Bir çok kişi, insana mahsus özelliklerin insanları hayvanlardan farklı kılan kıldığını, hatta diğer türlerden üstün yaptığını iddia eder. İnsanı üstün gören bu yargılamalar çoğunlukla evdeki laboratuvarda veya fabrika çiftliklerindeki hayvanlara yaptığımız muameleyi güzellemek için yapılır.
Peki bizi diğer hayvanlardan bu denli farklı kılan nedir. Hem geçmişte hem günümüzde birçok düşünür, dilsel yeteneklerimize dikkat çekmiştir.
Bu düşünürler, dilin bizi diğer insanlarla iletişim kılmaya muktedir kıldığı gibi zihinsel yaşantımızın da dili olmayan varlıklardan daha karmaşık bir yapıda olmasına neden olduğunu da iddia ediyor.
İlginizi çekebilir: İnanılmaz Hayvan Duyuları
Hatta bazı düşünürler daha öteye gidip, dili olmayan varlıkların mantıksal olamayacaklarını, çıkarım yapamayacaklarını, kavramları anlayamayacaklarını ve hatta inanç ve düşünce sahibi olmadıklarını iddia etmişlerdir.

Bu fikirleri ister istemez kabul etsek de konuşabilen hayvanlar için ne diyeceğiz peki?
Birçok tür kuş, özellikle de papağanlar, anlamlı bir takım sesler çıkarabilirler. Bunun yanı sıra, goriller ve şempanzeler doğuştan işaret dilini bilirler ve o şekilde iletişim kurarlar.
Peki tüm bu seslenmeler veya iletişimler, tıpkı insanoğlunda olduğu gibi, karışık bir zihinsel yapıya işaret edebilirler mi?
Hayvan Dilinin Felsefesi
Düşünürler bu soruyu genellikle konuşan papağanların veya işaret dili kullanan gorillerin aslında basitçe bir taklit yaptıklarını iddia ederek cevaplamışlardır. Pittsburgh Üniversitesi’nden Felsefeci Robert Brandom, bir papağana kırmızı bir cisim gösterildiğinde “kırmızı”, veya mavi bir cisim gösterildiğinde “mavi” demesinin bu kelimeleri anladığı anlamına gelmez.
Brandom ve birçok felsefeciye göre bir kelimenin manasını anlamak hem diğer birçok kelimeyi anlamayı hem de mevcut kelimeler arasında bağ kurabilmeyi gerektirir.
Daha henüz ufacık yeğeninizi ilk kez hayvanat bahçesine getirdiğinizi ve ondan tavşanları göstermesini istediniz diyelim.
Eğer gayet güzel bir şekilde gösterirse, bu onun tavşanın ne olduğunu anlayabildiğini gösterir. Şimdi de hayvanları göstermesini istediniz diyelim.
Eğer keçiler veya tavşanlar yerine yerdeki taşı gösterirse bu gerçekten ‘’tavşan’’ kelimesini gerçekten anladığını mı gösterir? “Tavşan”ı anlamak “hayvan”ı anlamaktan olduğu kadar bu iki şey arasındaki bağı kurmaktan da geçer.
Dolayısıyla papağanın farklı nesnelerin renklerinin arasındaki farkı ayırt edebilmesi bu kelimeleri bildiği sonucunu çıkarmaz. Böyle sayılması için papağanın mavinin bir renk türü olduğunu veya baştan aşağı kırmızı olan bir şeyin tamamen mavi olamayacağını da anlaması gerekir.
Ne tarz hareketler papağanın veya şempanzenin kullandıkları kelimelerin anlamını bildiklerini gösterir?
Hayvan bilişselliği üzerine çalışan bir uzman olarak, bu tarz soruları cevaplandırmak için hem deneysel hem de teorik çalışmaları inceliyorum. Son araştırma çalışmamda, hayvanların aritmetik kabiliyetlerini ölçmenin anlama becerilerinin ne kadar olduğunu anlamamıza katkı sağlayacağını ileri sürdüm. İşin nedenine inmek için matematiğin felsefesine ufaktan inmemiz gerekiyor.
Hayvanlarda sayma yeteneği
1800’lerin sonlarında Alman matematikçi ve felsefeci Gottlob Frege, aritmetiğin nesnel bir bilim dalı olduğunu ispatlamaya çalıştı. Dönemin birçok felsefeci ve matematikçisi aritmetiğin salt insan psikolojisinin bir ürünü olduğunu düşünüyordu.
İlginizi çekebilir: İnsanların Hayvanlardan Esinlendiği 10 Mükemmel Teknolojik Gelişim
Frege, bu anlayışın aritmetik bilimini tamamen öznel zemine çekeceğini ve dönemin moda akımları gibi bir hale getirileceğini düşünmüştü. Frege Aritmetiğin Temelleri kitabında sayıların ne tarz şeyler olduğunu mantıksal çerçeve içinde analiz ederek başlamıştır.
Frege, bu araştırmanın kilit noktasının bizi “kaç tane” sorusuna götüren şeyin belirlenmesi olduğu fikrinde. Elinize bir deste iskambil kağıdı tutuşturur ve neyin sayılması gerektiğini belirtmeden “Kaç tane” diye soracak olursam ne tarz bir cevap beklediğimi anlamanız epey bir zor olur.
Kaç deste kart olduğunu mu, destede kaç kart olduğunu mu veya başka bir şeyi mi soruyorum? Size “kaç kart var” diye sorduğumuzda “dört” derseniz, sizin sayamadığınızı değil de “kart”ın ne olduğunu anlamadığınızı gösterir.
Frege, sayıları etiketleme uygulamasının sayılan şey ile kaç tane şeyin var olduğu arasındaki ilişkiyi kavrayıp kavrayamamak ile alakalı olduğunu düşünüyor. “Kaç tane?” sorusuna “dört” diye cevap vermek, tıpkı papağanların kırmızı nesnelere “kırmızı” demesi gibi, bağlantısız bir eylem gibi gözükebilir.
Halbuki bu daha çok yeğeninizin tavşanların hayvan olduğunu da bilip tavşanı işaret etmesi gibi bir şey. O zaman hayvanlar hakikaten de “Kaç tane” sorusuna doğru cevap verebiliyorlarsa bu onların kendilerine sorulan nesneler ve sayısal miktarları arasındaki ilişkiyi anladıklarını gösterir.
Hayvanların matematiksel okuma yetileri

Irene Pepperberg’in, gri Afrika papağanları, veya herkesin de bildiği meşhur denekleri Alex ve Griffin ile yaptığı çalışma, insan dışındaki hayvanların engin aritmetik kabiliyetlerinin olduğunu gösterin en bariz örneklerinden birisidir.
Alex’in aritmetik kabiliyetlerini ölçmek için bir tepsi üzerinde bir dizi nesneler gösterip her birisi için “Kaç tane” sorusunu sormuştur. Örneğin, üzerinde değişikler şekillerde nesnelerin olduğu bir tepsiyi gösterip “Kaç tane dört köşe var?” diye sorar. (Alex, dört der.) Alex altıya kadar doğru cevaplayabildi.
Alex’e bu nesnelerin sayısı sorulduğundan isimlerini de söyleyebildi. Örneğin, içerisinde beş kırmızı nesnenin de olduğu rengarenk nesnelerle dolu bir tepsiyle “Hangi renkten beş tane var?” diye sorulsa Alex beş deyip doğru cevaplayabilirdi.
Pepper’in aritmetiğin temelini anlamaya dair yönelik yaptığı araştırmalar, Alex’in temel mimiksel seslerin de ötesinde bir şeyler başarabileceğine dair ipuçları verdi.
“Kaç tane” sorusu sorulduğunda doğru cevap vermesi, ona sorulan nesneler ile sayısal miktarları arasındaki bağı kurabilmesini sağladı.
Hayvanların matematiksel becerileri
Pepperberg’in elde ettiği sonuçlar her ne kadar etkileyici olsa da ilk değil. Hayvanların sayısal becerileri, başta şempanzeler olmak üzere, birçok türde de gözlemlenmiştir.
Bu yeteneklerin birçoğu hayvanların kelimeler ve onlara atfedilen şeyler arasındaki bağı kurabildiklerini gösterdi.
Ancak, bu anlama yetisinin dilsel ifadeleri anlamanın bir sonucu mu olduğu yoksa sahip oldukları dilsel ifadeler sadece altta yatan yeteneklerini göstermeye mi yardımcı oluyor orası hala tartışma konusu. Öyle veya böyle, konuşma eyleminin insanlara özgü bir yetenek olduğu fikri artık revaçta değil.
Erik Nelson, Felsefe Bölümü, Dalhouise Üniversitesi Doktora Öğrencisi
Bir yorum