Louis Pasteur, çalışmalarıyla tıbbı değiştirmiş bir Fransız kimyager ve mikrobiyologdu. Mikropların hastalıklara neden olduğunu bulmuş; şarbon ve kuduz için aşılar geliştirmiş ve pastörizasyon işlemini yaratmıştı.
Hayatı
1822’de Fransa’nın Dole kentinde doğdu. 1846’da École Normale Supérieure’ün fen fakültesini bitirdi. 1847’de fizik ve kimya dalında doktora derecesini aldı. Pasteur, bu yıllarda izomerlik, kristal yapı ve optik etkinlik konularındaki çalışmalarıyla tanınmaya başladı.
1848’de Strasbourg Fen Bilimleri Fakültesi yardımcı kimya profesörü oldu. 1854’te Lille Fen Fakültesi’nde kimya profesörlüğüne yükseldi. Ecole Normale’de kurulmasını istediği araştırma laboratuvarının yöneticisi tayin edildi ve 1871’de çalışmaya başladı.
Bu laboratuvarda şarbon, tavuk kolerası ve kuduz gibi virütik hastalıklar; bağışıklık mekanizması ve aşı hazırlama teknikleri üzerinde çalıştı.
Pasteur, kuduz köpekler üzerine yaptığı çalışmaları daha güvenli hale getirmek için 1885’te eski bir imparatorluk şatosunu gereğine uygun olarak düzenleyerek,kuduz aşısı adına yapılan ilk adımı attı.
Pasteur, Strasbourg Üniversitesindeki görevi sırasında tanıştığı Marie Laurent ile 29 Mayıs 1849 tarihinde evlendi. Bakteriyolog olarak görev yaptığı süre boyunca, tıbbın ilerlemesine büyük katkılarda bulundu.
Tıp doktoru olmadığı için, doktorlardan tepki gördü. Pasteur, tepkilere rağmen çalışmalarını devam ettirdi. Pasteur, bakterilerin var olduklarına ve bunların hastalıklara yol açabileceği yolundaki düşüncesini sürdürdü. Louis Pasteur, 28 Eylül 1895 yılında Fransa’nın Saint-Cloud kentinde öldü.
Kuduz Aşısı
Pasteur’ün hastalıkların önlenmesi için Pierre Paul Émile Roux ile yaptığı çalışmalar sonucu aşı yöntemi geliştirildi. Pasteur, bu yöntemi tavşanlar üzerinde denedi. Daha sonra aşının kuduz hastalığı üzerindeki etkisini araştırmak için 11 köpek ile deney yaptı.
6 Temmuz 1885 tarihinde kuduz bir köpek tarafından ısırılmış olan 9 yaşındaki Joseph Meister’a kuduz aşısını uyguladı. Bu aşıyı hiç kullanmadan önce tıbbi doktor olmadığı için Pasteur tereddütte kalmıştı ve danıştığı kişilerin desteğiyle uygulama kararını almıştı.
Çocuğun sağlık durumu iyiye gitmeye başladı ve 3 ay sonra olumlu sonuç alındı. Bu başarı sayesinde Pasteur kahraman ilan edildi. Olumlu sonuçlar sayesinde Pasteur; 1887 yılında Pasteur Enstitüsü’nü kurdu
Aile ve eğitim
Louis Pasteur Fransa’nın Dole şehrinde, 27 Aralık 1822 tarihinde dünyaya gelmişti. Pasteur’ün babası bir tabakhane işçisiydi. Doğal olarak, bu aile pek de varlıklı değildi. Fakat ebeveynleri, oğullarının iyi bir eğitim alması gerektiği konusunda hem fikirdiler. Louis dokuz yaşındayken, sanat alanında ortalama yeteneğe sahip bir öğrenci olarak mahallelerindeki ortaokula kabul edildi.
Louis 16 yaşına geldiğinde, eğitimine devam etmek için Paris’e gitti. Ama bir süre sonra evini ve ailesini çok özleyip geri dönme kararı aldı. Kraliyet Üniversitesi’ne kaydolup Edebiyat fakültesinden mezun oldu. Okulda kalıp matematik alanında çalışmak istedi ancak final sınavlarında başarılı olamadı.
Fen bilimleri fakültesini okumak için Dijon şehrine taşındı. 1842 yılında, Paris’teki Ecole Normale’e başvurdu fakat giriş sınavını geçemedi. Tekrar başvuru yaptı. Kimyager ve bromun kaşiflerinden biri olan Antoine Balard’ın asistanı olarak mezun oldu. 1844 yılının sonbahar aylarında kabul edildi.
Kristal Bilimi
Louis, Balard ile çalışırken kristallerin fiziksel geometrisiyle ilgilenmeye başladı. Tartarik asit ve paratartarik asit denen iki asitle çalışmaya başladı. Bunlar aynı kimyasal bileşime sahipti. Fakat kristaller mikroskop altında incelendiğinde birbirlerinden farklı görünüyorlardı. Kimyasal olarak tıpatıp aynı olan maddeler nasıl farklı olabiliyorlardı ki? Louis bu kristalleri bir çözeltiye yerleştirdiğinde her iki maddenin de polarize ışığı farklı bir şekilde yansıttığını gördü.
Daha sonra, Louis bu iki asidin içindeki kristalleri titiz bir şekilde ayırmak için mikroskop ve anatomi alanında kullanılan bir iğneyi kullandı. İki türdeki kristalin, birbirlerinin birebir aynısı olduğunu keşfetti. Bu keşif, kimyasal bileşiklerdeki kiralitenin ilk kanıtı niteliğindeydi.
Bu alandaki tezi, 1847 yılında hem fizik hem de kimya alanında çift doktora yapmasını sağladı. Marie Laurent ile oradayken tanışıp daha sonra evlendiği Strasbourg Üniversitesi’nden 1848 yılında bir iş teklifi aldı. Üçü tifüsten (karahumma) ölen beş çocukları oldu ki bu olay Pasteur’ün bulaşıcı hastalıklara karşı olan ilgisini tetiklemiştir.
Fermantasyon ve pastörizasyon
Pasteur Strasbourg’tayken fermantasyon yani mayalanma hakkında çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar bira üretimi ve şarap yapımı endüstrisinde çeşitli gelişmelerle sonuçlandı. Louis 1854 yılında, yerel bir esnafın pancar suyundan yaptığı katkısız sirkelerin neden bozulduğunu öğrenmesine yardım edebilmek için Lille Üniversitesi’ndeki görevi kabul etti.
Pasteur katkısız sirkeyi ve bozulmuş sirkeyi mikroskop altında inceledi. Pancar suyunun mayalanmasına neden olan mayanın bir canlı organizma olduğunu biliyordu. Katkısız sirke üretilen fıçılarda sağlıklı maya bulunurken, bozulmuş sirkeyi ortaya çıkaranlar bir de mayaya zarar veren mikroskobik çıkıntılar içeriyordu.
Pasteur bu küçük “mikropların” içinde bulundukları sıvıyı kaynatarak öldürülebilecek canlı organizmalar olduklarını varsaydı ama maalesef bu işlem sirkenin tadını da etkileyecekti. Dikkatle yapılmış deneyler sonucunda; bozulmalara neden olan bu mikropların, sirkenin 50-60 santigrat dereceye (122-140 Fahrenhayt dereceye) kadar kontrollü olarak ısıtılması ve ardından da hızlı bir şekilde soğutulmasıyla öldürülebilir olduklarını keşfetti. Günümüzde bu işlem pastörizasyon olarak adlandırılmaktadır.
Kendiliğinden oluşum
1860’lı yıllarda birçok bilim insanı mikrobiyal yaşamın yalnızca havadan oluştuğunu düşünüyordu. Pasteur, havanın bu olaydan sorumlu olduğuna pek de inanmamıştı. Toz parçacıklarına yapışmış mikropların, havadan üremeleri için uygun bir ortama düştüklerinde çoğaldıklarına inanıyordu. Darwin’in “Türlerin Kökeni Üzerine” adlı kitabının yayınlandığı yıl olan 1859’da Louis Pasteur, mikropların yalnızca ana mikroplardan meydana geldiklerini kanıtlamak için işe koyuldu.
Havadaki tozun mikrobiyal bulaşma taşıyabileceğini göstermek için besleyici bir et suyunun steril solüsyonlarını içeren kapları farklı yerlere götürdü. Daha sonra kapların üstlerini açıp havaya maruz kalmalarını sağladı. Aşırı yoğunluktaki toz parçacıkları içeren düşük rakımlarda bulunan kapların, havanın daha temiz olduğu yüksek rakımlarda havaya maruz kalanlardan çok daha fazla mikropla kirlendiğini açığa çıkardı.
Muhalifler mikropların kendiliğinden oluşmasına neden olan şeyin hava olduğunu iddia ederken, Pasteur basit ve zekice bir yöntem geliştirmişti. Özel “kuğu boyunlu” cam kaplar kullanmaya karar vermişti. Bu kapların tepesi, hava sirkülasyonuna izin veren ancak aynı zamanda tozu hapseden S şeklinde bükülmüş kavisli bir kaptı. Besleyici et suyu böyle bir kaba yerleştirildiğinde, hiçbir zaman mikrobiyal büyüme göstermedi ki böylelikle kendiliğinden oluşum varsayımını çürüttü.
İpek böceği krizi
Louis Pasteur’den ipek böceklerini etkileyen bir hastalığın araştırılması için bir komisyona başkanlık etmesi istendi. Mikroskop yardımıyla araştırmasını yaptığında yetişkin güvelerin ve enfekte olmuş ipek böceklerinin vücutlarında yuvarlar oluştuğunu gördü. Yuvarlı yetişkin güvelerin üremelerine izin verildiğinde hastalıklı yumurtalar bıraktıklarını fark etti.
İpek üretimi yapan çiftçilere bu yuvarlara sahip olan tüm yetişkinleri diğerlerinden ayırmalarını ve sadece sağlıklı yetişkin ipek böceklerinin üremesine izin vermeleri hakkında yol gösterdi. Ne yazık ki, sonraki baharda “sağlıklı” olan güveler yüzlerce hastalıklı yumurta ürettiler. Pasteur nedenini keşfetmek için çalışmalara başladıktan sonraki iki yıl boyunca birçok eleştiriyle karşı karşıya kaldı.
Yuvarlı güveler gerçekten bir hastalığa yakalanmışlardı. Ama aslında ipek böceklerini öldüren bir değil iki hastalık vardı: yuvarlar bir tür mikroptu. Pasteur daha önce şüphelenilmeyen ikinci bir hastalık olduğunu tespit etti. Ayrıca sıcaklık, nem ve sanitasyon gibi çevresel koşulların her iki hastalığın duyarlılığını etkilediğini belirledi. Bu çalışma, epidemiyoloji biliminin temellerinin atılmasına yardımcı oldu.
Aşılar
Louis Pasteur, 1879’un bahar aylarında tavuk kolerasına neden olan hastalık mikrobunu izole ettiğinden emindi. Testler, şüpheli mikrobu içeren bir çözelti ile aşılanmış tavukların hepsinin bu hastalığa yakalandığını ortaya çıkardı. Öğrencilerine belirli zamanlarda farklı kuşların aşılanması talimatını veren Pasteur, Paris’e tatile gitmek için laboratuvarından ayrıldı.
O yokken bir grup kolera mikrobu kazara dışarıda bırakıldı ve kurudu. Öğrenciler, bu hasarlı mikrobun verildiği tavukların hastalanıp hastalanmayacakları konusunda endişeliydi. Pasteur geri döndüğünde, tavukları yeni bir kolera mikrobu grubu ile aşılamaya başladılar. Birkaç gün sonra Pasteur, “işe yaramaz” mikrop verilen tavukların enfekte olduklarına dair hiçbir işaret göstermediklerini fark etti. Pasteur’ün bu gözlemi, onu bir mikrobun öldürücülüğünün yapay olarak değiştirilebileceğinin keşfine götürdü.
1882 yılında, Pasteur kuduz problemine dikkat kesilmişti. Kuduz, tükürük dahil enfekte olmuş bir kurbanın vücut sıvılarıyla temas edilmesinden sonra yayılmaktadır. Kuduz bir hayvan tarafından ısırılmak çok tehlikeli ve genellikle ölümcüldür. Pasteur kuduz olmuş hayvanların tükürüklerini ve dokularını inceledi fakat hastalığa neden olan mikroorganizmayı bulamadı. Ancak bugün, kuduzun Pasteur’ün kullandığı mikroskopla göremediği kadar küçük bir virüsten kaynaklandığını biliyoruz.
Louis Pasteur çalışmalarını yaparken, deneyleri için güvenilir olabilecek bulaşıcı bulguya ihtiyaç duymuştu.
Birkaç adamın kuduz bir köpeği tutmasını istedi ve böylelikle çalışması için köpekten biraz örnek almış oldu. Tükürüğü bir şişede biriktirebilmek için hayvanın ağzını açmasına zorladı ama ne yazık ki bu zorlu iş, enfekte olmuş hayvan tükürüğünün test hayvanlarına enjekte edildiğinde güvenilir bir şekilde kuduz üretilmesine yardımcı olmadı. Pasteur tahlil ve deney yoluyla “sorumlu unsurun” hastalığı üretmek için bir kurbanın omuriliğine ve beynine enjekte edilmesi gerektiğini buldu.
Louis Pasteur, hastalığın zayıf bir formuyla aşılamanın ardından, daha saldırgan tedavilerin bağışıklık kazanmaya yardımcı olacağından emindi. Görünmez “sorumlu unsurun” nasıl zayıflatılacağı sorunu, enfekte olmuş dokuyu kurutmak için özel bir şişe icat etmiş olan asistanı tarafından çözüldü. Pasteur, bulaşıcı unsur ne kadar uzun süre kurutulursa, enjekte edildiğinde kuduza neden olma olasılığının o kadar düşük olduğunu buldu.
Louis Pasteur, hayvanların kuduza yakalanmaması için güvenilir bir şekilde koruyan aşılama protokolünü geliştirdi. Köpeklere 12 günlük bir sürede, düzenli olarak artan bir dizi etkili kuduz enjeksiyonundan sonra, kuduz alıntısı doğrudan beyinlerine enjekte edildi.
Louis Pasteur’e göre köpeklerin her biri kuduza karşı koydu. Louis bu çalışmayı insan üzerinde uygulamakta doğal olarak emin değildi. Hastalığa neden olan mikroorganizmayı halen göremediği için sadece kurutmanın etken unsuru zayıflattığını gösteren deneysel verilere sahipti. Ya bir insana iğne yapmış ve o insanın kuduza yakalanmasına sebep olmuşsa?
6 Temmuz 1885’teki acil bir durum Pasteur’ü harekete geçirmişti. Dokuz yaşındaki Joseph Meister kuduz bir köpek tarafından defalarca ısırılmıştı. Durum ciddiydi; Pasteur kuduz tedavisini başarılı bir şekilde uygulayamazsa, çocuğun kuduz olacağı ve korkunç bir şekilde öleceği kesindi. Pasteur istemese de bu acı verici tedaviyi uygulamayı kabul etti. Tüm kaygılarına rağmen Louis’nin aşıları başarılı oldu ve Joseph Meister tamamen iyileşti.
Louis Pasteur Saygınlık ve ölüm
Pasteur 1873’te, Fransız Tıp Enstitüsü’nde bir emsal olarak seçildi. Fransız Hükümeti 1888’de, araştırmasına devam ettiği ve tıp fakültesi dekanı olarak görev yaptığı Paris’te Pasteur Enstitüsü’nün kurulması için bir fon hazırladı. 1895’te laboratuvarında yarı zamanlı bir şekilde çalışırken, felç yüzünden son zamanlarını yaşıyordu. Louis Pasteur 28 Eylül 1895’te hayatını kaybetti. Son sözleri, “İşe yaramak zorunda; biri mutlaka işe yaramalı, ben elimden geleni yaptım,” olmuştur.
Alıntılar
“Bilimin ve barışın, cehalet ve savaşa galip geleceğine; ulusların, yok etmek için değil öyle ya da böyle düzeltmek için birleşeceğine ve geleceğin, insanlığın acı çekmek uğruna en çok şey yapanlara ait olacağına kalpten inanıyorum.”
“Yunanlar bunların gizemli gücünü anladılar: dilimizdeki en güzel sözcüklerden biri olan ‘heyecan’ ve ‘içimizdeki Tanrı’.”
“Gözlem alanlarındaki şans, hazırlanmış bir zihne yardım eder.”
“Bilim hiçbir ülkeyi tanımaz çünkü bilgi, insanlığa aittir ve dünyayı aydınlatan bir meşaledir.”
“Uygulamalı bilimler adının verilebileceği bir bilim kategorisi yoktur. Onu taşıyan ağacın meyvesi olarak birbirine bağlı bilimler ve bilimlerin uygulamaları vardır.”
“Evren asimetriktir ve ben, yaşamın evrenin asimetrisinin veya dolaylı sonuçlarının doğrudan bir sonucu olduğuna ikna oldum.”
“Gelecek nesil, bir gün modern materyalist filozofların aptallığına gülecek.”
Büşra EKİZ