Stanford Üniversitesi’nde sosyal psikolog olan Philip Zimbardo tüm insanların kontrolsüz güce sahip oldukları zaman zalimleşebileceğini düşünüyordu.
Bunu göstermek için Stanford Üniversitesi Psikoloji Departmanı’nın bodrum katında bir sahte hapishane deneyi gerçekleştirdi.
Bu deneyde mahkum ve gardiyan rolü için gönüllü üniversite öğrencilerinden bir grup erkek öğrenci seçildi. Zimbardo bu öğrencilere her gün için iyi bir para verecekti.
Deneyin 14 gün sürmesi planlanmıştı.
Deneyin kurallarında, gardiyanların mahkumlara sert olması ama kesinlikle şiddet kullanmamaları, mahkumların ise gardiyanların sözlerini dinlemeleri vardı. öğrencilerden hangisinin mahkum hangisinin gardiyan olduğu onlardan habersiz belirlenmişti.

Deney başladığında her şey birebir gerçek hayattaki gibi uygulanmaya başladı. Mahkumlar anlaşmalı polisler tarafından belirsiz bir saatte silahlı soygun suçuyla tutuklandılar. Elleri kelepçelendi, ifadeleri ve parmak izleri alındı, sonrasında ise kıyafetleri çıkartılıp üstleri arandı, rahatsız mahkum tulumları giydirildi ve tek ayaklarından hepsi birbirine prangalandılar.
Gardiyanlar ise , tıpkı gerçek gardiyanlar gibi giydirildi, ellerine tahta sopalar verildi,öz temasına engel olması amacıyla aynalı gözlükler verildi ve tamamen gerçek bir hapishane ortamı yaratılmaya çalışıldı. Mahkumların hücreleri dar ve küçüktü, bir hapishane bahçesi yaratılmıştı, gardiyanlar ise daha konforlu odalardaydılar.
Gardiyanlar rollerine mahkumlardan daha kolay alıştılar. İlk geceden sayım için mahkumları sertçe uyandırıp onlara mahkum kıyafetlerinde yazılı olan mahkum numaralarıyla sesleniyorlardı. Gardiyanlar o kadar sertti ki ilk günden mahkumlardan bazıları ağlayıp sinir krizi geçirdi.

Deneyin ikinci gününde ise mahkumlar kapılarını yataklarıyla bloke edip, kıyafetlerini çıkararak gardiyanları dinlemeyeceklerini söylediler. Bunun üzerine gardiyanlar isyanın elebaşını tek kişilik hücreye kapatıp, diğerlerinin yatak süngerlerini alıp çırılçıplak soydurdular.
Sadece birkaç gün içinde, tüm mahkumlar yeni rollerine öyle alıştılar ki, bir çoğu kendilerine verilen mahkum numarası haricinde gerçek kimliklerinden bir şey hatırlayamaz duruma geldiler. Gardiyanlar da kırk yıldır bu işi yapıyorlarmış gibi etrafta terör estiriyorlardı.
Hapishanedeki baskı ortamı bir an bile bozulmuyordu ve mahkum öğrencilere neredeyse 24 saat psikolojik işkence yapılıyordu. Mahkumlar bir ayakları zincire bağlı şekilde uyuyorlardı dönmek isterken zincirin verdiği acıyla uyanıp hapishanede oldukları hatırlatılıyordu.
Zimbardo’nun bu detayla ilgili defterine şu notu düşmüştür: “Rüyalarında bile bu hapishaneden kaçmaları imkansızdı”. Mahkumlardan biri yapay Stanford Hapishanesi’yle ilgili aşağı yukarı şunları söylüyordu “Devlet yerine psikologlar tarafından idare edilen bir hapishane, sonuçta bir hapishane.”
Sadece 36 saat içerisinde, 8612 numaralı mahkum, Zimbardo’nun tanımıyla “çılgın” tavırlar sergilemeye başladı. Zimbardo, bu olayı o mahkumun delice davranmaya başladığı, bağırdığı, çığlık attığı, küfrettiği ve kontrolsüz öfke nöbetleri geçirdiği şeklinde anlatıyor. Onun bu psikolojik durumunu anlamalarının biraz uzun sürdüğünü ama sonunda onu saldıklarını belirtiyor.

Deneyin başlamasından sadece 6 gün geçtikten sonra mahkumlar ile gardiyanlar arasındaki ilişki o kadar sadist ve vahşi bir hale gelmişti ki, Zimbardo deneyi erken bitirmek zorunda kaldı. Denekler paralarını daha az alacak olmalarına rağmen mahkumlar bitirilmesinden memnundu.
Zimbardo bu deneyde kendisinin de hapishane müdürü rolünde olduğu için etkilendiğini makalesinde itiraf etmiştir. Bu etkilenmenin sonucunda gardiyanların mahkumlara uyguladıkları şiddeti sürdürmesine izin verecek kararlar almıştı.
Bu deneyin sonucunda toplumun onlara biçileni rolleri farkında olmadan ne kadar sahiplendiği ve o rolün etkisinden çıkamadan, kontrolsüz bir şekilde rolün gereklerini yerine getirdiği görülmüştür. Bu deney daha sonrasında çok fazla tartışılmış ve karşıt bilimsel makaleler yayınlanmıştır.