Henüz Hubble Uzay Teleskobu’nun fırlatılmasına 10, ilk Mars gezgininin kızıl gezegene ayak basmasına 17 yıl varken, 1980 yılında Tüm zamanların en başarılı bilim kitaplarından biri olmaya devam etmesinin sebebi; önde gelen bir gökbilimci olan Sagan’ın, aynı zamanda uzman bir iletişimci ve hikaye anlatıcısı olmasıdır. Bilimin modern çağda neden önemli olduğunu açıklamak ve karşılaştığımız risklere dikkat çekmek amaçlarından birkaçıdır.
Bilimsel yazılarına ek olarak Sagan, burada gösterilen Viking Mars inişçilerine yaptığı katkılarla da tanınır. (NASA/JPL)
Sagan, distopik bir gelecek hayal etmek yerine bunun tasvirini tarihsel geçmişi kullanarak yapmayı tercih etmiştir. 2000 yıldan biraz daha uzun bir süre önce, İyonya’daki Yunan kolonisi bilim öncesi bir kültüre dönüştü. Ve büyük kütüphanesiyle İskenderiye dünyanın entelektüel başkentiydi.
Bununla birlikte bu çağda keşfedilen bilimsel bilgiler çok az geliştirildi. Ve ilerleyen 15 yüzyıl içinde birçoğu unutuldu. Modern toplumu benzer bir kaderin beklemediğinden emin olmak için, onları ilgisizliğe iten sosyal güçler hakkında bilgi edinmek ve bir şeyleri anlamak aydınlatıcı olabilir.
İlk Bilim Adamları
Dünyadaki ilk bilimsel kültür (yaklaşık 2500 yıl önce), Doğu Ege Denizi’nin adaları ve kıyıları arasında yer alan bir Yunan kolonisi olan İyonya’da kuruldu (bugün kabaca Türkiye’nin batı kıyısı). İyonya, Yunanistan ile Doğu Asya Medeniyetleri arasında bir ticaret kavşağındaydı. Bu tür bölgelerde sıklıkla olduğu gibi bu bölgede de çeşitli kültürler hakim oldu. Farklı inanç sistemleri kabul edildi. Adaların ve girişlerin fiziksel olarak kesilmesi, bölgeye tek bir dünya görüşünün hakim olmasına engel oldu.
M.Ö. 600-400 yılları civarında İyon Uyanışı olarak bilinen bir dönem başladı. İyonyalılar batıl inancı reddettiler. Ve dikkate değer bir fikir ortaya çıktı: Evren bilinebilir. Bu fikir aynı zamanda doğa kanunlarının açığa çıkmasına izin veren bir iç düzen sergiler.
Zamanın düşünürleri, ellerini kirletmeye alışmış olan denizcilerin, çiftçilerin ve esnafların çocuklarıydı. Bir şeyler inşa edip tamir ettiler ve nasıl çalıştıklarını anladılar. İyonya’da deneyler çok değerliydi.
İyonya düşünce tarzı; bir dizi önemli bilim insanı ve mühendisin ortaya çıkmasına yol açtı. Thales of Mile, dünyayı batıl inanç olmadan açıklamaya çalışan, binaların yüksekliğini belirlemek için bir gölgenin uzunluğunu ve ufkun üzerindeki güneşin açısını kullanan bir geometriydi.
Usta mühendis Theodorus; anahtarı, cetveli, dülger gönyesini, torna tezgahını ve hatta merkezi ısıtmayı icat etmekle tanınır. Empedokles; göremediğimiz ve çoğu zaman hissedemediğimiz, ancak üzerimize sürekli baskı uygulayan bir hava atmosferinde yaşadığımızı kanıtladı.
Hayattaki amacı sorulduğunda, Anaxagoras: ‘Güneşin, ayın ve göklerin araştırılması’ diye cevap verdi. Ayın yansıtıcı güneş ışığı ile parladığını öne süren ilk kişiydi. Ve evreleri için bir teori geliştirdi. Demokritos, ‘atom’ kelimesini icat etti. Şekillerin hacimlerini çok az sayıda ince levhalar halinde keserek hesaplamayı hayal etti ve integral hesabın kapısını çaldı.
Büyük Kütüphane
İskenderiye, İyonya’da yakılan entelektüel ateşi miras aldı. Büyük İskender dışında başka biri tarafından kurulan bu şehirde ilim ve bilginlik kendiliğinden gelmiş oldu. Alexandar, öğrenmeyi teşvik etti.
Hangi söylentilerin doğru olduğunu söylemek zor olsa da; çoğu zaman dünyanın ilk dalgıç hücresiyle denizin altına inmesi, farklı dinleri karşılamas ve diğer şeylerin yanı sıra egzotik bitkilerle hayvanları toplamasıyla tanınır. Ancak İskenderiye’nin en önemli mücevheri, muhteşem bir kütüphanesinin olmasıydı.
Kütüphane aslında İskender’in imparatorluğunun Mısır bölümünü miras alan Yunanlılar olan Ptolemaios hanedanı tarafından inşa edilmişti. Antik dünyanın tüm bilgilerini biriktirmek için hatrı sayılır miktarda servet harcadılar. Limana yanaşan gemiler kaçak mallar için değil kitaplar için aranacaktı.
Bulunan parşömenler, sahiplerine iade edilmeden önce zahmetli bir şekilde elle kopyalandı. Ptolemaioslar, kütüphaneleri satın almaları için yurtdışına ajanlar gönderdiler. Muhtemelen unutulmaz bir olayda, Atinalılardan eski trajedilerin resmi devlet kopyalarını güvence altına aldılar. Ve muazzam bir nakit depozito bırakarak belgelerin iade edilmesini garanti ettiler. Ptolomy bilgiye altın ve gümüşten daha çok değer veriyordu. Orijinaller İskenderiye’de saklandı. Kopyalar Atina’ya geri gönderildi.
İskenderiye’de de yeni bilimsel bilgiler üretildi. Burada Eratosthenes dünyanın çapının doğru bir tahminini yaptı. Ve İspanya’dan batıya yelken açarak Hindistan’a ulaşabileceğinizi savundu. Hipparchus yıldızların yaratıldığını, yok edildiğini ve evrende yüzyıllar boyunca yavaşça hareket ettiğini düşünüyordu. Öklid, geometri üzerine 1500 yıl sonra Kepler ile Newton’a ilham verecek bir ders kitabı yazdı.
Modern bilimsel bilginin tohumları, 2000 yılı aşkın bir süre önce İyonya ve İskenderiye’de ekildi. Ancak İtalyan rönesansına kadar yeniden canlanmadı. Peki ne oldu? Ve bu uygarlıklardan bize kendi potansiyel geleceklerimiz hakkında neler öğretebilir?
Ne Oldu?
İyonyalılar doğanın kanunlarını çıkarmak için deney ve gözlemlere güvenirken, Pisagor her şeyin düşüncenin gücüyle çıkarılabileceğini öğretti. Tarikat matematiksel gösterilerden memnun kaldı. Ve gerçeğin yalnızca insan zihninden anlaşılabileceğini savundu. Bu tür bilgilerin genellikle tehlikeli olduğu düşünüldü ve halktan gizlendi.
Pisagorcular, çelişkili bakış açılarının açık tartışılmasını savunmadılar. Bu şekilde, bilimsel bir düşünce okulu yerine daha çok Ortodokslar gibi hareket ettiler. Pisagorculuğun bu yönleri, grubun düşüncelerdeki hataları düzeltmesi matematik ve bilimdeki ilerlemeyi engelledi.
Pisagor çevresinde Apollon’un oğlu olduğu ve bir zamanlar yeraltı dünyasını ziyaret ettiği gibi çeşitli efsaneler türetildi. Dönüşü bu 17.yüzyıl tablosunda tasvir edilmiştir. (wiki)
‘Çatışan bakış açılarının özgürce yüzleşmesini savunmadılar. Bunun yerine, tüm Ortodoks dinler gibi, hatalarını düzeltmelerini engelleyen bir katışık uyguladılar.’ – Carl Sagan. Düşünme ve felsefe yapmak, yalnızca toplumun üst sınıflarının işi olarak kabul edilirken, ellerinizle uğraşmakla ilgili herhangi bir görev kölelere ve işçilere ayrıldı.
Sagan’a göre, ‘Platon gökbilimcileri gökler hakkında düşünmeye, ancak onları gözlemleyerek zaman kaybetmemeye çağırdı’. Xenophon’un görüşü, ‘Mekanik sanatlar olarak adlandırılan şey, sosyal bir damgalama taşır. Ve şehirlerimizde haklı olarak kabul görmemiştir.’. Böyle bir ortamda İyon Uyanışının deney ve keşif yöntemlerinin varlığı imkansız olurdu. Kültür yavaş yavaş Platon gibi insanların daha katı dogmalarına yol açtı. Ve İtalyan rönesansına kadar tekrar gün yüzüne çıkmadı.
Benzer bir kader İskenderiye Kütüphanesi’ni de bekleyecekti. Kütüphane, sanıldığı gibi bazı dehşet verici olaylarda yanmamıştı. Muhtemelen zamanla destek eksikliğinden ve bakımsızlıktan yok edildi. Entelektüellerin siyasi nedenlerle şehirden atılmasıyla kütüphanenin düşüşü (M.Ö. 145 civarında) başladı.
Sonraki birkaç yüzyıl boyunca, kütüphanenin önemi küçülmeye devam etti. Üyelikler, M.S. 270 civarında sıfıra düştü. O sırada binalardan bir şeyler kaldıysa bile muhtemelen bir isyan ve imparatorluk karşı saldırısıyla 275 yıllarında yıkıldılar. Kütüphane hafızalarda soluk bir anı olarak kaldı.
‘Bence medeniyetimizin sağlığı, kültürümüzün temelleri hakkında farkındalığımızın derinliği ve geleceğe olan ilgimiz, kütüphanelerimizi ne kadar iyi desteklediğimizle test edilebilir.’– Carl Sagan
Çıkarım
Bugün yapmamız gereken bir seçim var. İyonyalılar veya İskenderiyeliler gibi olabiliriz. Ve yeni fikirlere açık bir toplum yaratmaya, fayda sağlamaya çalışabiliriz. Ya da Pisagor ile Platon gibi olmayı seçebiliriz. ‘Rahatsız edici gerçeklerin bastırılmasında; bilimin küçük seçkin sınıf için saklanması gerektiği duygusu, deneylerden hoşnutsuzluk ve mistisizmin kucaklanması… insan girişimini geri püskürtebilir.’
Hangisini seçeceksin?
Büşra Betül Öztürk