Tarihin Gördüğü En Kötü 20 Salgın: Vebalar ve salgınlar insanlığa var oluşundan beri zor zamanlar yaşatmış ve genellikle tarihin akışını değiştirmiştir.
Tarih boyunca salgınlar insalığı tahrip etmiş, bazen tarihin akışını değiştirmiş ve zaman zaman da tüm uygarlıkların sonunu işaret etmiştir. İşte tarih öncesi dönemden modern zamanlara kadar uzanan en kötü 20 salgın ve pandemi.
İçindekiler:
Tarih öncesi salgın | Atina Salgını | Antonine Vebası | Kıbrıslı Vebası | Jüstinyen Vebası | Kara Veba | Cocoliztli salgınları | Amerikan Vebaları | Büyük Londra Vebası | Büyük Marsilya Salgını | Rus salgını | Philadelphia sarıhumma salgını | Grip Salgını | Amerikan çocuk felci salgını | İspanyol Gribi | Asya Gribi | AIDS salgını | H1N1 Domuz Gribi salgını | Batı Afrika Ebola salgını | Zika Virüsü salgını
Tarih öncesi salgın: M.Ö. 3000’li yıllar

Yaklaşık 5000 yıl önce, bir salgın Çin’de tarih öncesi bir köyü yok etti. Ölü bedenler daha sonra yakılmak üzere bir eve dolduruldu. Evin içinde çocukların, gençlerin ve yetişkilerin iskeletleri bulunduğu için bir yaş grubu belirlenemedi.
Arkeolojik alana bugün “Hamin Mangha” adı verilmiş ve Çin’in kuzeydoğusundaki en iyi korunmuş tarih öncesi alanlardan birisidir. Arkeolojik ve antropolojik çalışma, salgının düzgün defin için zaman bulunamayacak kadar hızlı gerçekleştiğini ve bölgede bir daha yerleşimin olmadığını gösteriyor.
Hamin Mangha’nın keşfinden önce, Çin’in kuzeydoğusundaki Miaozigu diye adlandırılan bölgede, kabaca aynı zamanda gerçekleşen başka bir tarih öncesi toplu mezar bulundu. Böylece, bu keşifler salgının tüm bölgeyi tahrip ettiğin gösteriyor.
Atina Salgını: M.Ö. 430
M.Ö. 430 civarlarında, Atinalılar ve Spartalıların arasındaki savaşın üzerinden çok geçmeden, beş yıl süren bir salgın Atina halkını harap etti. Bazıları 100.000 kadar insanın öldüğünü tahmin ediyor. Yunan tarihçi Thucydides (M.Ö. 460-400) şöyle yazmış “sağlığı yerinde olan insanlar birden yüksek ateş, gözlerde kızarık ve iltihaplanma, boğaz ve dil gibi iç kısımlarda kanlanma, doğal olmayan pis kokulu bir nefes ile karşılaştılar”
Bu salgının tam olarak ne olduğu uzun süredir bilim insanları arasında tartışma konusu oldu; Ebola ve Tifo dahil bir çok hastalık ihtimalleri öne sürüldü. Bir çok akademisyen, savaşın neden olduğu aşırı kalabalıklaşmanın salgını şiddetlendirdiğini düşünüyor.
Spartalı ordusu daha güçlüydü ve Atinalıları şehirlerini koruyan “uzun duvarlar” adını verdikleri bir dizi surn arkasına sığınmaya zorladı. Salgına rağmen, savaş Atina’nın Spartaya teslim olmak zorunda kaldığı M.Ö. yılına kadar sürdü.
Antonine Vebası: M.S. 165-180
Aprill Pudsey ( Manchester Başkent Üniversitesi, Roma Tarihi bölümü, kıdemli öğretim görevlisi) “Antik Çağ’da Ehliyetsizlik” adlı kitabın bir sayfasında, Askerler Roma İmparatorluğu’na seferden geri döndüklerinde, zafer ganimetinden çok daha fazlasını getirdiler. Çiçek hastalığı olma ihtimali olan Antonine Vebası orduyu yerle bir etti ve belki de Roma İmparatorluğu’nda yaşayan 5 milyondan fazla insanı öldürdü, diye yazdı.
Birçok tarihçi, salgını ilk olarak Roma İmparatorluğu’na Part Krallığı ile yapılan savaştan sonra eve dönen askerlerin getirdiğini düşünüyor. Salgın, Roma’nın gücünün zirvesinde olduğu, M.Ö. 27 ve M.S. 180 yılları arasında süren Pax Romana (Roma Barışı) döneminin bitmesine katkıda bulundu. M.S. 180’den sonra, “barbar” gruplar tarafından çıkarılan iç savaşlar ve isyanların yaşanması sonucunda Roma İmparatorluğu’nda istikrarsızlık kol geziyordu. Veba’dan sonra Hristiyanlık giderek popüler hale gelmeye başladı.
Kıbrıslı Vebası: M.S. 250-271
Adını, salgını dünyanın sonuna işaret diye tanımlayan Kartaca (Tunus’ta bir şehir) piskoposu olan Aziz Cyprian’dan alan Kıbrıslı Veba’nın, sadece Roma’da günde 5,000 insanı öldürdüğü tahmin ediliyor.
2014 yılında Luxor’daki arkeologlar veba kurbanlarının toplu mezarı gibi görünen kalıntıları keşfettiler. Vücutları eskiden dezenfektan olarak kullanılan ince bir kireç tabakasıyla kaplıydı. Arkeologlar kireç üretiminde kullanılan üç fırın ve şenlik ateşinde yakılan veba kurbanlarının kalıntılarını buldular.
Uzmanlar hangi hastalığın salgına neden olduğundan emin değiller. Cyprian “De mortalitate (Ölüm oranı)” adlı çalışmasında Latince şunları yazdı “Sürekli hareket halinde olan bağırsaklar, bedensel direnci ve iliklerde meydana gelen küflenmelerden oluşan harareti boğazdaki yaralar yoluyla dışarı atıyordu.”
Jüstinyen Vebası: M.S. 541-542
Bizans İmparatorluğu zayıflamasının işareti olan hıyarcıklı veba ile mahvoldu. Veba daha sonrasında belirli aralıklarla tekrarlandı. Bazıları dünya nüfusunun %10’una yakının öldüğünü tahmin ediyor.
Veba, ismini 527-565 yılları arasında hüküm süren Bizans İmparatoru Jüstinyen’den alıyor. Onun saltanatı altında, Bizans İmparatorluğu, Orta Doğu’dan Batı Avrupa’ya uzanan toprakları kontrol ederek en geniş mertebesine ulaştı.
Jüstinyen, imparatorluğun başkenti Konstantinopolis yani günümüz İstanbulun’da bulunan Ayasofya (Kutsal Bilgelik) olarak bilinen büyük bir katedral inşa ettirdi. Justinian da vebaya yakalandı ve kurtuldu ama veba vurduktan sonraki dönemde imparatorluğu gitgide toprak kaybetti.
Kara Veba: 1346- 1353
Kara Ölüm ardında yıkım bırakarak Asya’dan Avrupa’ya yol aldı. Bazılarının tahminine göre hastalık Avrupa nüfusunun yarısını silip attı. Veba, günümüzde muhtemelen soyu tükenmiş olan Yersina pestis bakteri soyundan kaynaklandı ve enfekte olmuş kemirgenlerin üzerindeki pireler tarafından yayıldı. Kurbanların bedenleri toplu şekilde mezarlara yerleştirildi.
Veba Avrupa tarihinin akışını değiştirdi. Arkasında bıraktığı bir çok ölümle birlikte işgücü bulmak zorlaştı, bu da çalışanlara daha çok para ödenmesine ve Avrupa’da kölelik sisteminin bitmesine sebep oldu. Çalışmalar, hayatta kalan işçilerin ete ve kaliteli ekmeğe daha kolay erişebildiğini gösteriyor. Ucuz işgücünün az olması teknolojik yeniliğe de yol açmış olabilir.
Cocoliztli salgınları: 1545-1548
Cocoliztli salgınına neden olan enfeksiyon, Meksika ve Orta Amerika’da 15 milyon kişiyi öldüren bir tür viral hemorajik ateşlenmeydi. Aşırı kuraklıktan nedeniyle zaten zayıflamış olan bir nufüs içerisinde, hastalığın tamamiyle felaket olduğu kanıtlandı. Cocoliztli, Aztek dilinde “veba” anlamına geliyor.
Kurbanların iskeletlerinden alınan DNAların incelendiğiyakın tarihli bir araştırma, tifoya neden olan “S. paratyphi C” olarak bilinen, Salmonella altcinsi ile enfekte olduklarını keşfetti. Tifo daha yüksek ateşe, su kaybına ve sindirim sorunlarına neden olabilir ve bugün hala sağlık için önemli bir tehdittir.
Amerikan Vebaları: 16. Yüzyıl
Amerikan Vebaları, Avrupalı kaşifler tarafından Amerika’ya getirilen Avrasya kaynaklı hastalıklardan oluşan bir kümedir. Çiçek hastalığı dahil bu hastalıklar, Aztek ve İnka uygarlıklarının çöküsüne katkıda bulundu. Bazıları, Batı Yarımküre’deki yerli nüfusun %90’ının öldüğünü öne sürüyor.
Hastalıklar, Hernán Cortés liderliğindeki bir İspanyol gücün 1519’da Aztek’in başkenti Tenochtitlán ’ı ve Francisco Pizarro liderliğindeki diğer bir İspanyol gücün 1532’de İnkaları ele geçirmesini rahat kıldı.
İspanyollar her iki imparatorluğun da topraklarını devraldı. Her iki durumda da, Aztek ve İnka orduları hastalık ile harap oldu ve İspanyol güçlerine karşı koyamadılar. İngiliz, Fransız, Portekiz ve Hollandalılar Batı Yarımküre ’yi keşfetmeye, elegeçirmeye ve yerleşmeye başladığında, hastalığın onların karşısında duran bütün yerli grupları zayıflattığı gerçeği onlara da yaradı.
Büyük Londra Vebası: 1665-1666
Kara Ölüm’ün İngiltere’deki son ortaya çıkışı, Kral II. Charles liderliğindeki Londra’dan toplu bir göçe sebep verdi. Salgın 1665 Nisan’ında başladı ve sıcak yaz günlerinde hızlı bir şekilde yayıldı. Enfekte olmuş kemirgenlerin taşıdığı pireler yayılmanın ana nedenlerinden biriydi. Veba sona erdiğinde, Londra nüfusunun %15’i dahil, yaklaşık 100.000 insan hayatını kaybetti. Ama bu, şehrin çektiği acıyı dindirmedi. 2 Eylül 1666’da, 4 gün süren ve şehrin büyük bir kısmını yakıp kül eden Büyük Londra Yangını başladı.
Büyük Marsilya Salgını: 1720-1723
Tarihi kayıtlar, Büyük Marsilya Salgını’nın, doğu Akdeniz’den bir yük taşıyan Grand-Saint-Antoine adlı bir geminin Fransa’nın Marsilya kentinde limana yanaşmasıyla başladığını söylüyor. Virüs, gemi karantinaya alınsa da, muhtemelen enfekte olmuş kemirgenlerin taşıdığı pireler aracılığıyla şehire yayıldı.
Salgın hızlı yayıldı ve sonraki üç yılda Marsilya ve etrafındaki bölgelerde yaklaşık 100.000 insanı öldürdü. Marsilya nüfusunun %30’unun yok olduğu tahmin ediliyor.
Rus salgını: 1770-1772
Vebanın tahrip ettiği Moskova’da karantinaya alınan vatandaşların dehşeti şiddete dönüştü. İsyanlar şehre yayıldı ve cemaatleri ibadet için toplanmamaya teşvik eden Başpiskopos Ambrosius’un öldürülmesiyle sonuçlandı.
Rus imparatoriçesi II. Katerina (Büyük Katerina da denir) salgını kontrol altına alma ve kamu düzenini onarma konularında o kadar çaresizdi ki tüm fabrikaların ivedi bir şekilde Moskova dışına taşınmasını emretti.
Salgın bittiğinde 100.000 kadar insan ölmüş olabilir. Salgın bittikten sonra bile, Katarina düzeni yeniden sağlamak için mücadele etti. 1773’te III. Peter (Katarina’nın idam edilen kocası) olduğunu iddia eden bir adam, Yemelyan Pugachev, binlerce insanın daha ölmesiyle sonuçlanan bir ayaklanma başlattı.
Philadelphia sarıhumma salgını: 1793
Sarıhumma, ABD’nin o zamanlar başkenti olan Philadelphia’yı sardığında, yetkililer yanlış bir düşünceyle kölelerin bağışık olduklarını sanıyordu. Sonuç olarak, kölelik karşıtı insanlar, Afrika kökenlilerin hastalara bakmaları için işe alınmaları çağrısında bulundular.
Hastalık, , Philadelphia’da o yıl özellikle sıcak ve nemli yaz aylarında popülasyon patlaması yaşayan sinekler aracılığıyla taşındı ve bulaştı. Kıs gelmeden sinekler öldü ve böylece sonunda salgın durdu. O zamana kadar 5.000’den fazla insan yaşamını yitirdi.
Grip salgını: 1889-1890
Modern sanayi çağında, yeni ulaşım hatları grip virüslerinin tahribat yapmasını kolaylaştırdı. Sadece birkaç ay içinde, hastalık tüm dünyaya yayıldı ve 1 milyon insanı öldürdü. Salgının en yüksek ölüm oranına ulaşması yalnızca beş hafta sürdü.
İlk vakalar Rusya’da bildirildi. Virüs, henüz hava yolculuğu var olmadığı halde, Avrupa ve dünyanın geri kalanında hızla yayılmadan önce tüm St. Petersburg’ta çabucak yerini almıştı.
Amerikan çocuk felci salgını: 1916
New York’ta başlayan bir çocuk felci salgını ABD’de 27.000 vaka ve 6.000 ölüme neden oldu. Hastalık çoğunlukla çocukları etkiliyor ve bazen kalıcı sakatlıklar bırakabiliyor.
Çocuk felci salgını 1954’te Salk aşısı geliştirilinceye kadar ABD’de belirli aralıklarla ortaya çıktı. Aşı yagınlaştıkça ABD’deki vakalar azaldı. ABD’deki son çocuk felci vakası 1979’da bildirildi. Dünya çapında aşılama çabaları hastalığı tamamen ortadan kaldıramasa da büyük ölçüde azalttı.
İspanyol Gribi: 1918-1920
Güney Denizleri’nden Kuzey Kutbu’na kadar tahmini 500 milyon insan İspanyol Gribine yakalandı. Bunlardan beşte biri öldü, bazı yerli topluluklar yok olmanın eşiğine geldi. 1. Dünya Savaşı sırasında insanların kötü beslenmeleri ve askerlerin dar koşulları virüsün yayılım ve ölümcüllüğünü daha da güçlendirdi.
İspanyol Gribi denilmesine rağmen, virüs kuvvetle muhtemel İspanya’da ortaya çıkmadı. İspanya savaş sırasında tarafsız bir ülkeydi ve basında sert sansürlere yer vermedi, böylece hastalığın erken açıklamalarını rahat bir şekilde yayınlayabildiler.
Asya Gribi: 1957-1958
Asya Gribi salgını grip adına bir diğer gösteriydi. Çin’deki kökleri ile birlikte hastalık 1 milyondan fazla kişinin ölümüne neden oldu. Salgına neden olan virüs, kuş gribi virüslerinin bir karışımıydı.
Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri, hastalığın hızla yayıldığını ve Şubat 1957’de Singapur’da, Nisan 1957’de Hong Kong’ta ve 1957 yazında ABD’nin kıyı kesimlerinde rapor edildiğini belirtiyor. ABD’degerçekleşen 116.000 ölümle birlikte dünya genelinde ölüm sayısı 1.1 milyondan fazla.
AIDS salgını: 1981-günümüz
AIDS, ilk tanıdan bu yana tahminen 35 milyon can aldı. AIDS’e yol acan HIV, muhtemelen 1920’de Batı Afrika’daki insanlara transfer olan şempanze virüsünden şekillendi. Virüs tüm dünyaya yayıldı ve 20. yüzyılın sonlarına gelindiğinde AIDS bir salgın haline geldi. Şimdi, HIV virüsü taşıyan tahmini 40 milyon insanın %64’ü Sahra’nın alt kısımlarındaki Afrika topraklarında yaşıyor.
Onlarca yıl hastalığın bilinen bir tedavisi yoktu, ancak 1990’larda geliştirilen ilaç artık hastalığa sahip kişilerin düzenli tedavi ile normal bir yaşam sürmelerine izin veriyor. Daha ümit verici olay, 2020’nin başlarında iki kişi HIV virüsüden kurtuldu.
H1N1 Domuz Gribi salgını: 2009-2010
2009 Domuz Gribi salgını, dünyanın geri kalanına yayılmadan önce 2009 baharında Meksika’da ortaya çıkan yeni bir H1N1taya çıkan yeni bir H1N1 türünden kaynaklandı. CDC’ye göre virüs, bir yıl içersinde dünya çapında yaklaşık 1.4 milyar insana bulaştı ve 151.700 ila 575.400 arasında insanı öldürdü.
CDC, 2009 grip salgınının öncelikle çocukları ve genç yetişkinleri etkilediğini ve ölümlerin %80’inin 65 yaşından daha küçük insanlarda gerçekleştiğini bildirdi. Mevsimsel gribe neden olanlar da dahil olmak üzere birçok grip virüsü türünün 65 yaş ve üstü kişilerde en yüksek ölüm oranına sahip olduğunu düşündüğümüzde bu alışılmadık bir durumdu.
Fakat domuz giribi olayında, yaşlı insanlar zaten H1N1’e ait virüs grubuna karşı yeterince bağışıklık kazanmış gibi görünüyordu, böylece çok etkilenmediler. Domuz gribine neden olan H1N1 virüs aşısı artık yıllık grip aşısına dahil edilmiştir.
Batı Afrika Ebola salgını: 2014-2016
Ebola, 2014-2016 yılları arasında kayıtlı 28.600 vaka ve 11.325 ölüm ile Batı Afrika’ı harap etti. İlk vaka 2013 Aralık ayında Gine’de bildirildi, daha sonrasında hastalık Liberya ve Sierra Leone’ye hızlıca yayıldı.
Vakaların ve ölümlerin büyü bir çoğunluğu bu üç ülkede meydana geldi. Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’nin raporuna göre daha az sayıda vakalar Nijerya, Mali, Senegal, ABD ve Avrupa’da görüldü.
Aşı bulma çalışmalarının devam etmesine karşın Ebola için bir tedavi bulunmamakta. Bilinen ilk Ebola vakaları 1976 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Sudanda meydana geldi ve virüs yarasalardan kaynaklanmış olabilir.
Zika Virüsü salgını: 2015-günümüz
Güney ve Orta Amerika’daki son Zika salgınının etkileri önümüzdeki bir kaç yıl boyunca bilinmeyecek. Bu süre zarfında, bilim insanları virüsü kontrol altına almak için zaman karşı yarışıyorlar. Cinsel yolla da bulaşmasına karşın Zika virüsü genellikle Aedes türü sinekler ile yayılır.
Zika genellikle yetişkinlere ya da çocuklara zaralı değilken, rahimde olan bebeklere saldırarak kusurlu doğumlara neden olabilir. Güney Amerika, Orta Amerika ve ABD’nin güney kısımları, sıcak ve nemli iklimlerde gelişen ve Zika taşıyan sineklerin yayılması için elverişli ortam sunuyor.
Yorumlar 1