“Acı çektiğinde herkes eşittir.” der ünlü tarihçi Walter Scheidel. İçinde bulunduğumuz bu hassas dönemde, COVID-19 dünyayı kasıp kavuruyor ve küresel ekonomi çökecek gibi. Hiç şüphe yok ki bu dönem, şu ana kadar karşılaştığımız en zor dönemlerden biri. Hayatımızın alt üst olduğu, belirsizliklerle dolu bir dönem.
Ancak daha çok insanın kendini karantina altına almasıyla, küresel sosyal deneye de başlamış bulunmaktayız. Önceki yıllarda akıllardan geçen bazı fikirler, bugün büyük ölçekte uygulamaya konuluyor. Evet, bu zor bir süreç olacak. Ancak aynı zamanda da inanılmaz değişikliklerin kıvılcımlanmasına da yol açacak.
10) Home- Office Çalışma Şekli

COVID-19’dan önce, Amerikalı işçilerin yalnızca % 7’sinin evden çalışma seçeneği vardı. Bu, % 7’nin home-office olarak çalıştığı anlamına gelmiyor ancak. Bu, artık Amerikalıların % 93’ü için de bir seçenek değil.
Çünkü bugün evden çalışmak bir zorunluluk. Dünyada kaç kişinin home-office olarak çalıştığına dair net bir sayı vermek mümkün değil, ancak Çin’deki Cisco şirketi, salgının başlamasıyla video konferans yazılımının 22 kat daha fazla kullanıldığını belirtti.
Dünya küresel bir home-office deneyi yapıyor ve ilk elden bunun ne kadar sürdürülebilir olacağını hep beraber göreceğiz. Bu konuda hali hazırda çalışmalar bulunmakta ve sonuçlar oldukça olumlu. Bir araştırmacı, evden çalışan insanların bir yılda 16,8 gün daha fazla üretkenliğe sahip olduğunu ortaya çıkardı.
Bu konuyla ilgili birçok çalışma yapılmıştı. Ancak bu, işverenlerin sonuçları ilk elden gördüklerinde, salgın sona erdikten sonra insanların evden çalışmaya devam etmelerine izin vermenin onları işten atmak anlamına gelmiyor.
Ve bu yaşam doyumuna ulaşmak için inanılmaz bir fırsat olabilir bizler için. Ortalama işe gidip gelme süresi, son on yılda 20 dakika arttı ve uzmanlara göre, bu 20 dakikanın iş memnuniyetini % 19 oranında kötü etkiliyor.
9) Evrensel Temel Gelir

Birkaç ay öncesine kadar, evrensel temel gelir, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir rüya gibiydi. Bir ülkenin işe gitmemelerine rağmen vatandaşlarına aylık ücret ödeme fikri, garip bir seçim kampanyası gibi algılanmaya başlamıştı. Ancak buna bu kadar yakın bir zamanda şahit olacağımız düşünülmüyordu.
Ancak önümüzdeki birkaç ay içinde, bu bir gerçeklik haline gelecek. İngiltere, işçi maaşlarının % 80’ini ödemeyi taahhüt ederken, Danimarka, % 90’a varan oranlarda ödeme yapmayı teklif etti. Ve ABD bile neredeyse her yetişkin Amerikalı için 1.200 dolarlık bir çek göndermeyi planlıyor.
Planların hiçbiri evrensel temel gelirle tam olarak aynı değil ancak benzerlikler göstermekte. Bu politikaların toplumu ne yönde etkilediğine dair süreç analizi çalışmaları yapılacak.
Varılacak sonucun ne olacağını söylemek için henüz çok erken. Finlandiya 2017 ve 2018 yıllarında evrensel temel gelir yöntemini denedi ve insanları “mutlu ama işsiz” bıraktığı sonucuna vardı. Bu da dünyanın geri kalanında da rastlayacağımız bir sonuç aslında. Fakat öyle ya da böyle, bu tartışmalar salgın sona erdiğinde çok daha az teorik hale gelecek.
8) Otomasyon
COVID-19’un en çok etkilediği sektörlerden biri üretim sektörü. Bulunduğumuz şartlarda, bir fabrikada çalışan herkes, tehlike altında. Çalışırken ellerini kullanmak zorunda olanlar için home-office çalışmak bir seçenek değil. Ancak bazı fabrikalarda çalışanlar için evde kalmak da bir seçenek değildir.
Ancak işlerin tamamıyla robotlar tarafından yapıldığı “karanlık” fabrika olarak adlandırılan kurumlar için herhangi bir hastalık hiçbir sorun teşkil etmemekte.
Daha fazla otomasyon kullanan şirketler, işçilerini daracık alanlarda çalışmaya zorlayan bir fabrikaya göre çok daha iyi durumda ve şirketler, bu durumun farkına varmaya başlıyor. Örneğin Caja Robotics yapılan araştırmalarda, yalnızca son 30 gün içerisinde % 25 ‘lik bir artış gördüklerini söyledi.
Birçok imalat firmasının sektörde kalabilmek adına otomasyona geçmesini bekliyoruz. Ve elbette diğer sektörlerdeki firmaların da. Çin teslimat sürücülerini, dronlarla değiştirmeye başlamıştı ve bu dronların işçilerinden çok daha hızlı ve daha güvenilir olduğunu belirtiyor.
Hatta bununla kalmayıp, insanların hastalık taşıyan birisiyle temasa geçmesini önlemek için makinelerin ateşinizi ölçtüğü, yemeklerinizi getirdiği ve odanızı dezenfekte ettikleri robotik hastaneleri bile uygulamaya koydular. Covid-19 sona erdiğinde, işiniz bir robot tarafından yapılıyor olabilir.
7) Uzaktan Eğitim Sistemi

COVID-19’un patlak verdiği hemen hemen her ülkede okullar kapanıyor. Bu da ebeveynleri ve öğretmenleri yepyeni bireğitim çağına itiyor. Önümüzdeki birkaç ay boyunca, online eğitim norm haline gelecek. (norm: kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilkeye ya da yasaya uygun durum.) Öğretmenler, teknoloji ile ne kadar yakından ilgilenirse ilgilensin, eğitimin asıl dijital hale getireceklerini öğrenmek zorunda kalacaklar.
İlk tepkilere bakılacak olursa, salgın bittiğinde online eğitimin yaygın bir şekilde benimsenmesi pek olası değil. Şu ana kadar, dünyadaki öğretmenlerin geri bildirimlerinin çoğu olumsuz.
En büyük sorun ise online eğitimin dezavantajlarının da olması. Çocuklarını derse teşvi ketmek için vakti olmayan ebeveynlere sahip öğrenciler akranlarından geride kalırken, internet erişimi olmayan öğrenciler sistemden neredeyse tamamen dışlanmış durumda.
Ancak buna rağmen, dünyadaki her öğretmen 21. yüzyıl eğitim sisteminde hızlandırılmış birders alıyor. Öğretmenlerin, çocuklarımızın öğrenme biçimini değiştirecek fikirler oluşturacakları şüphesiz.
En azından–akla gelen çocuklar için. Birçok ebeveynevde eğitime yönleniyor ve evde eğitim gören çocuklar standart testlerde genellikle devlet okullarındaki çocuklardan daha yüksek puan aldığından, bu ebeveynlerden çoğunun buna bağlı kalmaya karar vermesi ihtimali yüksektir.
6) Güçlü Hükümetlerin Yükselişi
“Bir salgında özgürlükçülere yer yoktur” diyor Meghan McCain son yaptığı konuşmasında. Bu iyi birşey olsun ya da olmasın tartışmaya açık bir konu. Ancak iyi ya da kötü, bunun doğru olduğuna inanmak için birçok nedenimiz var. Dünyanın her yerinde, COVID-19 yayılmaya başladığından beri insanlar güçlü hükümetlerin gücünü kabul etmeye başladı.
Sosyalist politikalar, muhafazakâr ve özgürlükçü liderlerin önderliğinde bile, tüm dünyada uygulanmaya devam ediyor. ABD hükümeti 1 trilyon dolar harcamayı planlıyor. Birleşik Krallık’tan Boris Johnson ise , COVID-19’la savaşırken ne kadar harcama yapacaklarına dair tavan bir değer olmadığını belirtti.
Güçlü hükümetler, oldukça kısıtlayıcı düzenlemeler yapmakta ve bazı bölgelerde bu oldukça uç noktalarda. İsrail hükümeti, enfekte bir hastayla temasa geçen herkesi belirlemek adına halkın cep telefonu konum verilerini kullanmaya başladı. Eğer enfekte birinin yanındaysanız ,kendinizi derhal karantinaya almanız gerektiğini ileten bir mesaj almanız oldukça muhtemel.
McCain durumu biraz abartmış elbette. Özgürlükçüler halen var ancak sesleri bastırılıyor. Ve bu durum sona erdiğinde, özgürlükçü hükümet revaçta olsa dahi COVID-19’dan önce asla gerçekleştirilemeyecek olan birkaç tasarı yapılması gerekiyor.
5) Posta İle Oylama
15 Nisan’da, Covid-19 salgını ülkelerini kasıp kavururken, Güney Kore halkı, stantların dışında sıralanarak 2020 seçimlerinde oy kullanmak zorunda kaldı.
Bu çok büyük bir sorundu ve halkın bu duruma tepki gösterecek zamanı yoktu. Şimdiye kadarki çözümleri gerçekten korkunç. Seçmenlerden maske ve tek kullanımlık eldivenler giymelerini istediler ve odaya girmelerine izin verilmeden önce herkesin ateşini ölçtüler. Bu gerçek bir felaket, ve bu dünyanın geri kalanı için bir nevi ikaz oluşturdu.
Bu durum özellikle de ön seçimlerin şimdiden başladığı ve Kasım ayında federal bir seçim yapılması planlanan ABD’yi etkileyecek. Amerikalılar bu yıl seçim kurallarını değiştirmek zorunda kalacaklar ve bu değişikliklerin kalıcı olmasını umuyoruz.
Her 3 Amerikalıdan 2’si, şahsen oy kullanmaktan endişe ettiklerini söylüyor ve bazıları zaten değişim için savaşıyorlar. Teksas Demokratları posta yoluyla oy kullanma hakkı için dava açarken, diğer eyaletler, insanları oylarını posta yoluyla göndermeye teşvik ediyorlar.
Ki bu demokrasinin gerçekleştirilmesi için mükemmel bir fırsat olabilir. Utah, postayoluyla oy kullanmaya başladığında, seçmen katılımında % 7’lik bir artış gözlemlendi.
4) Kapanan Küçük İşletmeler
Birçok şirket, salgından oldukça kötü etkileniyor. Ancak bu durumdan en çok etkilenenler şüphesiz barlar ve restoranlar. Fransa, İspanya, İtalya, Almanya ve Birleşik Krallık, tüm barları ve restoranları kapatan ülkelerden bazıları. Ancak bu durumu kontrol altına almayan ülkelerde insanlar halen bir şeyler içmek için dışarı çıkmaya devam ediyor.
Önümüzdeki birkaç ay içerisinde, hükümetten de herhangi bir destek almayan bu işletmelerin ve çalışanlarının ekmekleri elinden alınacak. Birçok işletme kapanacak. J.P Morgan’a göre, ortalama bir küçük işletmenin iflas etmeden önce hayatta kalabilme süresi yalnızca 27 gün.
Bu birçok şeyin değişmesine neden olacak. Çünkü, birçok yerel bar kapanacakken, büyük işletmeler direnmeye devam edecek. İnsanlar tekrar bir şeyler içmeye ve yemek yemeye başladığında ve hizmet sektörü canlandığında, büyük zincir markaları hala orada olacak. McDonald’s bu badireyi atlatmış olarak dünyamızı yeniden şekillendirecek.
Şu anda, Amerikalıların yaklaşık% 50’si küçük işletmelerde çalışmakta. Ancak salgın sona erdiğinde, bu oran muhtemelen çok daha düşük olacaktır.
3) Çin’e Olan Güvenin Azalması

COVID-19, Çin için oldukça kötü bir zamana denk geldi. Çin, acımasız bir ticaret savaşının tam ortasındaydı ve COVID-19 işleri daha da kötüleştirdi.
Şuana dek, tüm dünyanın üretim merkezi olarak güvendiği ülke, Çin’di. Çin, dünyadaki malların % 20’sini yani dünyadaki malın herhangi bir ülkeden çok daha fazlasını üretiyor ve sağlık hizmetlerinde daha da büyük bir rol oynuyor. Amerika’daki antibiyotiklerin % 90’ı Çin’den gelmekte.
Ancak Çin karantina altına girdikçe ve virüsün yayılma hızını kontrol altına almaya çalıştıkça, dünyaya ürün tedarik edilmesi için tek bir yere güvenmenin ne kadar tehlikeli olduğu giderek daha bariz hale geliyor. Dünya, solunum cihazı ve maske sıkıntısı ile karşı karşıya. Özellikle de virüsün en çok etkilediği ülkelerden biri olan Çin’e, bu konuyu çözmeleri için güvenmek mümkün değil.
Bazı ülkeler, kendi sınırları içerisinde üretime başlarken diğerleri ise üretimleri birkaç farklı yere yaymaktan söz ediyor. Şu anda gerçekten başka seçeneğimiz yok. Üretim için diğer ülkelere güvenmeye başlamamız gerekecek ve salgın sona erdikten sonra bu durum Çin’i oldukça kötü etkileyecek.
2) Tüm Dünyada Ücretsiz Sağlık Hizmetleri
Yazar Laura Spinney, 1918’deki İspanyol Gribi’nin ardından dünyanın dört bir yanındaki ülkelerin “sosyalleştirilmiş sağlık hizmeti kavramını benimsediğini” söylüyor.
Son büyük küresel salgının kalıcı etkilerinden biriydi bu. İnsanlar yoksulların sağlığının herkesi etkilediğini fark etmeye başladı. Evrensel sağlık hizmetlerine yol açacak ilk tartışmalar da böylece başlamış oldu. Bugün evrensel sağlık hizmeti olmayan birçok ülke var ve bunlardan biri de bir gelişmiş ülke. İşte bu, dünyanın geri kalanını ücretsiz sağlık hizmetlerine iten neden olabilir.
Amerikalıların % 41’i, COVID-19 salgını sonrasında evrensel sağlık hizmetlerini destekleme olasılıklarının daha yüksek olduğunu söylüyor ve politikalar da bu yönde şekillenmekte gibi. ABD, insanların koronavirüs için ücretsiz olarak test edilmesini taahhüt etti ve bazı politikacılar da tedaviyi ücretsiz hale getirmeye çalışıyor.
Eğer salgın bitmeden tedavi ücretsiz hale getirilmezse, daha fazla insanın bunu talep edeceğinden eminiz. Bazı insanlar, tedavi için 35.000 $ ‘a varan faturalarla eve geliyorlar ve bu insanların değişiklik talep etmemeleri mümkün değil.
1) Yeni Bir Siyasi Ayaklanma

COVID-19 sağlığımızı oldukça etkiliyor. Ancak ekonomimizi daha da kötü etkiliyor. J.P. Morgan Chase analistlerine göre: “Artık şüphe yok… COVID-19 şokunun küresel bir durgunluk yaratacağını düşünüyoruz.”
Birçok insan işini kaybedecek. Bu analistler sadece önümüzdeki birkaç hafta içinde 400.000 Amerikalının işsiz kalacağını öngörüyor. Ve salgın bitmeden önce daha da kötü olabilir bu durum. Başka bir analiste göre ise eğlence ve konaklama sektöründe 7.4 milyon insanın işsiz kalacak.
En çok etkilenecek kesim yoksul halk. Ofis çalışanları, home-office olarak çalışabilecek olsa da, çoğunlukla bu salgın hastalığa yakalananlar hizmet biriminde çalışanlar ve depo çalışanları olacaktır. Bu süreç elbette acı verici olacak. Ancak Schiedel’in dediği gibi, acı çektiğinde herkes eşit konumda.
İçinde bulunduğumuz bu durumdan çok şey öğreneceğiz ve COVID-19’un gerçek dersinin ne olduğunu öğrendikten sonra insanlar değişime yönlenecek. Uzmanlar hali hazırda, bir devrim öngörüyorlar. Analist CathyO’Neil, bu devrimi “Occupy Wall Street 2.0 (Wall Street’i İşgal Et Eylemi) ” olarak adlandırıyor.
COVID-19 bizi test edecek ama bu test sona erdiğinde, toplumlarımızdaki çatlakları daha iyi anlayacağız. Ve eğer şanslıysak, daha iyi bir gelecek bizi bekliyor olacak.