Gezegenimizin en yabani ve en uzak kara parçası olan Antarktika, en el değmemiş bölgesi olarak da biliniyor. Fakat yeni bir çalışma, 200 yıllık insan aktivitesinden sonra bu buzdan kıta üzerinde insan elinin değmediği ve insan etkisinin hissedilmediği çok az alan kaldığını ortaya koyuyor.
Antarktika’nın yüzde 99.6’sının gelişmemiş ve yabani veya vahşi bölgeler olduğu düşünülse de, bu alanların parçalanmış, kıtanın kendi biyoçeşitliliğinin çoğunu taşımayan alanlar olduğu biliniyor. Bu çeşitliliğin fazla olduğu alanlar ise genelde araştırma merkezleri ve turist kümelenmelerinin olduğu yerler olarak karşımıza çıkıyor.
Wits Üniversitesi doğal kaynakları koruma araştırmacısı olan Bernard Coetzee’in bu konuda söyledikleri bize durumu özetliyor.
Kıtadaki biyoçeşitlilik savunmasız kalıyor

“Uzak olarak düşündüğümüz bu topraklarda, özellikle biyoçeşitliliğin yüksek olduğu buzsuz ve kıyı bölgelerde insan aktivitesinin ne kadar geniş çaplı olduğunu görebiliyoruz…
Bu durum da, kıtanın vahşi olarak nitelendirilen çok büyük bir kısmının önemli biyoçeşitlilik alanlarını içermediğini bize gösteriyor. Fakat bu vahşi toprakların kalanını korumak için hala fırsatımız var.”
Antarktika’daki insan etkinliğine dair 2.7 milyondan fazla rapordan oluşan 200 yıllık bir veri seti gösteriyor ki, eskiden el değmediği ve insan etkisinden uzak olduğu düşünülen alanlar şu an Antarktika’nın üçte birinden daha az bir bölgeyi kaplıyor. Yine ne yazık ki, bu doğal mabetler giderek azalma eğiliminde.
Rahatsız edici olan şu ki, bırakın şehirleşmeyi, tarımı veya sanayiyi; sadece bilimsel ve turistik amaçla yapılan insan aktiviteleri bile gezegenimizin en güneyinde konumlanan kıtadaki biyoçeşitliliği savunmasız kılmaya yetiyor.
Azalan bu vahşi doğa çok ciddi bir koruma gerektiriyor. Fakat insan aktivitesinin bu biyoçeşitlilik üzerine etkileri çok kapsamlı çalışılmış bir alan değil. Bu da burada doğa kaynakları koruma araştırmacılarının bu alanda çalışmaları için düzgün bir rehber olmadığı anlamına geliyor.
Avustralya Monash Üniversitesi’nden biyolog Rachel Leihye göre bu durum ilk bakışta çok umut vaat etmese de elimizde bulunan bazı çıktıların yabani yaşam ve biyoçeşitlilik için yeni koruma alanları yaratma konusunda önemli adımların atılması gibi ciddi fırsatlarımız var. Örneğin yapılan bu yeni çalışmada, Antarktika’nın önemli kuş alanlarının sadece yüzde 16’sının az miktarda etkilenmiş bölgelerde olduğu görüldü. Geri kalan alanların bir kısmının da özel şekilde korunan bölgelerde olduğu belirtiliyor.
Bu kıtaya kısa ziyaretler bile etki ediyor

Fakat herkesin bir arada bu konuda anlaşmaya varması zor olabilir. Antarktik Anlaşması, bu bölgede insan aktivitesinin kısıtlanması adına 29 tarafın fikir birliğine varmasını gerektiren bir bağlayıcılık içeriyor. Bu kadar küresel ölçekte bir çıkar ilişkisi varken, yeni verilerin ikna edici olması çok
büyük önem arz ediyor.
Bu çalışma, herhangi bir anlaşmazlığı ortadan kaldırmak adına insan aktivitesinin Antarktika’daki biyoçeşitlilik üzerine etkilerini haritalandırdı. Gerçekten orta kısımda kalan uzak bölgeler dışında, koca kıtada neredeyse insanların ayak basmadığı hiç yer kalmadığı gösterildi.
Bu kıtaya kısa ziyaretlerin bile azımsanamayacak derecede etkili ve kümülatif sonuçlar ortaya çıkardığının gündeme gelmesi, bu ikna edici araştırma iddiaları için epey önemli.
Vahşi yaşam için eski tanımlamalar, bazı şeyleri gözden kaçırarak bu geçici ziyaretlerin Antarktika’nın florası ve faunası için görmezden gelinecek kadar küçük etkiler yapabileceğini veya hiç etki yapmayacağını varsayıyordu.

Buna ek olarak insan kaynaklı küresel ısınma ve kirliliğin bu buzdan kıtanın sınırlarına ulaştığı diğer çalışmalar tarafından da vurgulanmakta. Araştırmacılar bu kıtanın neden bu kadar kırılgan olduğu konusuna ise şu şekilde açıklık getiriyor:
“Bu etkiler Antarktika’nın hassas kara yapısının üzerinde tekrarlı bir şekilde yapılan insan aktiviteleri nedeniyle artma eğiliminde. Bu doğal toprak yapısının ve canlılığının genel olarak yavaş bir yaşam
döngüsüne sahip olması ve normalden daha zor kendini yenilemesi, kırılganlık riskini artırıyor.”
Daha önceki vahşi yaşam tanımlamalarının yaptığı hata gibi, geçici insan aktivitelerinin görmezden gelinmesi, Antarktika’yı artan bir tehlikeyle karşı karşıya bırakıyor.
Araştırmacılar, bu verilerin Antarktika Anlaşması’na bağlı partilerin ikna edilmesi konusunda yeterli olmasını umut ediyor. Bu dev buzulun yok olmadan korunması ve barındırdığı yabani toprakların insan etkisinden uzak kalması için, üzerindeki koruma alanlarının genişletilmesi araştırmacıların en büyük beklentisi durumunda.
Bu çalışma Nature dergisinde yayınlanmıştır.
Deniz Özdemir