Bu kemiklerin orada ne işi var? Roopkund, etrafa saçılmış yüzlerce kemiğin bulunmasından dolayı İskelet Gölü olarak da biliniyor. Hindistan Himalayalarının yüksek kesimlerinde en yakın köye 4 – 5 günlük yürüme mesafesinde bulunan; Roopkund olarak adlandırılan bir buzul gölü yer alır.
Roopkund, yüzlerce insan kemiğinin gölde ve gölün etrafında dağılmış halde bulunması dışında; engebeli bir manzara için pek de olağan dışı sayılmayan sert çakıl taşları ve yamaç molozları arasında yer alan mücevher gibi parıldayan bir su kütlesidir. 300 ile 800 civarındaki sayıda kişiye ait olan bu kemikler, bir orman korucusunun onları ilk kez 1942 senesinde dünyaya duyurmasından bu yana büyük bir gizem oluşturdu.
Ancak, son zamanlarda gizem daha da derinleşti. 2019’da Nature Communications dergisinde ayrıntılarıyla verilen; kemiklerdeki eski DNA’nın yeni bir genetik analizi gölde ölenlerden en az 14’ünün Güney Asya’dan olmadığını ortaya koydu. ÖIenlerin gen yapıları daha çok günümüz Doğu Akdeniz insanlarının gen yapılarıyla uyuşuyor.
Üstelik Akdeniz kalıtımına sahip insanlar 1800’lerde öImüş gibi görünürken; bu kemikler göldeki diğer kemiklerin çoğundan çok daha yeni ve yaklaşık olarak 800’lü yıllara aitler. Öyleyse, Akdeniz’den bir grup insan Himalayaların çok uzak bir köşesinde 5.029 metre yükseklikte ne arıyordu? Ve bu insanlar nasıl öIdüler?
ÖIümcüI Yamaç
Bu sorular, Douglas Preston tarafından yazılan The New Yorker’daki yeni bir makalenin yanı sıra Preston ve Princeton Üniversitesi antropoloğu Agustin Fuentes’in önderlik ettiği ve New Mexico’daki İleri Araştırma Okulu tarafından gerçekleştirilen bir web semineri tartışmasının da odak noktasındadır.
Roopkund hikayesi geçmişi araştırırken çok sayıda kanıt dizisine duyulan ihtiyacı ortaya koyuyor. Yalnızca kemiklerin kendileri bile yeterince esrarengiz. Kemikler belki de onlarca yüzlerce yılda çeşitli dönemlerde öImüş görünen kadın erkek birçok genç yetişkine ait. Civardaki köylerde dilden dile aktarılan sözlü hikayeler konuyu daha iyi aydınlatıyor. Göl, Hint Tanrıçası Parvati’nin bir tezahürü olan Nanda Navi’ye giden hac yolunun üzerindedir.
Yerel efsaneye göre, bir zamanlar uzak diyarlardaki krallardan biri Nanda Navi’yi kızdırdı. Bunun üzerine, Nanda Navi de onun krallığının üzerine kuraklık gönderdi. Tanrıçanın öfkesini yatıştırmak için kral maiyeti ile birlikte günümüzde Uttarkant Devleti olarak bilinen Roopkund’dan geçen bir hac yolculuğuna çıktı. Ancak aptal kral hac yolculuğunda dansçıları ve gereksiz diğer lüks eşyaları da yanına alarak Nanda Navi’nin hiddetini daha da şiddetlendirdi.
Efsaneye göre, Nanda Navi kral ve maiyetinin başına korkunç bir dolu fırtınası gönderdi. Ve kim var kim yoksa hepsini öIdürdü. Bu hikaye gerçekterden çok uzak değildir. Araştırmacılar, Roopkund kurbanlarından bazılarının kafataslarında künt cisim travmasının yol açabileceği çatlaklara benzer bulgular saptadı. ÖIenlerin çoğunun nasıl öImüş olduklarına dair şu anki en iyi tahmin nedir?
Bu insanlar, gölün yukarı kesimindeki sırtta bazıları öIüme yol açabilecek kadar büyük dolu kütleleri içeren korkunç bir fırtınaya yakalandılar. Kurbanların çoğu muhtemelen fırtınaya maruz kalmaktan ve hipotermiden öIdü. Ve cesetleri göle ve göl çevresine yuvarlandı; çünkü vücutları ya tepeden aşağı yuvarlandı ya da kalıntıları yamaçta sık görülen mini çığlarla yamaçtan aşağıya doğru indi.
DEVAM EDEN GİZEM
Bununla birlikte, 1800’lerde Himalayaların böylesi uzak bir köşesinde Akdeniz kalıtımına sahip bir grup insanın; ne yaptığına ilişkin ortak bir fikir birliği yok. Preston, o dönemlerde buna benzer uzun rotalı bir keşif gezisine ait tarihsel bir kaydın bulunmadığından bahsetti.
“Fuentes, 3 Şubat’ta gerçekleştirilen webinarda bulguların eski DNA analizinin sınırlarına işaret ettiğini söyledi.” Analiz, göldeki iskeletlere ait DNA’yı günümüz popülasyonlarının DNA’sıyla karşılaştırdı. Ancak insanlar aradan geçen 200 yıldan fazla sürede oldukça fazla hareket ettiler. Bu da gölde kemiklerin tam olarak nereden gelmiş olduklarını söylememizi güçleştiriyor.
“Fuentes, onların doğrudan Doğu Akdeniz’den gelmemiş olabileceklerini söyledi. Kemikler Roopkund yakınlarına gelmiştir. Ancak onlar Doğu Akdeniz’de yaşayıp orada popülasyonlarını artıran kişilerle ortak atalara sahipler.” Yine de gizemli gruptaki kişilerin gölde öIen diğer kişilerden farklı olduklarını gösteren DNA dışı kanıtlar var.
Ayrıca, 2019’da gerçekleştirilen bir analiz bu grubun genetik yapıları; Güney Asya kökenini gösteren kişilerden daha az darı içeren farklı bir beslenme biçimine sahip olduğuna ortaya koydu. Teorilerden biri; Roopkund’daki gizemli öIülerin Büyük İskender ve ordularının soyundan gelen Orta Asya’daki istisnai populasyona ait olduğunu iddia ediyor. Harvard Üniversitesi genetik uzmanı David Reich ve meslektaşları 2019 tarihli makalelerinde; Pakistan’daki etnik gruplardan biri olan Kalash’ın sayılarının bir kısmını bu fatihlere borçlu olduklarını yazdı.
Halbuki gizemli öIüIer Doğu Akdeniz genetik işaretleyicilerini; Güney Asya genetik işaretleyicileriyle birleştiren Kalash etnik grubundakilere benzer genetik yapılara sahip değiller. Ve çevrelerindeki daha geniş Asya toplulukları ile karışmadıklarını da gösterecek olan; aynı soydan çiftleşme işareti de taşımıyorlar.
Sonunda Himalayalara seyahat etmiş ve orada öImüştür.
Araştırmacılar, “Farklı kanıt dizilerini birleştiren veriler daha çok örneklemesini oluşturduğumuz şeyin; Osmanlı siyasi hakimiyetinin Doğu Akdeniz’de egemen olduğu dönemde doğan bir grup; akraba olmayan kadın ve erkek olduğunu gösteriyor.” diye yazdı. Deniz ürünleri ağırlıklı beslenmeden ziyade toprağa bağlı beslenme biçiminin belirttiği gibi; bu kişiler iç bölgelerde yaşamış, sonunda Himalayalara seyahat etmiş ve orada öImüştür. Hac yolculuğuna çıkıp çıkmadıkları ya da Roopkund Gölüne başka nedenlerle sürüklenmiş olup olmadıkları; gizemini halen korumakta.
“Preston, bu gizemin varlığını sürdürmesinin nedenlerinden birinin; aslında Roopkond üzerinde detaylı bir şekilde çalışılmamış olmasından kaynaklandığını söyledi.”. Göl nispeten popüler bir yürüyüş rotası (trekking) üzerinde; yürüyüşçüler yıllarca bu kemikleri yerlerinden oynattı, istifledi ve hatta onları çaldı.
Yüksek rakım ve fırtınalı hava koşulları nedeniyle; kalıntılar ve konumları ile ilgili hiçbir sistematik çalışma yapılmadı. Yine de bir gün bu değişebilir. Preston, Veena Mushrif – Tripathy ile röportaj yaptı.
Mushrif – Tripathy, Preston’s verdiği demeçte, gölde el değmeden kalan cesetlerin olmasının muhtemel olduğunu söyledi. Yumuşak doku ve eşyalar soğuk suda bile bozulmadan kalmış olur. Araştırmacılar, böyle bir keşif gezisi başlatabilirlerse; gölde yaşamını yitirmiş kişilerden bazılarının yaşamlarına ilişkin bir şeylere ışık tutabilirler.