Çocukken üç sene boyunca Japonya’da yaşadım. Ailecek gezilecek her yeri gezdik. Bir gece Tokyo’ya gittik. Hızlı trene bindik. Fuji dağında yürüyüş yaptık.
Japon kraliyet ailesini görmüş olmanın kıymetini o zamanlar daha tam olarak kavrayamamıştım. Yılda birkaç kez, genellikle önemli tatillerde, kraliyet sarayı halka açılırdı ve insanlar kraliyet ailesini kanlı canlı görmek için saraya gelirlerdi. Çoğu zaman kraliyet ailesi kiraz ağaçlarıyla çevrelenmiş kale hendeğinin gerisinde halkın gözlerinden uzakta olurdu.
Kalenin avlusunda insanlarla omuz omuza dururken, büyük veya heyecanlı bir şeyler görmeyi bekliyordum. Ama bunun yerine, kraliyet ailesi usulca kurşun geçirmez camla kaplı bir balkona çıktı ve halkı selamladı. İnsanlar tam anlamıyla çılgına dönmüştü. Herkes kollarını havaya kaldırarak sevinçle bağırmaya ve uyum içinde Japonca bir tür şarkı söylemeye başlamıştı. Her şey bir anda olup bitmişti. Çok özel bir olaya tanıklık ettiğimi biliyordum ama on üç yaşında bir çocuk olarak bunun gerçek önemini tam olarak kavrayamamıştım.
Şimdi, daha büyük, daha çok gezmiş ve deyim yerindeyse daha bilgili bir kişi olarak o zamanlar Japon kraliyet ailesini kanlı canlı görmüş olmanın değerini daha iyi anlıyorum. Çünkü bu, insanlık tarihindeki en kayda değer olaylardan biriydi.
1)Japon Monarşisi Dünya’nın en eski monarşisidir ve kökleri çok eskiye dayanır.
Japon monarşisinin kökleri MÖ 660’a, ilk imparator Jimmu’ya kadar dayanır. Japonlara göre, Japon hanedanlığının günümüzdeki ailesi, imparator Jimmu’nun soyundan gelmektedir. Bazı insanlar bu iddiaya şüpheyle yaklaşsa da aksini kanıtlayabilen olmamıştır.
İmparator Jimmu Japon tahtını MÖ 660’ta ele geçirmiştir, bu da Japon kraliyet ailesinin köklerinin 2600 yıl öncesine dayandığı anlamına gelmektedir. Dünyadaki en eski ikinci hanedanlık ise Kamboçya hanedanlığıdır. Kamboçya krallığı MS 68 yılında kurulmuş ve 1993 yılına kadar varlığını sürdürmüştür, ki bu da vahşi orman halkı üzerinde 2000 yıllık bir hükümranlık demektir. Etkileyici olmakla birlikte, bu krallık hala Japon krallığından 600 yıl daha gençtir.
Jimmu
2)Soyları neredeyse tükeniyordu.
2500 yıllık bir geçmişleri olmasına rağmen, 1990’larda Japon hanedanının soyu neredeyse tükeniyordu. 20.yüzyılın ortalarında, ikinci dünya savaşının sonlarında Japon hanedanında erkek varis eksikliği vardı. Hanedanın başındakilerin yaşlanmaları ve tahta çıkacak uygun bir erkek varis olmayışı, kraliyet ailesinin soyunun tükeneceğine ve tahttan çekilmek zorunda kalacaklarına dair endişelerin yayılmasına sebep oluyordu.
1996 senesinde, the Independent, Japonya’nın, bu varis problemine bir çözüm bulabilmek adına diğer eski hanedanlıklara elçiler gönderdiği haberini yazdı. Daha sonra Japonya, hanedanlığı kurtarmak için kadınların yasal olarak birincil varis olmalarına izin verip vermeme meselesini masaya yatırdı.
Neyse ki, 2006 senesinde bir erkek varis doğdu ve bu soy krizi bir başka gün çözülmek üzere tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.
3)Soyları bir tanrıçadan geliyor.
Bir Japon efsanesindeki inanışa göre Japon kraliyet ailesinin bir tanrıçadan geldiği göz önüne alındığı zaman, Japonya’da son zamanlardaki kadınların tahta çıkmasına izin verilip verilmeyeceğine dair tartışmalar daha da ilginç bir hal alıyor. Ayrıca yanlış okumadınız, tanrı değil, gerçekten de tanrıça soyundan geldiklerine inanılıyor.
Efsaneye göre, binlerce yıl önce imparator Jimmu, Amaterasu ile doğrudan bağlantısı olan bir soydan geliyordu. Şinto dininde Amaterasu, güneş tanrıçasıdır ve genellikle tüm evrenden sorumlu tanrıça olarak tasvir edilir. Bu tanrıçanın, mistik bir kılıç, parlayan bir mücevher ve bir ayna ile evrende dengeyi ve düzeni koruduğu söyleniyordu. Bu üç nesne, bugün hala resmi Japon imparatorluğunun krallık sembollerini oluşturmaktadır.
Bu soy, aynı zamanda Japon imparatorunun Şinto dininin dünya lideri olmasının da sebebidir. Pek çok hanedanlık ya miras yoluyla ya da ilahi bağlantılarla meşruiyet elde etmeye çalışmıştır ancak günümüzde Japon hanedanlığı ilahi bağlantıları olduğunu iddia eden son hanedanlardan biridir.
4)Dünya üzerinde sadece tek bir imparator kaldı, o da Japonya’da yaşıyor.
Şu anki Japon hükümdarı İmparator Naruhito, dünyadaki son imparatordur ve kalan en yüksek rütbeli unvana sahiptir. Birinci ve ikinci dünya savaşından sonra birçok imparator tahtlarını veya kafalarını kaybetti ve onların yerlerine yenileri de gelmedi. Japon hanedanı Amerikan işgalinin ardından 1945’te teslim olduktan sonra kısırlaştırılırken, geleneklerini ve unvanlarını ellerinde tutmalarına izin verildi.
Dünya üzerinde hala birkaç başka meşru hanedanlık olmasına rağmen Japon imparatoru dışında kimse imparator unvanına sahip değil. Avrupa’da son imparatorluk rütbesinin geçerliliği, İngilizler 1947’de Hindistan’ın kontrolünü kaybettiğinde son buldu.
İmparator Naruhito
5)İmparator Naruhito, Hirohito’nun torunudur.
İmparator Hirohito oldukça kötü bir üne sahiptir. En iyi anıldığı şekliyle, radikallerin ve militarist milliyetçilerin ısrarları doğrultusunda ülkenin kontrolden çıkmasına izin vermiştir. En kötü anıldığı durumda ise, Çin-Japon savaşı ve ikinci dünya savaşı sırasında, milyonların olmasa bile on binlerce insanın ölümünden sorumlu tutulan bir savaş suçlusu olarak görülmektedir.
Hirohito, diğer imparatorların aksine, nihai yenilgisinden sonra bile tahtını ya da hayatını kaybetmedi. Bunun aksine, çoğu insanın haberi olmadan 1989’da ölene kadar hüküm sürmeye devam etti.
1945’te yaşanan olayların ardından Japon monarşisinin devam etmesi, sadece dünyanın en eski hanedanınlığını canlı tutmakla kalmadı, aynı zamanda Hirohito’nun ailesini de tahtta tuttu. 2019 yılında tahta çıkan Naruhito, Hirohito’nun torunudur. Büyükbabası korkulan bir askeri lider ve koyu bir milliyetçiyken, Naruhito’nun öncelikleri arasında dünyanın karşı karşıya olduğu temiz su problemi yer alıyor.
Yine de Naruhito’nun Krizantem Tahtındaki yeri, insanlığın emperyal ve feodal geçmişinin çarpıcı bir hatırlatıcısıdır. Batılı okurların çoğu Hirohito’yu hiç zorlanmadan hatırlar ancak aynı kişiler Hirohito’nun hem oğlunun hem de torununun tahta geçtiği gerçeğinden habersizdir.
Hirohito
Yıllar boyunca tüm bu bilgileri yavaş yavaş öğrendikten sonra olayla ilgili orijinal anım yeniden odak noktam haline geldi. Monarşilere ve kendileri hakkında ortaya attıkları olağanüstü iddialara inansanız da inanmasanız da bu insanlar gerçekten özeldi.
20.yüzyılın en büyük tarihi figürlerinden biri olan imparator Hirohito’nun oğlunu gördüm; ailesinin kökleri peygamber Yeşaya’nın zamanına kadar dayanan ve tanrıça soyundan geldiğini iddia eden bir grup insan gördüm; büyük bir küresel savaşı kaybetmelerine rağmen geleneklerini ve tahtlarını ellerinde tutmayı başaran insanlar gördüm, ki bu tarihte başka hiçbir hükümdarın başaramadığı bir şeydir.
Ben gerçekten de çok özel bir şeye tanık oldum. O avludaki diğer insanlar bunu daha o anda biliyorlardı. Bense, yıllar sonra ancak şimdi, deneyimleme şansına sahip olduğum şeyin ciddiyetini ve önemini tam olarak kavrayabiliyorum.
Hital PAÇACI