Karayipler’in tropikal adaları, bugün plajları ve turkuaz sularıyla bilinse de, milyonlarca yıl önce devasa yırtıcıların hüküm sürdüğü bir vahşi doğaya ev sahipliği yapıyordu. Bilim insanları, Dominik Cumhuriyeti ve Porto Riko’da bulunan fosillerle, timsah benzeri sebecid adı verilen etobur canlıların varlığını doğruladı. Bu keşif, Karayipler’in paleontolojik tarihine yeni bir ışık tutarken, adaların bir zamanlar dev yırtıcılarla dolu bir ekosisteme sahip olduğunu ortaya koydu. Proceedings of the Royal Society B dergisinde yayımlanan çalışma, bu gizemli canlıların hikayesini ve Karayipler’in biyolojik geçmişini anlamak için önemli ipuçları sunuyor.
Gizemli Dişler ve İlk Keşifler

Hikaye, yaklaşık 30 yıl önce Küba’da bulunan iki fosil dişiyle başladı. 18 milyon yıl öncesine tarihlenen bu dişler, ince, konik yapıları ve keskin, tırtıklı kenarlarıyla dikkat çekiyordu. Bu özellikler, dişlerin bir apex yırtıcıya, yani besin zincirinin tepesinde yer alan bir avcıya ait olduğunu gösteriyordu. Ancak o dönemde bilim insanları, Karayipler gibi adalarda bu tür büyük, karasal yırtıcıların var olabileceğine ihtimal vermiyordu. “Bu dişler ilk bulunduğunda, aklımıza gelen ilk soru şuydu: Bunlar ne?” diyor Florida Doğa Tarihi Müzesi’nde omurgalı paleontolojisi küratörü Jonathan Bloch.
Gizem, Porto Riko’da 29 milyon yıllık başka bir dişin bulunmasıyla daha da derinleşti. Tek başına dişler, hangi canlıya ait olduklarını belirlemek için yeterli değildi ve bu bulmacanın çözümü yıllarca bekledi. Ta ki 2023’ün başlarında Dominik Cumhuriyeti’nde bir araştırma ekibi, bir dişle birlikte iki omur fosili bulana kadar. Bu fosiller, sebecid adı verilen bir canlıya aitti ve Karayipler’in, bu dev yırtıcıların son sığınağı olduğu ortaya çıktı.
Sebecidler: Timsahın Çevik Kuzenleri
Sebecidler, Notosuchia adı verilen ve dinozorlar çağından kalma bir timsah benzeri sürüngen grubunun son temsilcileriydi. Modern timsahlardan farklı olarak, sebecidler tamamen karasal yaşam süren, dört uzun ve çevik bacağıyla avlarının peşinden koşan yırtıcılardı. Bazıları 6 metreye varan boylarıyla, adeta bir tazı gibi hızlı ve ölümcül avcılardı. Tırtıklı dişleri et yırtmak için özelleşmiş, derilerinde ise kemiksi plaklardan oluşan bir zırh bulunuyordu.
66 milyon yıl önceki kitlesel yok oluş, dinozorların ve Notosuchia grubunun çoğunun sonunu getirmişti. Ancak Güney Amerika’da sebecidler hayatta kalmayı başardı ve dinozorların yokluğuyla birlikte ekosistemin yeni apex yırtıcıları haline geldi. Yaklaşık 11 milyon yıl öncesine kadar Güney Amerika’da hüküm süren bu canlıların, Karayipler’de de var olduğu fikri ise bilim dünyasında şaşkınlık yarattı.
Karayipler’e Nasıl Ulaştılar?
Sebecidlerin Karayipler’e nasıl ulaştığı, bilim insanlarının çözmeye çalıştığı bir başka bulmaca. Güney Amerika ile Karayipler arasındaki açık deniz, karasal bir canlının yüzerek geçmesi için ciddi bir engel teşkil ediyor. Araştırmacılar, bu soruya yanıt olarak GAARlandia hipotezini öne sürüyor. Bu teori, milyonlarca yıl önce Güney Amerika ile Karayipler arasında geçici kara köprüleri veya ada zincirlerinin oluştuğunu ve kara canlılarının bu yolları kullanarak adalara ulaştığını savunuyor. Dominik Cumhuriyeti’nde bulunan fosiller, bu hipotezi destekleyen önemli kanıtlar sunuyor.
Eğer Küba ve Porto Riko’daki tırtıklı dişler de sebecidlere aitse, bu canlıların Karayipler’in ekosistemini milyonlarca yıl boyunca şekillendirdiği söylenebilir. “Modern ekosisteme bakarak böyle bir şeyi tahmin edemezdiniz,” diyor Bloch. “Büyük bir yırtıcının varlığı, Karayipler’in geçmişini hayal ettiğimizden çok farklı kılıyor.”
Adalar: Biyoçeşitliliğin Müzeleri
Bilim insanları, adaların “biyoçeşitlilik müzeleri” gibi işlev gördüğünü belirtiyor. Anakarada soyu tükenen pek çok tür, adalarda izole bir şekilde hayatta kalmayı başarıyor. Karayipler’deki sebecid fosilleri, bu teoriyi destekleyen çarpıcı bir örnek. Araştırma ekibinin lideri Lazaro Viñola Lopez, fosilleri bulduklarında hissettiği heyecanı şöyle tarif ediyor: “Fosili bulup ne olduğunu anlamak, tarif edilemez bir duygu.”
Karayipler’in tropikal bölgeleri, biyoçeşitliliğin en yüksek olduğu yerlerden biri olmasına rağmen, doğal tarihi büyük ölçüde bir sır perdesiyle örtülü. Paleontologlar, bu bölgelerde fosil bulmanın zorluklarına rağmen, yeni keşifler için umutlu. Geleneksel olarak, Karayipler’deki fosiller genellikle mağaralarda veya “mavi delik” adı verilen su altındaki çöküntülerde bulunuyordu. Bu alanlar, hayvanların sert koşullardan korunduğu veya yırtıcı kuşların avlarını bıraktığı yerler olarak fosillerin birikmesini sağlıyordu. Ancak bu tür yerler, daha çok yakın tarihe ait fosiller sunuyor ve derin zamanlara dair bilgi sınırlı kalıyor.
Yeni Bir Paleontoloji Çağı
Karayipler’de paleontoloji, adeta bir rönesans yaşıyor. Yerel bilim insanları, yeni fosil yatakları keşfedildiğinde hızlıca harekete geçiyor. Bölgedeki kuru ve kayalık araziler, fosillerin bulunabileceği nadir alanlar sunuyor, ancak rüzgar ve yağmur gibi doğal etmenler bu alanları hızla yok ediyor. Viñola Lopez, “Bu alanlar uzun süre dayanmıyor. Yol yapımı gibi çalışmalar sırasında fosiller ortaya çıkıyor, ama birkaç yıl içinde kayboluyor,” diyor.
Dominik Cumhuriyeti’ndeki sebecid fosilleri, tam da böyle bir tesadüf eseri bulundu. Yerel bir ekip, yol yapımı sırasında fosil yatağına rastladı ve Porto Riko Üniversitesi’nden bir yüksek lisans öğrencisi olan Elson Core, bu bulguyu meslektaşlarıyla paylaştı. Viñola Lopez, haberi alır almaz bölgeye giderek saha çalışmasına başladı.
Daha Büyük Keşiflerin Habercisi
Sebecid fosilleri, Karayipler’deki paleontolojik keşiflerin yalnızca başlangıcı olabilir. Son yıllarda bölgede, dev deniz sürüngenleri mosasaurların ilk kayıtlarından Hispaniola’daki en eski tembel hayvan fosillerine kadar pek çok önemli bulgu ortaya çıktı. Ayrıca, adanın yerli kemirgenlerinin yok oluşunda insan faaliyetlerinin rol oynadığına dair yeni bulgular da dikkat çekiyor. Viñola Lopez, “Sebecid, sadece buzdağının görünen kısmı,” diyerek bölgedeki keşiflerin devam edeceğini vurguluyor.
Karayipler’in milyonlarca yıl önceki vahşi dünyası, bugün küçük kuşların, yılanların ve timsahların doldurduğu bir ekosisteme dönüşmüş olsa da, bu fosiller bize adaların ne kadar zengin bir geçmişe sahip olduğunu hatırlatıyor. Bilim insanları, her yeni keşifle bu gizemli tarihin bir parçasını daha aydınlatıyor. Karayipler’in kayalık yamaçlarında veya tropikal ormanlarının altında, henüz anlatılmamış hangi hikayeler yatıyor? Bu sorunun cevabı, paleontologların bir sonraki büyük keşfiyle ortaya çıkacak.
Kaynak: Lazaro Viñola Lopez ve diğerleri, “A South American sebecid from the Miocene of Hispaniola documents the presence of apex predators in early West Indies ecosystems,” Proceedings of the Royal Society B: Biological Sciences (2025). DOI: 10.1098/rspb.2024.2891.