Dünya’nın çekirdeği etrafında kıvrılan sıcak ve yoğun malzeme lekeleri, önceki araştırmaların önerdiğinden çok daha yaygın. Deprem verilerini analiz etmek için yeni bir yöntem, gezegenin çekirdeği ve mantosu arasındaki sınırda daha önce tespit edilen kıta büyüklüğündeki bölgelerin daha fazlasını buldu.
İlginizi çekebilir: Gelgitlerin Depreme Neden Olma Sebebi Sonunda Bulundu!
Bu lekelerin ne olduğu hakkında tam bilgi sahibi değiliz. Magma için çekirdekten erimiş demir veya başka bir şey olabileceği öne sürülüyor. Ancak Dünya’nın iç kısmının derinliklerinde meydana gelen jeolojik süreçleri, eksiksiz ve daha ayrıntılı bir harita ile iyi anlayabiliriz.
Çekirdeğin sınırı, Dünya yüzeyinin yaklaşık 2.900 kilometre (1.800 mil) altında yatıyor. Bu son derece ulaşılamaz görünüyor, bu yüzden orada hangi koşulların nasıl olduğunu bilmek istiyorsak, yaratıcı olmalıyız. Neyse ki, dünya kendi ana parçalarını araştırmak için yerleşik bir araçla birlikte geliyor. Bu da depremler.
Depremler

Depremlerin ve sarsıntıların gezegenin içindeki farklı malzeme türlerinden yayılma şekli, sosyologların Dünya’nın iç kısmının bileşimini yeniden yapılandırmasına ve haritalandırmasına izin verdi.
On yıllar önce çekirdek-manto sınırında aşırı sıcak malzeme kütleleri bu şekilde tespit edildi. Isı daha büyük erime derecelerine neden olduğu için, bu bölgeler deprem dalgalarının hızını yavaşlatır, bu yüzden ultra düşük hız bölgeleri olarak bilinir.
Ama deprem tatmin etmeyen bir araç olarak, tek seferlik bilgi akışı sağlayabilir. Depremleri gözlemek zorundasınız; her deprem sadece sınırlı bir bölgeyi araştırır; ve daha zayıf sinyallerde veya daha geniş gürültüde kaybolabilir. Bu sorunu ortadan kaldırmak için Maryland Üniversitesi, Johns Hopkins Üniversitesi ve Tel Aviv Üniversitesi’nden araştırmacılar sıra dışı bir kaynağa yöneldi. İşte bu kaynak, yıldızlar.
Aslında yıldız değil, yıldızları incelemek için bir algoritma diyebiliriz. Buna sıralayıcı denir ve bir model arayan büyük astronomik veri kümelerini çalıştırmak için tasarlanmıştır.
Anlaşıldığı üzere, bu algoritma depremsel verilere bakmak için de ayarlanabilir. Çok fazla sayıda depremsel veri var. Araştırmacılar, önceki analizlerde kaçırmış olabileceğimiz ultra düşük hız bölgesini gösteren depremsel yankıları arayan, belirli bir sismik dalga türünün yaklaşık 7.000 sismogramı olan 30 yıllık verileri beslediler.
Maryland Üniversitesi’nden jeolog Doyeon Kim,” birkaç sismik dalgaya odaklanmak yerine binlerce çekirdek-manto sınırlarındaki dalgayı inceleyerek yeni bir bakış açısı kazandık ” dedi.
Buna ek olarak “Bu bize çekirdek-manto sınır bölgesinin bu yankıları üretebilecek çok sayıda yapıya sahip olduğunu gösteriyor ve bu daha önce fark etmediğimiz bir şeydi çünkü dar bir görüş açısına sahibiz.” dedi
Bu gerçekten heyecan verici

Sequencer (cümleleyici) tarafından döndürülen sonuçlar, Asya ve Okyanusya’daki depremlerden sismik dalga formlarındaki ince değişiklikleri ortaya çıkardı. Ve Güney Pasifik’teki Marquesas Adaları’nın altında daha önce tespit edilmemiş bir ultra düşük hız bölgesi olduğunu gösterdi.
Bu konuda, Maryland Üniversitesi’nden jeolog VedranLekić,
“Daha önce var olduğunu bile bilmediğimiz Marquesas Adaları’nın altında böyle büyük bir özellik bulduğumuz için şaşırdık” dedi. Ve devam etti.
“Bu gerçekten heyecan verici, çünkü sıralayıcı algoritmasının sismogram verilerini dünya genelinde daha önce yapamadığımız bir şekilde bağlamsallaştırmamıza nasıl yardımcı olabileceğini gösteriyor.”
Buna ek olarak, Hawaii’nin altındaki bilinen ultra düşük hız bölgesi, beklenenden çok daha yüksek sismik yankılar üretti. Bu, önceki çalışmaların tahmin ettiğinden önemli ölçüde daha büyük olduğunu göstermektedir.
Genel bulgular, Dünya’nın ana parçalarının şüphelendiğimizden daha fazla kabarık olduğunu gösteriyor. Bu doğrultuda Lekic, tüm sismik dalga yollarının yaklaşık yüzde 40’ında yankılar bulduğundan bahsetti. Ve “Bu şaşırtıcıydı çünkü onların daha nadir olmasını bekliyorduk ve bunun anlamı, çekirdek-manto sınırındaki anormal yapıların daha önce düşünülenden çok daha yaygın olmasıdır.” dedi.
Bir tür dalga üzerinde sıralayıcıların etkinliğini gösterdikten sonra, ekibin teknikleri artık diğer dalga ve frekans türlerine uygulanabilir. Bu, Dünya’nın iç kısmının yeni, yüksek çözünürlüklü bir haritasını derlemeye yardımcı olabilir.
Buna karşılık, ortaya koyduğu fiziksel özellikler, jeologların yapıların kimyasını ve sıcaklığını çıkarmasına yardımcı olabilir ve bizi Dünya’nın kalbine sarılmış bu garip, yoğun bölgelere neyin neden olduğunun gizemini çözmeye yaklaştırır.
Beyda GÜLAL / Science Alert