İnsan evrim geçiren bir tür olduğundan, insanlık tarihinin en önemli ölüm nedeni olan çeşitli hastalıkların ve salgınların yayılmasına neden oldu. Tarih boyunca, farklı geleneklerden, dinlerden ve kültürlerden gelen farklı inançlar, bu tür olayların tanrılar tarafından insanlığa bir ders olarak gönderildiğine inandılar.
Her nasıl oluştuysa tüm bu büyük pandemiler bir şekilde sona ermiştir, ancak sormamız gereken asıl sorular:
– Nasıl sona erdi?
– Tıp, hijyen kelimesini dünyaya entegre edecek kadar gelişmiş miydi?
– Enfekte olanların çoğu öldü mü?
Belki de bunun ilahi güç tarafından yönetilen bir şey olmadığını, insanlık tarafından kontrol edilebilecek bir doğa olayı olduğunu fark etmeye başladılar. Daha iyi anlamak için, tarihin bazı büyük pandemilerini inceleyip nasıl sona erdiklerini ve pandemilerin insan davranışlarını nasıl etkilediklerine gelin birlikte bakalım.
Jüstinyen Veba Salgını (541-549 MS)
Jüstinyen Vebası, Avrupa’da meydana gelen en kötü salgınlardan biriydi. Dünyada ölüm sayısını milyonlara ulaştıran ilk büyük pandemiydi. Yersinia Pestis adlı bir bakteriden kaynaklan bu pandemi, (insandan insana değil) sıçanlar tarafından bulaşan bir hastalıktı.
Görünüşe göre bu salgın Mısır’da başladı ve aylık yapılan tahıl taşımacılığıyla Bizans İmparatorluğu’na yayıldı. Buradan Avrupa, Asya, Kuzey Afrika ve Uzak Doğu’nun çoğuna yayıldı. Bir yıldan kısa bir sürede pandemi dünya çapına yayılmıştı.
Bu pandemi nedeniyle yaklaşık elli milyon kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Ancak, salgının yaşı ve yıkıcılığı nedeniyle kesin bir ölüm sayısı söylemek çok zordur. Tarihçiler ve araştırmacılar; Jüstinyen Vebasının, dünya nüfusunun % 50’sini öldürdüğünü tahmin ediyor.
Tıbbi bilgi ve teknolojik gelişmelerin eksikliği nedeniyle, o zamanlar insanlar bu vebanın nasıl yayıldığını anlamadılar, bu nedenle yayılmayı durdurmak için herhangi bir önlem alamadılar. Almayı öğrendikleri tek önlem, hasta olanlardan uzak durmaktı!
Uzun ve acı dolu 9 yılın ardından, veba bitti ve insanlar böyle bir olayı bir daha asla yaşamayacaklarını sandılar…
Kara Ölüm / Hıyarcıklı Veba (1347–1351)
İnsanlığın yaşadığı ikinci ve en yıkıcı salgın, Hıyarcıklı Veba olarak da bilinen Kara Ölüm’dür. Dört yıl süren bu salgın nedeniyle 200 milyondan fazla insanın öldüğü tahmin ediliyor. Hıyarcıklı Veba’nın Kırım’daki küçük bir koloniden Sicilya’ya getirildiği söyleniyor. Oradan sonra veba Avrupa’yı ve bir yıl sonra dünyanın geri kalanını ele geçirdi.
İnsanlık hala neler olup bittiğini tam olarak anlamamıştı, bu nedenle kendilerini bu hastalıktan nasıl koruyacaklarını bilmiyorlardı. Birçoğu hala, ilahi gücün bir işareti olduğuna inanıp provakatif insanların yol açtığı savaşlar nedeniyle ilahi gücün insanlığı lanetlediğini düşünüyorlardı.
Ancak, 1348’de Venedik Eyaleti’nin aklına karantina fikri geldi! Kara ölüm salgını sırasında Venedik limanına gelen her denizci, herhangi bir hastalık göstermediklerini kanıtlamak için otuz gün boyunca karantinada kaldılar.
Sadece Venedik’e gelen herkesin Hıyarcıklı vebadan etkilenmediğinden emin olmak için bu süre daha da uzatıldı, kırk gün yapıldı.
Pieter Bruegel – Ölümün Zaferi. Bir veba dalgası sırasında göründüğü gibi, ölümün insanları ayrım gözetmeksizin götürdüğü harap bir manzarayı gösteriyor. (Kaynak: Museo del Prado)
Venedik tarafından Karantina olarak adlandırılan bu yeni sistem, 1350’de Avrupa’nın çoğunda uygulandı. Bugüne kadarki en yüksek ölüm sayısına ulaşsa bile Hıyarcıklı vebanın sona ermesinin asıl nedeni karantinanın uygulanmasıdır.
17. Yüzyıl Büyük Veba
Büyük veba, 100.000’lik düşük ölüm sayısı nedeniyle daha küçük bir pandemi olarak kabul edilse bile, bu pandemi döneminde yeni bir adım atıldığı için bahsedilmeye değer.
İngiltere (bir ada olması nedeniyle), veba kendi bölgelerine girerse yıkıcı olacağını biliyordu. Bu yüzden bunu önleyecek bir şey bulmak zorunda kaldı.
Vebanın ülkeye girmesini engelleyemeyeceklerini biliyorlardı, ama belki de veba olanları tespit edip şehrin dışında bir yere gönderirlerse, geri kalanları kurtarabilirlerdi. Bu veba tıpkı diğerleri gibi hayvanlardan bulaşmıştı. Bu nedenle, Londra’daki yetkililer şehirdeki tüm köpekleri, kedileri ve bölgedeki diğer hayvanları öldürmek zorunda kaldılar.
Büyük Veba (1665) (Kaynak: Tudors and Stuarts)
Dahası, Londra yetkilileri tüm yerlerin kapatıldığından emin oldular. Böylece çoğu insan evlerinde oturacaktı. Bunun sonucunda vebanın yayılma potansiyeli azaldı. Ancak, yeterli olmadığını biliyorlardı. Bu yüzden izolasyon ile geldiler! Tüm hasta insanları kırsal alana götürerek onları ölüme terk ettiler.
Enfekte insanların bulunduğu evlere kızıl haç çizildi. Bu evlere giriş-çıkış yasaklandı. Geceleri, karavanlar şehri dolaşarak cesetleri topladı.(vebayı hala hayatta olanlardan uzak tutmak için)
Bu pandemi sadece 18 ay sürdü. Bunun nedeni insanların bu doğal kaosa karşı savaşmasıdır.
Kolera (1817–1923)
Bu salgın dünyayı bir kez daha kasıp kavurdu. Diğerlerinden farkı insanlık tarihinde ilk kez bir pandeminin kaynağının bulunmasıdır. 1854’te İngiliz doktor John Snow Kolera’nın kaynağını tanımlamayı başardı. Bu bakteri bağırsakları etkiliyordu.
Genellikle kirli su yoluyla ya da dışkıyla kirlenmiş ürünlerden bulaşıyordu. İnsanlar su kaynaklarını temizlemenin yollarını bulmaya ya da en azından kullanmadan önce suyu kaynatmaya başladığı zamanlardı.
New York’ta merkez cadde hastanesindeki hastalar (Kaynak: NYPL Digital Collections)
John Snow’un yaptığı keşif, tıp sektöründeki artan siyasi tanıtımdan kaynaklanıyordu. İnsanlar pandemilerin doğal bir eğilim olduğunu kabul etmeye başladı, bu da insanlığın her zaman pandemiye meydan okuyacağı anlamına geliyordu. Ne yazık ki, bu bakteri hala üçüncü dünya ülkelerinde mevcut.
Çiçek hastalığı (18. yüzyıl – 19. yüzyıl)
Bu, bir pandemiden çok sıklıkla rastlanılan bir hastalıktır. Ama tıpkı diğerlerindeki gibi bir pandemi olarak başladı. Çiçek Hastalığının 18. yüzyılın sonlarında Hindistan’dan geldiği ve o zamanlarda Hindistan’dan çok fazla ihracat yapıldığı için tüm dünyaya çok kolay bir şekilde yayıldığı varsayılmaktadır.
Bu son derece ciddi olan virüs, bulaşıcıydı ve vücudun her yerinde küçük sivilcelere neden oluyordu. Edward Jenner büyük bir adım attı ve bu hastalıkla savaşmak için antikor içeren ilk aşıyı üretti. Bu, premodern tıpta salgınlarla mücadelede en büyük gelişme olarak kabul edilmektedir.
Edward Jenner’ın 1796’da sekiz yaşındaki James Phipps’i aşılamasının sanatsal bir yorumu. (Kaynak: Pan American Health Organization)
Çiçek Hastalığının 18. yüzyılda 250 milyondan fazla can aldığı tahmin ediliyor. Pandemi bitecek, ama ne zaman? Bu tam olarak bizim elimizde.
Zozan Tatar