doğru kayıtlar yapabilen daha ucuz ekipmanlar ve güçlü açık kaynaklı yazılımlar o zamandan beri sudaki seslerin çalışmasını bilimsel kitlelere getirdi. Bu, denizdeki ses anlayışımızda bir rönesansa yol açtı ve böylece okyanusun aslında pek de sakin bir yer olmadığı ortaya çıktı.
Gittikçe Hengameli Olan Bir Okyanusta Yaşam
Bilim adamları şimdi suda yaşayan hayvanların ne ölçüde ses ürettiğini ve bu onların homurdanmalarının, patlamalarının, hırlamalarının ve inlemelerinin iletişimde oynadığı rolü keşfediyorlar.
Mesela, morina ve mezgit balığı gibi ticari açıdan önemli birçok balık türünün, karmaşık flört gösterilerinin koreografisini, homurtular ve uğultular çıkararak oluşturduğunu biliyoruz. Ses, gürültülü Karayip mercan kayalığı balıklarının, kara mezranın karmaşık cinsel yaşamında eşit derecede önemli bir rol oynar. Bu balıklar eşzamanlı hermafroditlerdir ve aynı anda hem sperm hem de yumurta üretirler. Eşey hücreleri değişimi yaparken geçici olarak “erkek” veya “dişi” olarak hareket edip etmediklerini partnerlerine bildirmek için flört sırasında ses çıkarırlar.

Evrim, balıkları ses dışındaki ipuçlarının daha az güvenilir olabileceği ortamlarda yaşama adapte etmiştir. Su bulutlu olduğunda, hava karanlıksa veya bir kayanın altında ya da bir yumuşak kabuğunun altında yaşıyorsanız, müstakbel eşiniz sizi göremese bile, sizi yine de duyabilirler ve uygun bir partner olup olmadığınızı belirleyebilirler.
Ancak şu anda pek çok deniz hayvanı için sorun, içinde geliştikleri su altı ses manzaralarının gemicilik, sondaj ve diğer birçok insan kaynaklı geniş frekanslı gürültü tarafından bastırılması, engellenmesidir. Bu onların duyulmasını zorlaştırır ve etkilenen de sadece romantik karşılaşmaları değildir.

Avrupa yılan balıkları, yaşamları Atlantik Okyanusu’nda başlayan, ancak üremek amacıyla denize dönmeden önce büyüme ve gelişimlerinin çoğunu geçirmek için nehirlere ve göllere göç eden nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış olan balıklardır. Son araştırmalar, teknelerin kalabalık olduğu kıyılarda karşılaştıkları gürültünün, yırtıcılara tepki vermelerini engelleyebileceğini ve bu nedenle hayatta kalma şanslarını azaltabileceğini göstermiştir.
Ancak, su altı sesine bağımlı hayvanların hayatta kalmasını ve gelişmesini engelleyen sadece gürültülü insan faaliyetleri değildir. İklim değişikliğinin de su altı sesleri üzerinde karmaşık bir etkisi vardır ve bu hiçbir yerde mercan resiflerinde gözlemlenebileceğinden daha net olamaz. Mercan resifleri artan sıcaklıklara ve okyanus asitliğine tepki olarak ağardığında, genellikle bu habitatlardan çıkan gürültülerde dikkate değer bir azalma olur.
Sağlıklı bir resifte, sayısız karidesin, homurdanan gobilerin (kaya balığı) ve diğer gürültülü mercan yaratıklarının bir araya gelmesi, okyanus akıntılarında sürüklenen müstakbel larval resif sakinlerinin yerleşmek için uygun habitatlara doğru gezinmek için kullandıkları akustik bir işaret direği oluşturur. Gürültülü sakinler sağlıksız bir resifi terk edip ses seviyeleri düştükçe, gelen hayvanların sayısı da düşer ve bu da ne yazık ki terk edilen resifin ölümünü hızlandırır.
Şu ana kadarki kısım çok iç karartıcı. Ancak işte iyi haber. Mercan resiflerindeki su altı seslerini daha iyi anlamamız, bilim insanlarının bu ekosistemlerin nasıl ilerlediğini takip etmelerine yardımcı olabilir. Exeter ve Bristol Üniversiteleri tarafından yürütülen yakın tarihli bir makalede, araştırmacılar, balıkları sersemletmek ve yakalamak için patlayıcıların kullanıldığı tehlikeli ve yıkıcı bir teknik olan patlatma balıkçılığından büyük ölçüde zarar görmüş mercan resiflerini inceleyip yeni sağlıklı mercanlarla yapay olarak restore ettikten sonra resifin iyileşmesini izlediler. Bu harap olmuş resifler toparlandıkça, kaydettikleri seslerin miktarı ve çeşitliliği bozulmamış resiflerinkiyle eşitlenmeye başladı.
Daha da iyisi, bu bilgiyi hasarlı mercan resiflerinin daha hızlı bir şekilde iyileşmesine yardımcı olmak için kullanabiliriz. Bilim adamları, su altı hoparlörleri yardımıyla, balıkları ve diğer hayvanları mercan habitatlarına geri döndürmek için sağlıklı resiflerde kaydedilen sesleri çalabildiler ve doğal rejenerasyon sürecini hızlandırdılar.
Okyanusu dinleyerek, karşı karşıya olduğu birçok zorluğu gerçekten anlamaya ve geçici olarak ele almaya başladık.
Çeviren :Şevval Kurt