Eğer bilinciniz olmasaydı, bu yazıyı okuyamazdınız ya da en azından bu yazıyı okuduğunuzdan haberdar olamazdınız. Bilinç tüm düşüncelerimizden, duygularımızdan ve deneyimlerimizden sorumludur. Bilinç olmadan özgür irade, çevremiz hakkında herhangi bir farkındalık, benlik hissi oluşmazdı.
Peki, ya bu varsayım yanlışsa?
Özgür irade ve kişisel sorumluluk gibi durumlar yalnızca sosyal yapılar olabilir mi?
Bilincimizin dünya üzerindeki his, inanç, düşünce ve algı üzerinde hiçbir kontrolü olmaya bilir mi?
Londra Üniversitesi’nden David Oakley ve Cardiff Üniversitesi’nden Peter Halligan tarafından yürütülen çalışmadan alınan sonuçlar bunları içeriyor. Halligan ve Oakley’e göre bilincin içeriği görünenin arkasında beynimizdeki bilinçsiz, hızlı ve verimli sistemler tarafından üretiliyor.
Bilincin gerçekleştirdiğine inandığımız tüm işlemler yolcu koltuğunda pasif bir şekilde oturduğumuz kişisel farkındalığımıza herhangi bir müdahalede bulunmadan gerçekleşiyor.
Düşüncelerimizi ve hislerimizi bilinçli olarak seçmiyoruz
Daha basit bir ifadeyle söylemek gerekirse, düşüncelerimizi ve hislerimizi bilinçli olarak seçmiyoruz. Sadece seçilen düşünce ve hisleri fark ediyoruz.
Ünlü biyolog Thomas Henry Huxley tarafından bilinçle ilgili kullanılan metafor bu tanımlamaya tam olarak uyuyor.
Akıl ve beyin arasındaki ilişki buhar düdüğü ve motor arasında olana benziyor. Buhar düdüğü motorun çalışmasına tepki olarak hareket ediyor. Ancak buhar düdüğünün motorun çalışması üzerinde herhangi bir etkisi bulunmuyor. Benzer şekilde bilinçte beynin bir ürünüdür. Ancak onu kontrol edemez.
Uzmanlar arasında varılan fikir birliği bilincin iki unsura ayrıldığıdır. Bunlardan birincisi, kişisel farkındalık duygusu. İkincisi ise kişisel bir anlatı, yani düşünce, duygu, inanç ve anıların ve yaşanan büyük olayların sürekli olarak bombaladığı bir bileşim.
Halligan ve Oakley, bu kişisel anlatının bilinçsiz süreçlerle beyinde üretilen deneyim, duygu, düşünce ve inançların bir kısmı olduğunu iddia ediyorlar.
Öyleyse şuur noktası nedir?
Halligan ve Oakley, şuurun bir iletişim aracı olduğunu söylüyor. Benlik ve kişisel tarih duygusu, deneyimlenen ve algılanan şeyleri başkalarına anlatabilmemize olanak sağlıyor. Bu iletişim kurma yeteneği insanın hayatta kalabilmesi için şart ve insana evrimsel bir zemin veriyor.
Özgür irade meselesine gelince, aktif bir bilinç olmadan insan eylemlerinden bizzat sorumlu tutulabilir mi?
Halligan ve Oakley bu soruya Evet yanıtını veriyor. Bilincin sadece yolcu koltuğunda oturuyor olması, özgür irade ve kişisel sorumluluk gibi önemli günlük kavramların ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.
Aslında bilinçsiz beyin sistemimizin işleyişine gömülüyorlar ve toplumda güçlü bir amaca sahipler. Bu durum insanın kendini anlayabilmesinde derin bir etkiye sahip.