Lemurlardan orangutanlara, makilerden gorillere, primatlar korkutucu bir şekilde bizlere benziyorlar. Bu sebeple, bu 500’den fazla türün iyice araştırılması ve koruma altına alınması şaşırtıcı bir durum değil.
Bu çabaya rağmen primat türlerinin %60’dan fazlası insan aktiviteleri, doğal yaşam alanlarının kaybı, avlanma, yasadışı ticaret, iklim değişikliği ve hastalıklar sebebiyle nesillerinin tükenmesiyle karşı karşıya.
Nesillerinin tükenmesi tehlikesi onları korumaya yönelik adımları önemli kılıyor. Primatlar için avlanma karşıtı devriyeler, hayvanların yerini değiştirme, koruma meselesini kamulaştırma ve hayvanları kendi yaşam alanlarıyla tekrar tanıştırma gibi farklı birçok koruma hamlesi bulunuyor.
Bu adımların yarısından fazlasının ne kadar etkili olacağı konusunda herhangi bir çalışma yürütülmediğini gördük. Kanıt eksikliği atılacak adımların işe yarayıp yaramayacağını bilmenin neredeyse imkansız olduğu anlamına geliyor.
Çevreci adımların etkisi üzerine çalışmalar yayımlandığında bile bu çalışmaların tasarımlarındaki birkaç sorun nedeniyle atılan hamlelerin işe yaradığı konusunda kesin bir sonuca varmayı oldukça zor bulduk. Bu durum 20 veya 30 defa üzerinde çalışılan bazı adımlar için de geçerliydi.
Bilgi edinmedeki bu devasa boşluk endişe verici çünkü araştırmacılar yeterli bilgi olmadan yalnızca tecrübe edinerek öğrenemez, çabalara öncelik veremez ve primatları en iyi şekilde korumak için kaynak oluşturamaz. Gerçekten de çevreciler bulgulara ulaşmadan etkisiz adımlar atabilir, hatta korumaya çalıştıkları hayvanlara zarar verebilirler.
Kayıp türler
İncelediğimiz çalışmalar 500’den fazla primat türünün yalnızca %14’lük bir kısmını kapsıyor ve bunların sadece %12’si nesillerinin tükenmesiyle karşı karşıya. Araştırmacılar çoğunlukla büyük insansı maymunlar ve daha büyük maymun türlerine odaklanıyor.
Ne yazık ki bazı familyaların tamamı incelediğimiz çalışmaların dışında yer alıyor. Örneğin, veri tabanımızda Güneydoğu Asya’da bulunan makiler için ya da Orta ve Güney Amerika’daki gece maymunları için yürütülen herhangi bir çalışma yok. Bu durum sorun oluşturuyor çünkü her türün gösterdiği eşsiz davranışlar ve bulundukları ekoloji sebebiyle bir primat türü için başarılı olan bir adımın başka bir primat türü için işe yarayacağını varsayamayız.
Ayrıca, Güney Amerika ve Asya’nın primatlar üzerindeki çevreci araştırmalarda yeterince yer almadığını tespit ettik. Bu oldukça endişe verici bir durum çünkü iki bölge de nesilleri tükenmekle burun buruna olan birçok primat türüne ev sahipliği yapıyor.
Neden böyle oluyor?
Sınırlı bütçe ve zaman, rekabet içerisinde olan birtakım öncelikler ve birçok çevreci senaryonun acilliği göz önünde tutulunca çevrecilerin eylemlerini değerlendirmeye niçin odaklanamadığını anlamak kolaylaşıyor.
“Bu çevreci adımlar bir popülasyonun geleceğini uzun vadede iyi hale getiriyor mu?” Sorusu basit gözükebilir ancak birçok primat türü için bu soruyu cevaplamak epey zor. Bu durumun nedeni birçok primat türünün kalabalık tropik ormanlarda yaşaması.
Ayrıca zayıf görme imkanı ve hayvanlara erişimin zor olması onları saymayı güçleştiriyor. Eğer araştırmacılar kaç tane primatın olduğu konusunda iyi bir fikir elde edinemezse hayvanların sayılarında azalma, sabit kalma veya yükselme durumunu tespit edemezler. Hayvanları göremeden de onların sağlığını inceleyemeyiz.
Atılan adımların etkisini ölçebilmek için çevrecilerin primatları uzun zaman boyunca izlemesi gerekiyor çünkü bu hayvanlar uzun ömürlü oluyor ve oldukça yavaş çoğalıyorlar. Örneğin, istikrarlı bir popülasyondaki birkaç hayvanın uzun ömürlülüğü kafa karıştırıcı olabilir. Ayrıca atılan koruyucu adımlar sonucu ortaya çıkan herhangi bir etkinin tesadüften ziyade yapılan eylemle ilgisi bulunduğundan emin olunması gerekir.
Bu çabalar bir kenara, herhangi bir çalışma yayınlamak zor bir meseledir. Daha kötüsü, prestijli dergilerde işe yaramayan çalışmalar değil de başarı hikayelerinin yer alması konusundaki baskılar yayımlanan makalelerin asıl meseleye önyargılı bir imaj verebileceği anlamına geliyor.
Kanıtları arttırmak
Şimdi, meselenin ehemmiyeti biliniyor: Tehlikede olan türlere ve yeterince incelenmemiş bölgelere odaklanan çalışmaları sağlama almak için aradaki boşluklar tespit edilmeli.
Fon oluşturan organizasyonlar ellerindeki tüm kaynakları çevreci hamlelerin değerlendirilmesine adamalılar. Bu arada, “Primate Specialist Group” gibi uzmanlar yapılan hamlelerin nasıl titizlikle test edileceği konusunda temel ilkeler geliştirerek araştırmalara katkı sağlayabilir.
Akademik bilim insanları çevrecilerle birlikte uygun çalışmalar düzenleyebilirler. Kendi oluşturduğumuz bulgu veri tabanları yapılan eylemlerin ve yarattıkları etkilerin kolayca anlaşılır özetlerine sahip ve ayrıca bulgu bildirme bölümü de yer alıyor.
Atılan adımların etkisi konusunda kesin bir bilgi olmadığı için çevrecilerin ayrıca dikkatli olması gerekiyor. Bu çok önemli bir konu çünkü primatlar ve yaşam alanları kaygı verici tehditlerle karşı karşıya ve onları korumak için acil önlemlerin alınması gerekiyor. Primatları korumak için bulgu tabanlı bir yaklaşım benimsersek bizleri gelecekte de büyülemeye devam edeceklerini temin edebiliriz.
Yasin Osman Kara