Meditasyonu unutun; “ayahuasca” seanslarını ve farkındalık alıştırmalarını da bir kenara bırakın. Günümüzde kendimizi tanımak, yanağımızı pamuklu bir çubuğa sürterek yahut tükürük sıvımız aracılığıyla DNA ’mıza ulaşmak kadar kolay. “23andme” gibi şirketler tarafından yapılabilen evde genetik testlerinin, 1 test kiti başına yalnızca 69 $ gibi oldukça makul ücretlendirmelerle sunulması söz konusu.
Bu testler sayesinde, kişisel genetik haritamızı emsalsiz bir bakış açısı ile incelememiz mümkün hale geliyor. Günümüzde, çocuklarımızın genetiğini onlar henüz doğmadan araştırabiliyoruz.

“Preimplantasyon genetik tanı” adı verilen teknik DNA ’yı, embriyo henüz birkaç hücreden ibaretken analiz ediyor. Bu aşamada bile, doğacak bireyin yaşamını şekillendirecek özgün gen dizilerini önceden tahlil etmek halihazırda mümkün.
Genetik hastalıklar
Testler şu anda tehlikeli genetik hastalıkları çocuklarına aktarma potansiyeli olan ebeveynler için kullanılsa da bu testler aracılığıyla daha ileri bulgulara ulaşılabilmesi olasılıklar dahilinde değerlendiriliyor. Gerçekleştirilen çalışmalar zekâ, akademik başarı, suç faaliyeti ve diğer edinimlerle ilişkili çeşitli gen gruplarını ortaya çıkarmış durumda. Artık çocuklarımızın hayatlarını, onlar hayata gözlerini açmadan planlamamız olasılıklar dahilinde görünüyor.
Bu anlamda sonuçlar oldukça çarpıcı. Öyle ki,bir çocuğun nasıl bir kişi haline geleceği rahatlıkla-bilimsel bir ön yargıyla- kişiler arasında ayrım gözetilmesi ile sonuçlanabilir. Düşük zekâ ile ilişkili genleri bünyesinde barındıran bir çocuk alt seviye bir okula yönlendirilebilir ve suç faaliyetine ilişkin genlere sahip bir yetişkin, peşin hükümle daha sıkı bir polis denetimine tabi tutulabilir.
Genetik determinizm,“genlerimizin davranışlarımızı şekillendirdiği fikri” olarak belirtilmekle birlikte, hür irade ve ahlak kavramlarımızı da alt üst ediyor. Madem ki genlerimiz davranışlarımızı yönlendiriyor, bu durum davranışlarımızdan sorumlu olmadığımız anlamını mı taşıyor? “Benim hatam değil memur bey, genlerim benim böyle yapmama sebep oldu!”
Öyleyse içiniz rahat olsun. Bunların hiçbiri bilimin aslında nasıl işlediğini ortaya koymuyor. Gelin görün ki, hâlen genetik kodumuzu açığa çıkarmanın neticeleriyle baş etmek durumundayız.
Öncelikle, hiçbir genetik araştırmacısı, bir kişinin geleceğinden, mevzu bahis kişinin genetik kodunu inceleyerek haberdar olduğunu iddia etmez.
Duke Üniversitesinde bir doktora sonrası araştırmacı olan, genetik ve çevresel faktörlerin çocuk gelişimini nasıl şekillendirdiği üzerine çalışan Jasmin Wertz, “Önünüzde birebir aynı genetik skora sahip iki insan olduğunu düşünün, biri suç işlerken diğeri işlemeyebilir.” “Herhangi bir kesinlikte öngörüde bulunmak için gereken bilgiyi genetik skor size gerçek anlamda sağlamaz”.
Genler ve Suç Faaliyeti Durumu
Wertz; öz denetim, bilişsel beceriler ve okulda karşılaşılan sıkıntıların -ki bunların tümü genlerden etkileniyor- bireyin hayatının devamında suç faaliyeti durumunu nasıl etkilediği üzerine bir çalışma yürüttü. Çalışmaya katkıda bulunan Wertz ve diğer araştırmacılar, her bir katılımcıya hayatta olumlu edinimlerle ilişkili gen taşıyıp taşımadıklarını göz önünde bulundurarak bir genetik skor verdi.
Ekibin elde ettiği bulgulara göre bu genetik skorlar bireylerin suç işleyip işlemediklerindeki farkın %1 kadarına açıklık getirdi. Buna kıyasla,yoksulluk ve ailesel sıkıntıları kapsayan “sosyoekonomik yoksunluk” ile açıklanan %3-5 ’lik kısım, genetik rolün küçük olduğunu ortaya koydu.
Wertz, “İnsanların çoğunluğu, ortalama genetik skordan daha düşük skorlara sahip olsa bile, hiçbir zaman suç işlemeyecek.” diyor ve ekliyor: “Sadece genetik skordan hareketle suçluluk davranışını tahmin etmek son derece zor.”.
Aynı teknik, kapsamlı olarak tanımlanmış diğer toplumsal edinimleri incelemek için de kullanılmış. Diğer bir çalışma, eğitimsel edinimlerdeki farkın %16 ’sının genetik skorla açıklanabildiğini bulmuş. Bu oran ilkine kıyasla daha fazla, ama hâlâ düşük.
Diğer bir yandan, genlerin belirlenen özellikler üzerindeki etkisini araştırmada altın standart olan tek yumurta ikizleri üzerine çalışmalar, DNA ’mızın muhtemel olarak zekâmız ile eğitimsel edinim ve suç faaliyeti gibi davranışlarla ilişkili özelliklerin yaklaşık yarısından sorumlu olduğuna işaret ediyor. Bu %1 ve %16’dan çok daha yüksek, fakat varılan sonuç ortada: Genetik determinizm bilimsel olarak mümkün görünmüyor.
Peki neden? Çok fazla sayıda gen mevcut; dahası, bu genler çevreleri ve birbirleriyle çok çeşitli şekillerde etkileşebiliyor. Yani temel itibarıyla bir avuç geni inceleyerek geleceği görmemiz pek mümkün değil. Wertz ’in makalesinin ortak yazarlarından ve Cincinnati Üniversitesinde genetik ve suç bilimin kesişimi üzerine bir araştırmacı olan J.C. Barnes,“Suçluluk davranışı gibi bir şeyi öngörecek bir, iki hatta bir düzine gen bile olmayacak, yüzlerce ya da binlerce münferit gen değişkeni olacak ve bu, suç faaliyeti ile karşılaşılan durumların çok küçük bir kısmını açıklayacak.”
Genetik Savunma
Genlerin belirli eylemlerle kesin olarak bağlantılı gözüktüğü durumlarda bile, işler göründüğü kadar açık değildir. X kromozomunda bulunan ve gerçekleştirilen çalışmalarda erkeklerin şiddete yatkın olmasına sebebiyet verebileceği ortaya konan MAOA geninin bazı mutasyonlarını ele alalım. Fakat bu, suça yatkınlığın açık bir göstergesi değildir.
Nitekim MAOA geni yalnızca kötü bir çocukluk dönemi geçiren erkeklerde şiddetle ilişkilendirilmiştir, diğer erkeklerde mutasyonun çok fazla bir etkiye sahip olduğu söylenemez. (Genetik çoğunlukla şu prensiple işler: Bir genin eksik bir kopyası çok nadir olarak tek bir sonuca bağlıdır.).
Gerçi bu,savunma avukatlarını müvekkillerinin MAOA geninde eksik bir kopyanın var oluşuna işaret ederek özel af ve cezai indirim talep etmekten alıkoymamıştır. 2010 ’da Bradley Waldroup,kısmen genetik delile dayandırılarak kasten adam öldürme suçundan mahkûm edilmişti. Waldroup’un avukatları müvekkillerinin MAOA geninin kopyasındaki bir mutasyonun onu saldırganlığa yatkın hale getirdiğini iddia ettiler, ki zaten bu da jüriler üzerinde tesir oluşturmaya yetti.
Mantık, özel durum gerekçelendirmesiyle yapılan bu savunmayı açıklıyor. Ancak Barnes, bu düşünceler zincirine katılmıyor.Ona göre bir mahkemede MAOA ’yı şiddetli davranış biçimiyle ilişkilendirebilecek yeterli kanıt yok.
Barnes, “Bir etki durumu söz konusu olabilir fakat genel itibariyle bu etki oldukça düşük.” diye de ekliyor. “Tek başına bir gen buna sebebiyet vermiş olamaz.” Ve yine de MAOA açık ara bir uç örnek -çok az sayıda gen başlı başına herhangi bir sonuca bağlanabilir.
Diğer bir ifadeyle, “kendi klasmanını zorlayan” tek bir gen bile davranışlarımız üzerinde hatırı sayılır derecede bir etkiye sahip değil. Veya farklı bir bakış açısıyla, bu genin özel durumuna sahip bir kişi şiddete karşı koşullanmış değildir, ki bu da genetik determinizme karşı başka bir darbe teşkil ediyor.
Çevresel Etkileşim
Bilimin doğru anlayışını yansıtmayabilir, fakat Waldroup’un vakası ve benzerleri genlerimizi günümüzde nasıl gördüğümüzü yansıtıyor gibi gözüküyor. “23andme” şirketinin reklamları, bizi “genlerimizle tanışmaya” davet ediyor ve kas bileşimimizin belirlenmesinde rol oynayan ve bazen “hız geni” olarak tabir edilen ACTN3 gibi münferit örnekler sunuyor.
Buna karşın çalışmalar, genler ve vücudumuzun egzersize nasıl karşılık verdiği arasında yalnız muallak bağlantılar ortaya koydu ve aynı zamanda genin, kaslarımızı etkileyen birçok durumda dafaaliyet gösterdiğini belirtti. Ayrıca, kas işleviyle ilişkili diğer birçok gen ne kadar hızlı yahut kuvvetli olabileceğimiz hususunda rol oynuyor.
Genlerimizi bu belirleyici şekilde kısıtlamak onların işleyişini aşırı basite indirgiyor ve genleretek bir “hız geni” ya da “suç geni” bulunmadığı gerçeğinin aksine sahip olmadıklarıgüçler bahşediyor.
Austin, Texas Üniversitesinde psikoloji departmanında doçent doktor olan Paige Harden,
“Sizde bir mutasyon var diye seri katil olacak değilsiniz.” diyor.
Aksine, suç işleme durumu örneğin debu eylemle ilişkilendirilmiş gerek zayıf okuryazarlık becerileri gerek dürtü kontrolü gibi binlerce genin her biri, bir insanın bir karakteri geliştirme olasılığına etki ediyor. Ve bunlar çevresel faktörleri hesaba bile almıyor.
Bizi çocukluğumuzdan yetişkinliğimize kadar çevreleyen koşullar aynı zamanda nasıl biri olacağımız konusunda bütünleyici bir rol oynuyor -ki bu da tek yumurta ikizlerinin neden bambaşka kişiler haline gelebileceğini açıklıyor. Tecrübelerimiz, genlerimizin üzerimizde oluşturduğu etkiyi şekillendiriyor ve genlerimiz nasıl bir çevre arayışında olduğumuzu belirlemeye yardımcı oluyor.
Bu da genlerimizin nasıl ifade edildiğini (gen ekspresyonunu) düzenliyor. Genler arası etkileşimler fevkalade karmaşık ve biz de bunların çoğunluğunu idrak etmiş olmaya yakın konumda değiliz.
Utah Üniversitesinde hukuk ve felsefe profesörü Leslie Francis “Genlerin,bir şekilde, hiçbir şeyde olmayan nedensel bir role sahip olduğu genetik istisnacılığı iddialarına prim vermeyin.” diyor.
Bunun tersine araştırma, genlerin bu anlamda düşündüğümüzden daha az rol oynadığını gösteriyor. Barnes, “Genetik araştırmalar çevresel faktörlerin gerçekten ne kadar etkili olduğunu ortaya koymaya başladı.” diyor. “Genetik arka planı bildiğimizde ve bunu kontrol ettiğimizde dahi davranışlarda muazzam farklılıklar görebiliyoruz.”
DNA’mızı Kucaklamak
Waldroup’un vakası ve benzerlerinin ya da “23andme” şirketinin yayınladığı reklamların açıkça belirttiği üzere, toplum olarak hâlen genlerimizle ne yapacağımızı anlamaya çalışıyoruz. Bu zor çünkü genlerimizin sahip olduğu etkiyi gerçek anlamda çözümlemiş tek bir örnek yok. -DNA’nın davranışlarımız ve yaşamımız üzerine olan etkisi bir durumdan diğerine çeşitlilik arz ediyor.
[İlgili makale: DNA keşfinin bilinmeyen kaşiflerinden ‘Rosalind Franklin’]
Bu, mevcut genetik anlayışımızı ahlak ve sorumluluk yönlerinden değerlendirmeyi hayli zorlaştırıyor. Şüphesiz ki, hiç kimse fıtraten eşit değildir; ama bu, genlerin hayatımızın sonuçlarına doğrudan etki ettiği anlamına gelmiyor. Ama eğer düzgün bir şekilde gerçekleştirebilirsek, genetiği sosyal düzenimize entegre etmek gelecek nesillere bırakacağımız büyük bir iyilik olabilir.
Londra ’daki King ’s College bünyesinde bir genetik bilimci olarak görev yapan Kaili Rimfeld, “DNA’yı, örneğin genetik olarak okuma problemi potansiyeli bulunan çocukları doğum öncesinde tespit etmek için kullanmak ve böylelikle bu çocuklarda erken müdahaleyi mümkün kılmak, bence harika olurdu; çünkü biliyoruz ki bu tip problemleri önleyici müdahaleler erken uygulandığında başarı şansı daha yüksek.” diyor.
Diğer alanlarda, genetik ön bilgiler, istenmeyen davranışın önüne geçmek -cezalandırmak için değil- kullanılabilir. En nihayetinde, genlerimizin davranışlarımızı yönlendirici bir role sahip olduğunu bilsek de davranışlarımızın doğrudan ve kesin olarak genler tarafından belirlenmekten uzak olduğunu belirtelim. Gelecek ahlaki ilkelerimizi ve sorumluluklarımızı belirlerken genlerimizin gerçekten ne yaptığını -ve yapmadığını- tam manasıyla kavramamız gerekecek.
Harden
“İnsanlar sahip oldukları genlerle doğacaklar, yani içinde yaşamak isteyeceğimiz bir toplum oluşturmak istiyorsak birbirimize karşı sorumluluklarımızın ne olacağı hususunda genetiği göz önünde bulundurmalıyız.” diyor.
Böylelikle, “çevreyi, bu doğal piyangoyu bir yıkıma mahal vermeyecek şekilde yapılandırabiliriz.”
Harden, gen ve toplum ilişkisini daha detaylı anlamanın DNA’yı kavramakla ilgili temel problemleri aşmaktan geçtiğini ifade ediyor. Anlaşılan o ki, genlerimizi var olan kişiliğimizi değiştiren bir beyin tümörü gibi dışımızdan bir şeyler olarak görüyoruz. Bu, savunma avukatları genetik savunmadan istifade ettiğinde ya da genlerimizin hür irade kavramını silip silmemesiyle ilgili endişelendiğimizde ortaya çıkan mantıkla aynı.
Harden, “Genlerden, onlar bu dış kuvvetmiş gibi bahsediyoruz. Ayrıca bu dış kuvvet haricinde bazı gerçek benlikler mevcut.” “lâkin bu ayrım . . . gerçekten çöküntüye sebebiyet veriyor. “Ben bir şey istiyorum.” dediğimde kurduğum cümledeki “ben” kelimesinin beynin ürünü olduğu ve beynin de genomun ürünü olduğu göz önüne alındığında bu, ne anlama geliyor?”
Diğer bir deyişle, biz genlerimiziz. Genlerden ibaret değiliz ama, DNA vücudumuzun hemen tüm hücrelerinde. Genetiğimiz bize tamamen hükmetmese de genetiğimizin etkilerinden kaçamıyoruz. Yapabileceğimiz en iyi şey, onunla yaşamaya çalışmak.
Bunlar da ilginizi çekebilir:
Öldükten Sonra, Bu Genler Canlanıyor
Saklı Genler, İnsanların Neden “Şişman Primat” Olduğunu Açıklayabilir
Tehlikelere Karşı Koymak, Dört Nesil Önce Genetiğimize Kodlanmış Olabilir
Editör / Yazar: Özgür ÜLKER