Çok uzun zamandır kozmik felaket senaryolarının tutkunuyum. Ayrıca bu senaryolar şu anda tam da dünya üzerinde olmamıza izin veren ince olasılıkları anlamanız için harika yollar.
Bazı potansiyel kozmik afetler, potansiyel olarak önlememize yetecek kadar yalın ve düzler – başlıca örneklerden biri, Dünya ile çarpışma güzergâhında olan bir asteroid.
Bazı senaryolarsa öylesine ihtimal dışı ki göz önüne almaya değmez – örneğin doğruca Güneş Sistemi‘ne yönelen bir Yıldız Kaynaklı Kara Delik.

Ancak zayıf noktamıza denk gelen bir felaket de var ki geçmişte gezegenimizde muhtemelen ciddi etki bırakarak gerçekleşti ve bir diğer seferi önlemek için yapabileceğimiz hiçbir şey yok.
Yakınlardaki bir Süpernova ‘dan bahsediyorum (dikkat ederseniz bu felaket, kelimesi kelimesine çevrildiğinde “kötü yıldız” anlamına geliyor).
Neyse ki (ya da maalesef, eğer gerçekten heyecanlı bir yok olma hikâyesi duymayı umuyorsanız) Güneş’imiz hiçbir zaman bir Süpernova olarak patlamayacak, patlayamaz. Çünkü yeteri kadar ağır değil.
Aynı zamanda süpernovaya dönüşebilen ağırlıktaki yıldızlar sayıca az ve uzak mesafede olduğundan dolayı yakındaki hiçbir yıldız da Süpernova adayı değil.
Bu durum çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Olası en yakın adaylar, ikisi de gökyüzünde belirgin olan ve tesadüfen yakın mesafelerde bulunan 2 parlak kırmızı yıldız: Scorpius (Akrep) takımyıldızındaki Antares ve Orion’daki Betelgeuse.
İkisi arasından Betelgeuse daha büyüleyici. Bir şekilde daha büyük, ağır ve tehditkâr. Gerçekten, yukarıda verilen resimdeki gibi devasa.
Betelgeuse, civarda sayabileceğimiz ve yakın zamanda şiddetli bir Süpernova olarak patlaması beklenen bir kırmızı dev yıldız olarak şimdiye kadar pek çok astronomik korku hikâyesine ilham kaynağı oldu (Hiç şüphesiz Beetlejuice filmi de namının artmasında etkili).
Patladığı zaman gökyüzümüzde yaklaşık -11 büyüklüğünde bir parlaklığa ulaşabilir -ki bu da Ay’ın sıradan bir gecedeki parlaklığını yakalamaya, çarpıcı gölge oyunları sergilemeye, gün ortasında net bir şekilde görülmeye yeter bir büyüklük. Doğal olarak bize de korkunç şeyler yapabilir, değil mi?
Ama 4.5 milyar yıldır galakside aylak aylak dolaşmasına rağmen gezegenimizin hala yok edilmemiş olmasının bir sebebi var. Betelgeuse’ye ait felaket senaryolarının göz ardı ettiği şey “yakın mesafe” ve “yakın zamanda” ifadelerinin değişken olması. Gökbilimcilerin bunları kullanım şekilleri, bizim günlük konuşmalarda kullandığımızdan biraz farklı.
“Yakın zamanda” terimini incelediğimizde durum daha az korkunç görünmeye başlar. Gökbilimciler Betelgeuse yıldızının 10 milyon yaşında olduğunu ve 40.000 yıl önce kızıl deve gelişmeye başladığını tahmin ediyor.

Bu da çekirdek bölgesinde gerçekleşip oksijen ve karbon üretimine sebep olan helyum füzyonu anlamına gelir. Helyum füzyonu, çekirdek çökmesini başlatarak süpernova patlamasına yol açar.
Tüm sürecin gerçekleşmesi için tam olarak ne kadar zaman gerektiği bilinmiyor; araştırmacılar yıldız evrimi modelini kullanarak yalnızca tahmin yürütebiliyorlar. Bu modellerse yine Betelgeuse’ın kesin olarak bilinmeyen kütle ve dönme periyoduna dayanıyor.
Eğer Betelgeuse, çoğu çalışmanın gösterdiği gibi, Güneş’in yaklaşık 20 katı kadar ağırsa gelecek 100.000 yıl içerisinde, gökyüzünde Cassiopeia A’ya benzer bir iz bırakarak patlayacak. Bu zaman diliminin sonlarına doğru patlaması daha olası; fakat yarın patlaması da imkânsız değil.
Yine de beklenen periyodun herhangi bir anında bir patlama olabileceğini varsaysak dahi (ki bu durum kısa vadedeki ihtimali abartmak olur) Betelgeuse patlamasının sizin zaman diliminizde gerçekleşmesi ihtimali hala %0,1’den daha az.
Öte yandan eğer Betelgeuse, az sayıdaki diğer çalışmaların gösterdiği gibi, Güneş’in kütlesinin 15 katına yakın ise ve yavaş bir biçimde dönüyorsa süpernovaya ulaşması bir milyon yıl veya daha fazla vakit alır. Bu durumda Betelgeuse’ın patlamasını görme ihtimaliniz güzel ve kocaman bir sıfır. Şimdi asteroidler ve kendi kendimize çektireceğimiz bütün kötü şeyler için endişelenmeye dönme zamanı.
Haydi diğer terim olan “yakınlık”a bakalım. Betelgeuse gibi parlak kırmızı dev yıldızlara olan uzaklığı ölçmek o kadar da kolay değil. Farklı metotlar 500’den 720 ışık yılına kadar değişen sonuçlar veriyor; bir başka deyişle en yakın yıldız sistemi olan Alpha Centuary’nin yaklaşık 150 katı kadar olan uzaklık bu.
En kısa uzaklık tahminlerine göre dahi Betelgeuse Dünya’ya ciddi bir hasar vermek için fazla uzak. Betelgeuse süpernovasından fırlatılan materyaller Dünya’ya ulaşmadan çok önce dağılmış ve önem ifade etmeyecek kadar soğumuş olacaktır.
Betelgeuse süpernovasından salınan radyasyon Dünya üzerinde ölçülebilir etkilere elbette sahip olacaktır; ancak yaşam üzerindeki etkisi muhtemelen çok daha küçük olacak. Örneğin Betelgeuse, Dünya atmosferini iyonize etmek için fazla uzak ancak ozon tabakasında incelmeye sebep olacak. Beni yanlış anlamayın, harikulade (aşağıda Henrykus/Celestia tarafından gösterildiği gibi) olacak ancak ölümcül değil.

Riski hesaplamak için harika bir yol ise geçmişteki yakın mesafe Süpernovaların sonuçlarına bakmak. Son zamanlardaki bir çalışmada 1.7 ve 3.2 milyon yıl önce gerçekleşmiş 2 süpernova patlamasının kimyasal kanıtlarının bulduğu iddia edilse de delilleri bulmak o kadar kolay değil (tehlikenin çoğunu ortaya çıkarmadıklarının güçlü bir göstergesi).
Bu patlamalar iddialara göre Dünya’dan yaklaşık 300 ışık yılı uzaklıkta gerçekleşti; yani Betelgeuse’den beklediğimizden aşağı yukarı 4 kat daha güçlü bir radyasyon ile bize çarptılar.
Fakat yaşam üzerinde herhangi bir iz bıraktıklarına dair hiçbir net işaret yok. İklimsel soğuma periyoduna sebebiyet vermiş olmaları muhtemel; ama iklim değişiminin sebebi tamamen alakasız da olabilir. Her halde o çağda kitlesel yok oluş gözlenmedi.
Geçen kasım Kansas Üniversitesi’nde AdrianMelott liderliğindeki bir takım, elimizdeki bilgilerden dehşet verici bir anlam çıkardı. Eski bir süpernovanın tarihinin 2.6 milyon yıl önce olduğunu keşfettiler ve deniz canlılarının yoğun bir biçimde yok olduğu Pliyosen-Pleistosen jeolojik devri ile aynı zamana rastladığını fark ettiler.
Melott’un hipotezine göre süpernovalardan gelen müon radyasyonu, pek çok deniz canlısının neslinin tükenmesine sebep olacak kansere yol açıyor.
Yok olan türlerin biri, çok da meşhur olmayan Megalodon. Başlık neredeyse kendi kendini yazıyor: “Civardaki Süpernova, Megalodon’u Kanser-Dalgası Patlaması ile Öldürdü.”.
Problem şu ki süpernovanın bu yok olmada hiçbir işlevinin olmamasına dair kanıt oldukça zayıf. Ayrıca bağlantı diğer araştırmacılar tarafından şüphe ile gösterilmiş.
Öte yandan süpernovanın kendisi için jeokimyasal kanıt oldukça güçlü. Yakın sayılabilecek mesafelerde bir yıldız neredeyse kesin bir şekilde öleli 3 milyon yıl oldu. İstatistiki olarak konuşacak olursak bu durum şaşırtıcı değil: Süpernova patlamaları ortalama olarak her 2-4 milyon yılda ve 100 parsek (~300 ışık yılı) uzaklık içerisinde gerçekleşir. Yeryüzündeki yaşam, bu gibi olaylardan çok büyük miktarda atlatmış olmalı.
Eğer Betelgeuse gerçekten yakın zamanda yani sizin yaşadığınız dönemde patlayacak olsa hayat bu sefer de devam ederdi, demek yanlış olmasa gerek.
Bazı süpernovalar 4 milyar yılı aşkın zamandır çok daha yakından geçmiş olmalı. Bunların bir kısmının, evrimin rotasını etkileyen mutasyon ve yok olmaları tetikleyerek Dünya üzerinde ciddi sonuçlar doğurmuş olması oldukça muhtemel. Ancak yaşam ve süpernovalar arasındaki bağlantı çok daha derine iniyor.
Popüler bir teoriye göre bir süpernovadan kaynaklanan şok dalgası Güneş Sistemi’mizin oluşumunu hızlandırdı ve gezegenimizdeki (ve vücudumuzdaki) ağır elementlerin çoğu, patlayan yıldızlardan kaynaklanmıştır. Süpernovalar ölüm getirebilir, ama kesinlikle yaşam da getirir. Ne demek istediğimi görüyor musunuz? Felaket senaryoları her zaman kasvetli olmak zorunda değil.
Editör / Yazar: Emine KIZILKAYA