Laboratuvardan Doğaya: Kafeslerden Salınan Fareler Bir Haftada Kaygılarını Sıfırladı

Laboratuvardan Doğaya: Kafeslerden Salınan Fareler Bir Haftada Kaygılarını Sıfırladı

Selen Kargu
Okuma süresi 6 Dakika
Laboratuvardan Doğaya: Kafeslerden Salınan Fareler Bir Haftada Kaygılarını Sıfırladı

Laboratuvar Kaygısı Doğal Ortamda Eridi mi?

Anksiyete (kaygı) bozuklukları, hem insanlarda hem de hayvan modellerinde en yoğun çalışılan psikiyatrik durumlar arasında yer alıyor. Özellikle laboratuvar fareleri, kaygının biyolojik temellerini anlamak için onlarca yıldır kullanılan temel deney canlıları. Ancak ABD’de Cornell Üniversitesi’nden araştırmacıların yayımladığı yeni bir çalışma, bugüne kadar “doğal” kabul edilen birçok laboratuvar kaygı testini temelden sarsacak bulgular ortaya koyuyor.

Araştırmaya göre, uzun süre kafes ortamında yaşayan laboratuvar fareleri, yalnızca bir hafta boyunca doğal koşullara benzer bir açık alana bırakıldıklarında, kaygı davranışlarını tamamen kaybederek “normal” fare seviyelerine geri dönüyor. Üstelik bu etki, farelerin yaşamlarının hangi döneminde doğaya çıkarıldıklarından bağımsız olarak gözlemleniyor. Bu sonuçlar yalnızca hayvan deneylerinin geçerliliğini değil, aynı zamanda kaygının çevresel deneyimlerle nasıl şekillendiğini anlamamız açısından da kritik soruları beraberinde getiriyor.

Kaygı Nasıl Ölçüldü, Ne Değiştirildi?

Çalışma, ABD’de Cornell Üniversitesi bünyesinde görev yapan biyolog Matthew Zipple ve nörobiyolog Michael Sheehan liderliğindeki bir ekip tarafından yürütüldü. Araştırmanın temel amacı, laboratuvar ortamında ölçülen kaygı davranışlarının ne kadarının biyolojik olarak “yerleşik”, ne kadarının ise çevresel koşullardan kaynaklandığını test etmekti.

Denekler ve Deney Tasarımı

  • Araştırmada 44 laboratuvar faresi kullanıldı.
  • Bu fareler, standart laboratuvar koşullarında, sınırlı alanlara sahip kafeslerde tutuluyordu.
  • Deneyin kritik aşamasında fareler, kontrollü ancak doğal yaşama çok daha yakın, geniş bir açık hava alanına (outdoor enclosure) bırakıldı.

Bu alanda fareler:

- Reklam-
  • Toprak kazabildi,
  • Tırmanabildi,
  • Değişken hava koşullarına maruz kaldı,
  • Farklı kokular, yüzeyler ve duyusal uyaranlarla karşılaştı.

Araştırmacılar bu süreci özellikle “rewilding” (yeniden vahşileştirme / doğallaştırma) olarak tanımlıyor.

Kaygı Ölçüm Aracı: Elevated Plus Maze (EPM)

Farelerde kaygı ölçümü için kullanılan standart yöntemlerden biri Elevated Plus Maze (EPM) olarak biliniyor. Bu test düzeneği:

  • İki kapalı kol (farelerin kendini güvende hissettiği alanlar),
  • İki açık kol (yüksek ve korunmasız alanlar) içeriyor.

Tipik bir deneyde:

  • Fareler ilk başta tüm alanı keşfeder,
  • Ardından açık kollardan kaçınarak kapalı alanlara çekilir.
  • Bu davranış, kaygı ve korku tepkisi olarak yorumlanır.

Önemli bir detay ise şu:

Bu kaygı davranışı, tek bir EPM maruziyetinden sonra bile kalıcı hale gelebiliyor ve çoğu zaman SSRI (selektif serotonin geri alım inhibitörleri) türü antidepresanlara bile direnç gösteriyor.

- Reklam-
Laboratuvardan Doğaya: Kafeslerden Salınan Fareler Bir Haftada Kaygılarını Sıfırladı
Farelerin doğal ortamlarına geri bırakıldığı açık alan laboratuvarları.

Doğa Bir “Reset Tuşu” Gibi Çalıştı

Bir Haftada Kaygı Davranışı Ortadan Kalktı

Fareler, açık hava alanında yalnızca bir hafta geçirdikten sonra tekrar EPM testine alındı. Sonuçlar araştırmacılar için çarpıcıydı:

  • Fareler, açık ve kapalı kolları eşit şekilde keşfetmeye başladı.
  • Davranışları, EPM ile ilk kez karşılaşan farelere benziyordu.
  • Daha önce ölçülen kaygı tepkileri tamamen ortadan kalkmıştı.

Matthew Zipple bu durumu şu sözlerle özetliyor:

“Onları bir haftalığına sahaya çıkardık ve kaygı davranışları orijinal seviyelerine geri döndü.”

- Reklam-

Kaygı Sadece Önlenmedi, Geri Alındı

Araştırmanın en dikkat çekici yönlerinden biri, doğaya çıkmanın yalnızca yeni kaygı oluşumunu engellememesi, halihazırda oluşmuş kaygıyı da sıfırlaması oldu.

Zipple’a göre:

“Bu doğal ortamda yaşamak, hem ilk korku tepkisinin oluşmasını engelliyor hem de laboratuvarda zaten gelişmiş bir korku tepkisini resetleyebiliyor.”

Yaşam Boyu Etki: Doğumdan İtibaren mi, Sonradan mı?

Araştırmacılar ayrıca şunu da test etti:

  • Farelerin doğaya doğumdan itibaren mi, yoksa yetişkinlikte mi çıkarıldığı.

Sonuçlar gösterdi ki:

  • Kaygıdaki bu sıfırlanma etkisi, farelerin yaşam evresinden bağımsız olarak ortaya çıktı.
  • Yani erken dönem deneyimler kadar, sonradan kazanılan çevresel çeşitlilik de belirleyici olabiliyor.

Kaygı Deneyim Eksikliğinin Bir Ürünü mü?

Nörobiyolog Michael Sheehan, bulguların yalnızca farelerle sınırlı olmadığını vurguluyor. Ona göre kaygı, çevresel deneyim çeşitliliğiyle doğrudan bağlantılı olabilir:

“Eğer her gün çok farklı deneyimler yaşıyorsanız, bir şeyin gerçekten korkutucu olup olmadığını kalibre etme şansınız olur.”

Sheehan, sınırlı deneyimlerin kaygıyı artırabileceğini şu örnekle açıklıyor:

“Ama hayatınızda yalnızca beş farklı deneyim yaşadıysanız, altıncı deneyiminiz tamamen farklıysa, bu büyük olasılıkla kaygı yaratır.”

Bu bakış açısına göre, laboratuvar farelerinde gözlenen kaygı davranışları, biyolojik bir zorunluluktan çok, aşırı kısıtlı bir yaşamın sonucu olabilir.

Laboratuvar Kaygısını Yeniden Düşünmek

Bu çalışma, hayvan deneylerinde “kaygı” olarak tanımlanan davranışların ne kadarının çevresel olarak üretildiği sorusunu ciddi biçimde gündeme getiriyor. Araştırmacılara göre:

  • Laboratuvar koşullarında ölçülen kaygı, farelerin biyolojisine “kazınmış” olmayabilir.
  • Daha zengin, çeşitli ve doğal deneyimler, bu kaygıyı hızla azaltabilir veya tamamen ortadan kaldırabilir.
  • Bu durum, fare deneylerinden elde edilen sonuçların insan anksiyetesine ne ölçüde genellenebileceği konusunda da yeniden düşünmeyi gerektiriyor.

Sheehan, çalışmanın açtığı yeni kapıyı şu sözlerle tanımlıyor:

“Bu, deneyim kütüphanemizin yeni durumlara verdiğimiz tepkileri nasıl şekillendirdiğine dair çok ilginç sorular sormamıza olanak tanıyor. Çünkü bana göre kaygı tam olarak budur: Aslında korkutucu olmayan bir şeye verilen uygunsuz bir tepki.”

Sonuç olarak, Cornell Üniversitesi’nin bu çalışması, kaygının yalnızca beynin kimyasal dengeleriyle değil, yaşadığımız dünyanın ne kadar dar ya da zengin olduğuyla da yakından ilişkili olabileceğini güçlü verilerle ortaya koyuyor. Bu bulgu, hem hayvan deneylerinin metodolojisini hem de insanlarda anksiyeteye bakış açımızı uzun süre meşgul edecek gibi görünüyor.

Bu makaleyi paylaş
Selen Kargu, bireylerin psikolojik sağlığını ve yaşam kalitesini artırmaya odaklanmış uzman bir psikologdur. Farklı terapi yöntemlerini kullanarak, danışanlarına duygu yönetimi, stresle başa çıkma ve kişisel gelişim konularında destek sağlar. Özellikle çocuk ve ergen psikolojisi, aile terapisi ve bilişsel davranışçı terapi alanlarında derinlemesine bilgiye sahiptir ve bu uzmanlığı ile bireylerin ruhsal sağlığını güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir