James Webb Uzay Teleskobu’nun (JWST) inşa edilme nedenlerinden biri, modern kozmolojinin en büyük açmazlarından birine yanıt aramaktı: Süper kütleli kara delikler (SMBH – supermassive black holes) evrenin henüz çok genç olduğu bir dönemde nasıl ortaya çıkabildi? Güneş’in milyonlarca, hatta milyarlarca katı kütleye sahip bu kozmik devlerin, Büyük Patlama’dan (Big Bang) yalnızca birkaç yüz milyon yıl sonra var olması, yirmi yılı aşkın süredir astronomları zorluyor.
Şimdi ise JWST’den gelen yeni gözlemler, bu sorunun yanıtına dair uzun süredir tartışılan radikal bir fikri ilk kez doğrudan destekliyor olabilir: Erken evrende, Güneş’ten binlerce kat daha büyük, “canavar yıldızlar” gerçekten var olmuş olabilir. Uluslararası bir araştırma ekibi, bu yıldızların hem erken galaksilerin kimyasal evrimini şekillendirdiğini hem de günümüz süper kütleli kara deliklerinin “tohumları” olabileceğini gösteren güçlü kimyasal kanıtlar buldu.
Araştırmanın Detayları Ve Metodoloji
Bu çalışma, James Webb Uzay Teleskobu’nun kızılötesi spektroskopi yetenekleri kullanılarak gerçekleştirildi. Araştırmaya liderlik eden isim, Virginia Üniversitesi ve Harvard & Smithsonian Astrofizik Merkezi (Center for Astrophysics – CfA) bünyesindeki Institute for Theory and Computation (ITC)’ta görev yapan, İsviçre Ulusal Bilim Vakfı (SNSF) destekli doktora sonrası araştırmacı Devesh Nandal oldu.
Nandal’a şu isimler eşlik etti:
- Daniel Whalen – Portsmouth Üniversitesi, Institute of Cosmology and Gravitation (ICG)’de Kıdemli Kozmoloji Öğretim Üyesi
- Muhammad A. Latif – Birleşik Arap Emirlikleri Üniversitesi’nden astrofizikçi
- Alexander Heger – Monash Üniversitesi, Fizik ve Astronomi Okulu araştırmacısı
Ekip, odak noktası olarak GS 3073 adlı bir galaksiyi seçti. Bu galaksi, ilk kez 2022 yılında Latif, Whalen ve Edinburgh Üniversitesi Astronomi Enstitüsü (IfA), Exeter Üniversitesi ve Herzberg Astronomi ve Astrofizik Araştırma Merkezi’nden araştırmacılar tarafından tanımlanmıştı.
Araştırmanın temel yöntemi, galaksinin kimyasal bolluk oranlarının (chemical abundances) detaylı biçimde analiz edilmesine dayanıyordu. Özellikle azot/oksijen (N/O) oranı, yıldız popülasyonlarının doğasını anlamada kritik bir “kozmik parmak izi” (cosmic fingerprint) olarak ele alındı.

BULGULAR VE VERİ ANALİZİ
Aşırı Azot/Oksijen Oranı: Standart Yıldız Modelleri Yetersiz
GS 3073’te ölçülen azot-oksijen oranı 0,46 olarak belirlendi. Bu değer:
- Günümüzde bilinen hiçbir standart yıldız türü
- Hiçbir bilinen süpernova patlaması modeli
tarafından açıklanamayacak kadar yüksek.
Araştırmacılar, bu aşırı kimyasal imzanın yalnızca erken evrende oluşmuş, son derece büyük kütleli yıldızlarla uyumlu olduğunu vurguluyor.
Popülasyon III Yıldızları ve “Canavar” Kütle Aralığı
Bu noktada devreye, evrenin ilk yıldızları olan Popülasyon III (Population III) yıldızları giriyor. Bu yıldızlar:
- Metal içermeyen (hidrojen ve helyumdan oluşan),
- Büyük Patlama’dan birkaç yüz milyon yıl sonra,
- Soğuk ve türbülanslı kozmik gaz akışlarından doğmuş ilk yıldız nesliydi.
Ancak bu çalışma, Popülasyon III yıldızlarının yalnızca “büyük” değil, olağanüstü derecede büyük olabileceğine dair ilk gözlemsel kanıtı sunuyor. Modele göre söz konusu yıldızların kütlesi:
1.000 – 10.000 Güneş kütlesi aralığında.
Bu nedenle araştırmacılar bu nesneleri, literatürde giderek yaygınlaşan bir ifadeyle “monster stars” (canavar yıldızlar) olarak tanımlıyor.
Kimyasal Mekanizma: Azot Fazlalığı Nasıl Oluştu?
Araştırma ekibi, yalnızca gözlemsel verilerle yetinmedi; aynı zamanda yıldız evrimi simülasyonları gerçekleştirdi. Latif, Whalen ve çalışma arkadaşları:
- 1.000–10.000 Güneş kütlesindeki yıldızların,
- Yaşamları boyunca hangi nükleer reaksiyonları geçirdiğini,
- Hangi elementleri ve hangi oranlarda ürettiğini
ayrıntılı biçimde modelledi.
Adım Adım Süreç
- Çekirdekte helyum füzyonu gerçekleşiyor ve karbon üretiliyor.
- Bu karbon, yıldızın çevresindeki hidrojen füzyonunun sürdüğü kabuğa sızıyor.
- Karbon, hidrojenle birleşerek azot oluşturuyor.
- Konveksiyon akımları (yıldız içindeki madde dolaşımı), bu azotu yıldızın tamamına yayıyor.
- Milyonlarca yıl boyunca süren bu süreç, yıldız çevresindeki gazı giderek azot açısından zenginleştiriyor.
Bu süreç, çekirdekte helyum yanması sürdüğü sürece devam ediyor ve sonunda GS 3073’te ölçülen azot/oksijen oranını açıklayacak seviyeye ulaşıyor.
Süpernova Yok, Doğrudan Çöküş Var
Modelin en kritik sonuçlarından biri şu:
Bu canavar yıldızlar yaşamlarının sonunda süpernova olarak patlamıyor.
Bunun yerine:
- Kendi kütleleri altında doğrudan çökerek
- Büyük kütleli kara deliklere dönüşüyorlar.
Bu kara delikler, günümüzde galaksilerin merkezinde gördüğümüz süper kütleli kara deliklerin “tohumları” (seeds) olarak yorumlanıyor. Bu mekanizma, klasik “küçük kara delikler birleşe birleşe büyüdü” senaryosunun neden yetersiz kaldığını da açıklıyor.
Aktif Galaktik Çekirdekler Ve Kuasarlarla Bağlantı
GS 3073’ün merkezinde ayrıca aktif olarak madde yutan bir kara delik tespit edilmiş durumda. Bu tür sistemler:
- Aktif Galaktik Çekirdek (AGN – Active Galactic Nucleus)
- veya aşırı parlak örnekleriyle kuasar olarak biliniyor.
Bu olguda, kara delik çevresindeki gaz ve toz neredeyse ışık hızına ulaşacak şekilde ivmeleniyor ve ortaya çıkan enerji, galaksinin merkezini geçici olarak tüm yıldızlardan daha parlak hale getiriyor.
Araştırmacılara göre, JWST’nin erken evrende beklenenden fazla sayıda kuasar tespit etmesi, bu canavar yıldız → doğrudan kara delik senaryosuyla tutarlı.
Uzman Görüşleri
Devesh Nandal, Portsmouth Üniversitesi tarafından yayımlanan basın bülteninde şu ifadeleri kullanıyor:
“Kimyasal bolluklar birer kozmik parmak izi gibidir ve GS 3073’te gördüğümüz desen, sıradan yıldızların üretebileceği hiçbir şeye benzemiyor. Bu aşırı azot bolluğu, bildiğimiz tek bir kaynağa uyuyor: Güneş’ten binlerce kat daha kütleli ilkel yıldızlar.”
Ve ekliyor:
“Bu sonuçlar, ilk yıldız neslinin gerçekten süper kütleli nesneler içerdiğini ve erken galaksilerin şekillenmesinde kritik rol oynadığını gösteriyor. Aynı zamanda günümüz süper kütleli kara deliklerinin nasıl ortaya çıktığını da açıklıyor.”
Daniel Whalen ise keşfin önemini şu sözlerle özetliyor:
“Son keşfimiz, 20 yıllık bir kozmik gizemi çözmeye yardımcı oluyor. GS 3073 ile birlikte, bu canavar yıldızların var olduğuna dair ilk gözlemsel kanıta sahibiz.”
Whalen, bu yıldızların doğasını çarpıcı bir benzetmeyle anlatıyor:
“Bir bakıma Dünya’daki dinozorlar gibiydiler: Devasa, ilkel ve kısa ömürlü. Yalnızca yaklaşık 250 bin yıl yaşadılar — kozmik ölçekte bir göz kırpması kadar.”
Sonuç Ve Gelecek Perspektifi
Bu çalışma, 380.000 yıl ile 1 milyar yıl arasındaki dönem — yani “Kozmik Karanlık Çağlar” hakkında çığır açıcı bilgiler sunuyor. Bu dönem, bugüne kadar geleneksel teleskoplarla gözlemlenemeyecek kadar sönüktü ve ancak JWST’nin ileri kızılötesi optikleriyle erişilebilir hale geldi.
Araştırmacılar, gelecekte yapılacak JWST taramalarında:
- GS 3073’e benzer,
- Aşırı azot fazlalığı gösteren daha fazla galaksi bulunacağını,
- Böylece canavar yıldızların varlığının istatistiksel olarak da test edilebileceğini
öngörüyor.
Eğer bu bulgular doğrulanırsa, erken evrende yıldız oluşumu, galaksi evrimi ve süper kütleli kara deliklerin kökenine dair temel modellerin önemli ölçüde yeniden yazılması gerekecek.