Güneş sistemimizi öğrenirken sistem, bir çoğumuza oldukça düzenli oluşmuş gibi görünür. Yaklaşık beş milyar yıl önce Güneşimiz oluşmuş, aradan biraz zaman geçtikten sonra güneş sistemimizdeki gezegenler ortaya çıkmıştır. Genel olarak bu gezegenler, büyüdükçe oluştukları Güneş’ten uzaklaşarak daha az yoğunlaşma eğilimi gösterdiler. Ancak bu açıklama, Güneş sistemimiz gençken meydana gelen düzensiz dinamiklere ve şiddetli değişimlere bir açıklık getirmiyor. Doğa nihayetinde düzenli bir hale geliyor fakat oluşan bu düzen tamamen bir tesadüften ibaret. Güneş sistemimiz şu anda durulmuş olabilir ancak ilk oluştuğunda oldukça karışıktı.
Kaosun İçinden Bir Düzen Yaratmak
Temelde anlatılan hikaye kulağa gayet düzgünmüş gibi gelir. Herhangi bir yıldız sistemi, merkezinde bebek bir yıldız yaratan kocaman bir gaz diski olarak oluşmaya başlar. Oluşan yıldız, bu büyük disk içindeki gazın çoğunu içine çekse de bir kısmı dışarıda kalır. Bu gaz kalıntıları daha sonra gezegen haline gelecek olan küçük çakılları oluşturabilmek için toz tanecikleri yaratacak şekilde birleşir. Bütün bunlar olurken, önceden oluşturulan genç yıldız parlamaya başlar ve içerisine aldığı gazı açığa çıkararak bir Güneş rüzgarı oluşturur. Yıldızın yakınında sadece ağır materyallerin kalması etrafında küçük ve yoğun gezegenlerin oluşmasına neden olur. Aynı zamanda fizik , bu gezegenlerin karşılaştığında kütle çekim kuvvetiyle yakaladığı malzeme miktarını sınırlayan küçük yörüngelere sahip olduğunu vurguladı.
Yıldızdan uzaklaşıldığında, yüksek miktarda helyum ve hidrojen emen dev gaz kütleleri oluşabilir. Bunun da ötesinde, Güneş’in sıcaklığından uzakta buzların erimemiş bir halde bulunduğu kar hattını görebilirsiniz. Bunlar, birleşerek dev buz kütlelerini oluşturur. Bu kulağa gayet normal, ‘’düzenli bir hikaye’’ olarak geliyor. Ancak Güneş sistemi, bundan daha karışık ve dağınık. Örneğin, herhangi bir nesnede toplanamayan küçük toz parçacıkları olan Kuiper Kuşağı ve Oort Bulutu var. Mars ise şüpheli bir şekilde küçücük ve Güneş sistemimizin ortasında asteroid kuşağının işi ne? Ayrıca, Dünya’nın ilk oluştuğu zamanlarda nereden geldiği belli olmayan, korkunç büyüklükte bir nesne ile çarpıştığını biliyoruz. Nasıl olursa olsun, bu gezegen büyüklüğündeki çarpılma Ay’ın oluşmasını sağladı ve bu bize her açıdan yararlı oldu. Ama kesinlikle bu sonuçların gerçekleşmesi planlanmamıştı.
Gezegenler Tek Bir Yerde Kalmaz
Doğa, çoğu zincirleme olayı rastgele başlatır. Bu yüzden, bazen gezegenler binlerce yıl süren yaşamlarında istikrarsız yörüngeler üzerinde oluşabilir. Zaman zaman, bu istikrarsızlık gezegenlerin birbiriyle çarpışmasına sebebiyet verebilir. Çoğunlukla kozmik olarak sapmalarına neden olur, yani gezegenler çarpışmaz ama momentum ve yerçekimin etkisiyle birbirlerini hızlı bir şekilde farklı yörüngelere itebilecek kadar yakınlaşırlar Bu ‘’mancınık etkisini’’ uzay araçlarına yararlı olacak şekilde sıklıkla kullanıyoruz fakat rastgele gerçekleşen karşılaşmalarda ratgele sapmalar olabiliyor. Bazen gezegener kendilerini Güneş sistemini tamamen dışına savurabilirler aynı şu anda hiçbir şeklide yeri tespit edilemeyen ve Dünya’ mız ile çarpışarak Ay’ ı oluşturan Mars büyüküğündeki objenin yaptığı gibi. Bilim adamları, kozmosta sürüklenen, tanımlanabilir herhangi bir yıldıza bağlı olmayan bu başıboş gezegenlerden birkaç tane buldular.
Dahası, Ay ’ın oluşumu gezegenlerin başıboş gezmesinin tek örneği değil. Güneş sisteminin ilk oluştuğu zamanlarda Güneş, fazlalık gazın tamamını harcamadı. Bunun yerine bu gaz, bazı bölgelerde daha yoğun olmak üzere gezegenlerin arasında dağınık bir halde kaldı. Güneş’in etrafında dolaşan Jüpiter ise bu gaz dalgalarıyla etkileşime girerek açısal momentumunu kaybetmeye ve sarmal oluşturmaya başladı. Güneş’e doğru yaklaşmaya başlayınca aynı zamanda kendi komşusu olan Mars’ a doğru da sürüklendi ve Kızıl Gezegen ’e ait olması gereken materyalleri içine almaya başladı. Bu durum, onu besleyecek ve büyümesini sağlayacak geniş bir yörüngesel yola sahip olmasına rağmen neden Mars’ ın Dünya’dan daha az materyale sahip olduğunu açıklayabilir.
Şu anda onu gördüğümüz yere dönebilmesi için Jüpiter ’in, ‘’büyük volta’’ denen hareketi yapısı şu an izlediği rotayı tam tersi yöne çevirmesi gerekir. Peki, neden bir gezegenin birden yön değiştirmesi gereksin ki? Jüpiter ve Satürn şu andaki Güneş sisteminde büyük hacimleri sayesinde daha fazla salınıma sahiplerdir. Araştırmacılar, çok uzun yıllar önce Jüpiter ’in Güneş’ e doğru dönerek ilerlediği zamanlarda Satürn’ün de onun peşinden gitmiş olabileceğini düşünüyor. İkili, onları dışarı atan ve etrafındaki cisimler üzerinde daha da güçlü bir çekim kuvveti uygulayan bir rezonansta kilitlendi. Böyle bir çekim kuvveti Neptün’ü daha da dışarı ittirmiş ve bu sırada buzlu Kuiper Kemeri içeriye doğru çekmiş olabilir. Jüpiter , daha sonra bütün bu nesneleri fırlatıp etrafımızı saran Oort bulutunu oluşturmuştur.
Evden Uzaklara Bakmak
Bütün bu olaylara uzak bir perspektiften bakmak bizlere yardımcı olabilir. Astronomlar birkaç yıl önce güneş sistemimizin dışındaki ilk gezegenleri keşfettiğinde diğer güneş sistemlerinin bizimkine pek de benzemediği açıktı. Fakat bunların birçoğu gözlemsel ön yargılardır çünkü Dünya gibi küçük gezegenlerin kendi yıldızlarından uzaktaki dönüşlerini incelemek biraz zordur.
Ancak gördüğümüz daha büyük gezegenler bile daha farklılar. Astronomlar, yıldızlarına yakın cızırtılı gezegenlerde dolaşan çok sayıda sıcak Jüpiterler yani dev gaz kütleleri buldular. En yaygın bulunan gezegenlerden olan küçük Neptün boylarında çok sayıda süper – Dünya ve bizim sistemimizde olmayan bir başka gezegen daha keşfettiler. Ve inceleyecek daha çok sistem olunca kendi sistemimizde başından beri ortada lan bir kanıtı görmediklerini fark ettiler; gezegenler sık sık başıboş geziyorlar.
Sıcak Jüpiterler, astronomlar onları ilk bulduğundan beri kafa karıştırıcıydı. Işıl ışıl parlayan sıcak bir yıldızın yanında dev bir gaz topunun oluşması fiziksel olarak mantıklı değil. Yıldız, gazı, doğmakta olan gezegenin yerçekiminin yakınlaştırabileceğinden daha hızlı bir şekilde sıyırabiliyor. Aslında, bunu HD209458b gibi en sıcak ekzoplanetlerin bazılarında da görüyoruz. Gökbilimciler aslında arkasından atmosferinin akışını gözlemleyebiliyorlar. Belki bir başka sıcak Jüpiter olan WASP-17b, bu konuyla ilgili daha fazla bilgi verebilir. Bu, kendi yıldızında geriye doğru dönüyor, gezegenler ters yönde dönerek oluşamayacağına göre, geçmişte bu gezegene bir şeyler olduğu kesin. Gökbilimciler ayrıca bu gezegenlerin ikisinin de diğer sıcak Jüpiter’ler gibi yalnız olduklarını biliyorlar.
Eğer Satürn Jüpiter’i aşağı doğru sarmalından çekmeseydi, bu bizim güneş sistemimizin kaderi olabilirdi. Bu kurtarma görevi olmadan Jüpiter, Güneş sisteminin geri kalanını uzayın derinliklerine sürükleyebilirdi. Sıcak Jüpiter’e sahip olan sistemlerin geçmişte daha fazla gezegene sahip olup olmadıklarını bilmiyoruz ancak, bu varsayımsal gezegenlerin Jüpiter’e benzeyen bir gezegenin batışına dayanma ihtimalinin düşük olacağını biliyoruz. Kendi Güneş sistemimizde uzun yıllar önce yapılmış gezintilerden yol çeker görüntülerine sahip olamayacağımıza göre, araştırmacılardan bu ‘’senaryolardan’’ herhangi birini kanıtlamalarını bekleyemeyiz. Ancak etrafımızdaki evrene ne kadar çok bakarsak, bozulan sistemler ve başıboş gezegenler için olan kanıtlar o kadar artar ve kendi Güneş sistemimizin tarihinin ne kadar benzersiz olduğunu öğreniriz.
Editör / Yazar: Zeynep BİROL
Kaynak: http://blogs.discovermagazine.com/crux/2019/01/16/solar-system-formation-chaos/#.xgrjos9kii4